Kalabalık İçinde Yalnızlık

Kalabalık İçinde Yalnızlık
Kalabalık İçinde Yalnızlık;
 
Kül olmak ile gül olmak arasında geçen bir ömür… Ya yaşadığımız hayat ahirette bir anlam ifade edecek ya boşuna yaşanmış bir ömür olacak. Kül olarak da gül olarak da ölmek mümkün ama önemli olan gül olarak kalıp gül olarak ölebilmek.
 
Güller yetiştirmek için kül olmaya da razıyım. Son nefesimizi Allah(cc) hakkımızda hayırlı eylesin. Hayat bizleri ne imtihanlara sürükleyecek bilmiyoruz ama sürüklendiğimiz yerlerde insan olarak kalmayı başarmamız gerekiyor. Hakk’a küsmemeli, başımıza irademiz dışında ne gelirse gelsin aynı kıvamı koruyabilmeliyiz.
 
Musibetler insanı olgunlaştırır da cehenneme yakıt da yapabilir. İnsan dertli olmalı. Dertsiz olmak dert olarak yeter. Dertsizlik insansılara kalmalı… Dertler misafir, ne kadar kalacağını belki bilmiyoruz ama dertlerde insanı insan yapabilecek nimetler var. Asıl dertlerimiz şahsi değil dinimize zarar veren dertler olmalı.
 
Kara bir gecede, kara bir taşın altında, kara bir karıncanın rızkını veren Allah(cc) seninkini mi vermeyecek? Yuvamızı, umutlarını, hayallerini sırtına yükleyen, bir bavula sığdıran en önemlisi kalbine sığdıran o kadar çok insan var ki. O kalpler o bedenlerde oldukça Allah kolaylık veriyor. Gittikleri yerleri sevdiriyor. Gittikleri yerlerde yeni yeni lütuflar bahşediliyor. Çünkü hayır isteyen kalpler ve niyetler taşıyorlar.
 
Allah her şeyi biliyor ve görüyor. Başka birinin görmesine ve anlamasına çok da gerek yok. Hayra giden her yol hayır olduğu gibi şerre giden her yol da şer oluyor. Niyetler ve sonrasında karakter ona göre şekilleniyor. Bütün güzel işler de kötü işler de o niyetlerin karakter üzerinde bir yansıması. Herkes birilerine taş atacakken önce aynaya bakmalı. Aynada sadece yüzüne değil sadece kalbine de vicdanına da merhametine de yaşantısına da bakabilmeli insan.
 
Allah’tan başka hiç kimsesi olmayan insanlar, çoğu zaman vedalaşamadan akıllarını, kalplerini, güzel niyetlerini belki hiç dönemeyeceğini bilse de oldukları yerleri bırakıp gidiyorlar. Burada kim kazançlı giden mi kalan mı? Bilinmez ama hiç kimsenin kalbinde bir yara olmayın. Kırık kalplerin duasında yer alın derim. Kollarını kanatlarını kırmak için bekleyen, toplanıp gelen bütün fırtınalara karşı iyi insanlar bir kez olsun bile öf demiyorlar. Çünkü kaderin önüne geçilmiyor.
 
Yüreklerine damlayan her derin gözyaşları aslında onları daha da olgunlaştırıyor ve fani dünya hayatına küstürüyor, ahirete hazırlıyor onları kader ve keder… Canlılar artık kendi acılarıyla büyüyor, kalbini paramparça eden acılara karşı sanki yine tek parçaymış gibi çevreye gülümsüyor… Katran karası kalplerden, zihinlerden akıtılan tüm zehirlere rağmen kirli ruhlara rağmen temiz kalacak yürekler, temiz kalmalı…
 
Küflü ruhlar, katran karası kalpler de belki bir gün, Allah’ın izniyle tövbeyle temizlenecek… Kim bilir… Kâmil insanların tüm bu ahlâk kirliliğine karşı önce cümleleri sonra kelimeleri daha sonra da sesleri tükenebilir. Lal olabilirler en sonunda. Artık susarak çığlık atarlar… Sükût bir çığlıktır anlayanlara… Kalbi hâlâ mühürlenmemiş olanlara.
 
