SULTAN MELİKŞAH’TAN HİKÂYELER

SULTAN MELİKŞAH’TAN HİKÂYELER

SULTAN MELİKŞAH’TAN HİKÂYELER

Kıymetli Tarih Severler;

Bugün Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın güzel ahlâkı ve adaleti üzerinde duracağız. Ortaçağ tarihçilerinden İbnü’l-Esîr, on iki ciltlik “El-Kâmil Fi’t-Tarih” isimli eserinde Sultan Melikşah hakkında şu ifadeleri kullanıyor:

“Sultan Melikşah, fiziki ve ruhî bakımdan insanların en güzellerindendi. Çin sınırından Suriye sahillerine, kuzeydeki İslâm ülkelerinin en uzak noktasından Yemen diyarının en uç noktasına kadar uzanan sahada adına hutbe okuttu.

Bizans hükümdarları ona cizye ödediler. Her istediğini yerine getirdi. Hükümdarlık yılları umumî bir huzur, emniyet ve adalet içinde geçti.”(İbnü’l-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih X, s. 182.)

Sultan Melikşah, iyi bir karaktere sahip olup güzel huyları vardı. Bunlardan birisi de adalete verdiği önemdi. Sultan’ın adalet hassasiyeti hususunda iki olaydan bahsedelim.

ADİL SULTAN

Sultan, sarayında dinlenirken dışarıdan gürültülerin geldiğini duydu. Muhafızlara, “Ne oluyor?” diye seslenen Sultan, bir pazar satıcısının kendisiyle görüşmek istediğini öğrendi. Adamın hemen içeri alınmasını isteyen Melikşah, ona sordu:

“Ey Allah’ın kulu, ne istersin?”

“Sultanım! Ben şehirde kurulan pazarlarda karpuz satarım.”

“Benden istediğin nedir?”

“Pazarda karpuz satarken birkaç kişi yanıma gelip bana vurmaya başladı. Beni etkisiz hale getirip mallarıma el koydular. Bu malları satıp evime ve çocuklarıma ekmek götürecektim. Şimdi çocuklarım aç, ben de sermayesiz kaldım. Bunu yapanların bulunması da Sultan olarak size düşer.”

“Haklısın, ey zulme uğramış adam! Şimdi sen otur. Ben gereğini yapacağım.”

Karpuz, mevsim olarak yeni çıkmaya başlamış, pazarda nadir bulunan bir mahsuldü. Sultan Melikşah, muhafızlara seslendi:

“Bana saray hâcibini çağırın!

Hâcib, Sultan’ın huzura geldi.

“Emredin Sultanım!”

“Benim canım karpuz çekmiştir. Tez bana karpuz alın gelin!”

“Derhal Sultanım!”

Hâcib çıktı ve bir süre sonra elinde karpuzla geri döndü.

Sultan ona “bunları kimden aldın?”diye sordu. Hâcib, karpuzu saray görevlilerinden birisinden aldığını söyledi. Bahse konu görevli, Sultan’ın huzuruna çıktı. O da bu karpuzları kölelerinin getirdiğini söyledi. Sultan Melikşah, o kölelerin de huzura getirilmesini istedi.

Görevli dışarı çıkıp geri döndü. Kölelerini bulamadığını ve kaçmış olabileceklerini söyledi. Bunun üzerine Sultan Melikşah, pazarcıya döndü:

“Ey Allah’ın kulu! Bu görevli, babamın kölesiydi. Şimdi onu sana veriyorum. Anlaşılan bu olayı gerçekleştirenler onun köleleridir.”

Pazarcı, görevli ile birlikte saraydan çıktı. Bir süre sonra pazarcı ve görevli tekrar saraya gelip Sultan’ın huzuruna geldiler.

“Ne oldu pazarcı, memnun kalmadın mı?”

“Sultanım, bu adam karpuzları kölelerinin aldığını itiraf etti. Ben de kendisini 300 dinar karşılığında serbest bıraktım. Bu tutar benim zararımı karşılamaktadır.”

“Bu alışverişten memnunsan ben bu işi onaylarım.”

“Bu durumdan memnunum Sultanım!”

Böylece adalet sağlanmış oldu.

VALİ HAKKINDA ŞİKÂYET

Sultan Melikşah, veziri Nizâmü’l-Mülk ile birlikte Basra taraflarına gitmişti. Amacı hem av yapmak hem de mülkünü dolaşmaktı. Nizâmü’l-Mülk, Huzistan’da kalıp buradaki emirleri denetleyecekti.

Sultan Melikşah ise maiyeti ile birlikte Basra’ya doğru ilerledi. Basra’ya yakın Haddadîye köyünde birkaç kişi onunla görüşmek istedi. Sultan, atının üzerindeydi. Görüşmek isteyen adamlardan biri konuşmaya başladı:

“Sultanım! Bizim size bir şikâyetimiz olacaktır. Keza siz Cihan Sultanı’nın adalet konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyoruz.”

“Seni dinliyorum, anlat!”

“Sultanım! Ben ve kardeşlerim Gazzalî kabilesine mensubuz ve bu Haddadîye köyünde yaşıyoruz. Biz zengin bir kabileyiz. Ancak Basra Valisi Emir Humar Tegin bizim tam bir milyon altı yüz dinarımıza el koydu. Ben vermek istemedim. Lakin benim iki dişimi kırdı.”

Bu arada adam ağzını açıp Sultan’a yaklaşarak kırılan dişlerini gösterdi. Sonrasında konuşmaya devam etti:

“Biz de sizin adaletinize sığındık. Bu paranın Vali’den alınıp bize iade edilmesini istiyoruz. Üstelik benim dişimi kırdığı için kendisinden kısas istiyorum. Eğer aramızda adaleti sağlarsanız seviniriz. Yok, buna karışmazsanız bizde meseleyi Allah’a havale ederiz.”

Bunun üzerine Sultan Melikşah atından indi.

“Ey Haddadîyeliler! Beni iki kolumdan tutup Vezir Hasan’a (Nizâmü’l-Mülk) götürünüz. Kendisi Huzistan’dadır.”

Adamların her biri itiraz ettiler:

“Bu bizim haddimize değildir. Özür dileriz, bunu yapamayız Sultanım!”

Melikşah ısrar etti. Nihayet razı oldular. Adamlardan biri Sultan’ın sağ koluna, diğeri sol koluna girerek Huzistan’da bulunan Nizâmü’l-Mülk’ün yanına vardılar. Nizâmü’l-Mülk’e haber verildi. O, koşarak geldi ve Sultan’ı karşısında görünce yer öptü.

“Sultanımız, sen ki cihan sultanısın. Seni bu harekete sevk eden nedir?”

Melikşah, Haddadîyeliler’in bahsettiği konuyu kısaca anlatıp Nizâmü’l-Mülk’e şöyle dedi:

“Vezirim! Mülkümdeki insanlar zulme maruz kaldıklarında, bunun hesabını Allah’a nasıl veririm? Ben bu işlerin yapılması için sana yetki veriyorum. Anlaşılan sen bu işleri sağlam adamlara vermiyorsun. Bu durumda benimle birlikte sen de Allah’a hesap verirsin. Beni düşünmüyorsan kendini düşün!”

“Sultanım! Bu meseleyi hemen felâha kavuşturacağım.”diyen Nizâmü’l-Mülk, Sultan’ın yanından ayrıldı. Huzistan Valisi’nin makamında hemen bir ferman hazırlattı.

Buna göre Basra Valisi Humar Tegin, görevinden azledildi. Haddadîyeliler’den alınan para tekrar onlara iade edilirken kısas olarak Humar Tegin’in de dişleri sökülecekti.

Sultan Melikşah ve Haddadîyeliler, bu karardan memnun kaldılar. Böylece adalet sağlanmış oldu.

Cihan Sultanı ile ilgili hikâyeleri anlatmaya gelecek haftalarda da devam edeceğiz.

Muhabbetle…

KAYNAKÇA:

Ahmet Bin Mahmud, Selçukname I, Tercüme Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977.

Cankurt, Mustafa, Selçuklu Hanedanının Asi Melikleri, Çıra Akademi Yayınları, İstanbul, 2023.

Cankurt, Mustafa, Sultan Melikşah, Bengisu Yayınları, İstanbul, 2022.

Ebû’l Farac, Gregory, Abû’l Farac Tarihi 1, Çev.: Ömer Rıza Doğrul, TTK, Ankara, 1987.

El Hüseynî, Şadruddin Ebu’l Hasan Ali Bin Nasır Bin Ali, Ahbârü’d Devlet-i Selçukiyye, Tercüme Necati Lügal, TTK Yayınları, Ankara, 1943.

İbnü’l Esir, El Kamil Fi’t-Tarih, c. X  trc.: Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın, Bahar

Yayınları, İstanbul, 2008.

Kafesoğlu, İbrahim, Melikşah, İslam Ansiklopedisi.

Kafesoğlu, İbrahim, Sultan Melikşah, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları, İstanbul, 1973.

Kesik, Muharrem, Selçukluların Muhteşem Sultanı Melikşah, Bilge Kültür-Sanat Yayınları, İstanbul, 2021.

Merçil, Erdoğan, Büyük Selçuklu Devleti, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2016..

Özaydın, Abdülkerim, Melikşah, TDV İslam Ansiklopedisi.

Sevim, Ali, Makaleler 2 (İbnü’l-Cevzî, Mir’atü’z-Zaman), Haz. Semih Yalçın-Süleyman Özbek, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005.

https://islamansiklopedisi.org.tr/meliksah–buyuk-selcuklu

https://fisildayankalemler.org/arslan-yabgunun-akibeti/

https://fisildayankalemler.org/irak-selcuklularinin-sonu/

 

Editör: Mesude Bozkurt
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Irak Selçukluları’nın Sonu

 

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mustafa CANKURT

1978 yılında Aksaray'da doğdum. Anadolu Üniversitesi İşletme bölümü ve Atatürk Üniversitesi Sosyal Hizmet Lisans bölümlerinden mezun oldum. Tokat Zile Devlet Hastanesinde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Evliyim; Halil Furkan, Ömer Faruk ve Ayşe Naz isimlerinde üç çocuğum var. Okumaya düşkünüm, ortaokul yıllarından beri iyi bir okuyucuyum, özellikle tarih okuyucusuyum. 2020 yılı eylül ayında “Siyah Sancağın Gölgesinde-Celaleddîn Harzemşah” isimli “tarihi roman” formatında ilk kitabın çıktı.