Beyin ve kalp ölümü gerçekleşmiş insanlara çok konuşmaya gerek yoktur. Sadece duyana, anlayana, seni var edene yani Allah’a (cc) halini arz eder. Hal bilmezlere hal anlatma vakti çoktan geçmiş… Geceleri avuç avuç edilen dualar, sayısız defa kaç olduğu belli olmayan seccadeye dökülen gözden ve kalpten yaşlar, toprağa döksen birçok bitkiyi yeşertecek belki ileride insanlığı yeşertecek gözyaşları…
 
Gelecek, bu samimi gözyaşları ile kurulacak belki. Arzın dengelerini değiştirecek gözyaşları… Bu kaçıncı uykusuz ve dualı geceler. Biliyorum bu gözyaşları ve dualar yeşertecek umutları, aydınlığı… Dikenler bile gül kokacak yine bir gün… Kendime bile küstüm diyen insanlar, silkelenin. Mümine umutsuzluk yakışmaz. Ümitsizlik şeytandandır. Siz değişmedikçe bu dünya da değişmeyecek. Cennet de cehennem de senin yüreğinde…
 
Kalemin bile coştuğu, kalemin bile yazma ya mecali kalmadığı zamanlar olur. Dermanı kesilir kalemin de yüreğin de elbet bir gün. Sözcükler bile isyan eder hakikatleri dile getirirken. Vicdanlar taş kesilmiş ne fayda. Ama zaman yüreğin de kalemin de gürül gürül coşması gereken günler. Karanlıkta ışık olunacak günler. Geceye inat ayın aydınlık kalabildiği günler…
 
Bu dönemlerde kalemler hakkı, hakikati haykırmalı, zalimler karşısında tarihe kayıt düşülmeli. Dilsiz şeytan olunmamalı. Sevgili kalbimiz ise hâlâ bir muştu hâlâ bülbül sesleri bekliyor bunca karga seslerinin arasında… Yoluna yol olduklarımız, yolunu bulunca yok oldular. Sadece bir vefa bekliyorlardı. Sadece bir vefa… Hâlâ kalpleri mühürlenmemiş insanlardan. Mazlum insanlar zalimler karşısında sustular öylece. Kalakaldılar…
 
Allah’a havale etmek en iyisi dediler ve sükût ettiler sebepler gibi… Bir gönlü yıkmak Kabe yıkmak kadar günahtı onlar için. Ama kaç kâbe yıktılar zalimler gönüllerde hem de kâbe önlerinde… Karşında çokluk da olsa seni anlayacak biri yoksa kalabalıklar içinde yine yalnızsındır. Seni kalbinden tutacak insanlar kalmadı etrafında. İşlerine yararsan senden iyisi yok. Dünyanın kuralı mı bu? Bilemedim.
 
İnsansıların özelliği mi yoksa… Gözyaşlarımız sel olup dünyanın pisliklerini temizler mi? Yine çöllerde güller yetişir mi? Bir toplum kendisini değiştirmedikçe İlahi inayet de adalet de gelmezmiş. Kendimize dönmemiz gerekir. Özümüze. Biz bu değildik… Sevmeyi hiç öğrenemedik zaten.
 
Dünyada yapayalnız gezinip duruyoruz. Gezerken de boş durmuyor insanların kalbini kırarak dünyayı bir cehennem haline sokuyoruz cenneti vaat ederken… İçimizde bir cennet mi cehennem mi taşıyoruz? O şöyle, bu böyle… Kimseyi kusurlarıyla sevmeyi öğrenemedik. Sevmemiz için illa işimize yaraması lazım. Çıkarsız sevgiye yer yok kalplerde. Sanki herkes kusursuz (!) Ne güzel söylemiş Nazım Hikmet… “Küstürmeyin insanları hayata. Sonra her şeyden vazgeçiyorlar.”
 
Yaşamaktan güzel olan her şeyden bir odada yalnızlığı, bir dağ başında kalmayı, bir adada mahsur kalmayı… Nerede bir yalnızlık varsa onu istiyorlar… Küstürmeyin işte bazı insanları… Ve ne güzel söylemiş Andrey Tarkovski; “Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin. Can taşıyorsanız canlıları küstürmeyin. Canınız öyle istese bile.”
 
Kız Kulesi kadar yalnızız çoğu zaman kalabalıklar arasında… Bilerek ve isteyerek bir kalbi hüzünlü bırakmayın. İncittiğiniz yerden incinirsiniz ilahi adalet sonucunda… Mahzun kalplerin duasında ve telefon rehberinde kalın… Allah(cc) her şeyi gören ve bilendir…
 
 
Metin ÖZDEMİR
Editör: Nigar KAYA
Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ
Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?
 
 

 

Yorumlar (2)

  1. Hacer Aksan
    • 8/03/2024

    Kaleminize sağlık. Maalesef bir çok insanın anlayanı yok.Ister istemez kalabalıklar içinde yalnızlık çekiyor.

  2. Bekir SEVİK
    • 8/03/2024

    Yine bitmesini istemediğim bir yazı... Metin Hocam yüreğinize sağlık. Naçizane fikrim; bence siz daha çok yazmalısınız 😇😇

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Metin ÖZDEMİR

METİN ÖZDEMİR 1979 yılında Bursa'da doğdum. İstanbul Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden 2002'de mezun oldum.Evli ve bir çocuk babasıyım. Eğitime ve kitaplara olan aşkım hiç bitmeyecek. Elimden geldiğince topluma örnek olmayı amaçlıyorum.