YARENLER ŞEHRİNDE BİR NEWYORKLU

YARENLER ŞEHRİNDE BİR NEWYORKLU

YARENLER ŞEHRİNDE BİR NEWYORKLU

Anadolu’nun her yerini gezmek, havasını koklamak her zaman bana iyi gelmiştir. Uzun zaman önce içinden geçtiğim Çankırı’nın bu kadar değişmesi, binaların üst üste yığıldığı şehirler de buranın nefes almama imkan tanıması, insanının gelen yabancı birine bu kadar kucak açması Türk misafirperverliğini iliklerime kadar işletmesi, küçük bir yer olmasına rağmen gezilecek bu kadar çok yer olması beni hem çok şaşırttı hem de inanılmaz mutlu etti.

Oğuzların 24 boyunu ifade eden, insanları bir arada tutarak yardımlaşma, eğitim, toplumsal dayanışma, güzel sanatlar, musiki, edebiyat konularının işlendiği, gönüllülük esasına dayanan “Yarenlik” kültürünün devam ettiği Yarenler Şehri Çankırı’dayım.

Yarenlik kültüründe;  “Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi,  Oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi” sözüne katılmasam da sofrayı birlikte düzüp, birlikte gezmeyi tercih edip heybeme yepyeni bilgileri koydum. Geçmişe bir saygı duruşu yapıp, sokakları arşınlamaya başladım:

Yeraltı Tuz Şehri

Yanlış duymadınız, yeraltında bir tuz şehri, mağara, göl demiyorum, koskocaman bir tuz şehri… Şaka değil 1500 yıldır işlenen tuz yataklarının bulunduğu, ülkemizin en büyük kaya tuzu rezervini oluşturan, içinde tırların dolaşabileceği devasa tuz yolları bulunan, sarkıtların ve dikitlerin her birini saatlerce izleseniz bile bıkmayacağınız bir yeraltı tuz şehri. Şehir sabit ısı ve nem değerleriyle gelecekte bir uzay üssündeymiş hissi verse de astım ve solunum yolu hastalıkları için birebirmiş.

Ben içeride bulunan gezdiğiniz yolların kenarlarında duran tuz duvarlarına yapılmış, şehrin Paleolitik, Kalkolitik ve Bronz çağda yaşamış canlılarının oymalarına bayıldım. Kendimi geçmiş ve geleceği aynı anda görebilen bir zaman seyyahı gibi hissettim. Üstelik tüm bu gezi sonunda belediyenin ikram ettiği çayı içerken, içerde bulunan heykellerin minyatür tuz heykellerini satın alabiliyorsunuz. Çok şirin bir ayrıntı ve benim gibi gittiği yerlerden küçük anılar almayı seven biriyseniz bu sizi mutlu edecek.

Çankırı Müzesi

Eğer benim gibi arkeoloji ve tarih meraklısıysanız nereye giderseniz gidin, gittiğiniz yerin mutlaka tarih ve etnografya müzelerini gezmelisiniz. Bu müzeler bulunduğunuz yerin, tarih boyunca buraya nasıl geldiğini, size bir film şeridi gibi sunacaktır.

Çankırı müzesi şehrin tam ortasında, o yüzden marketten ekmek ve su almaya gittiğiniz anda bile yürüyerek gidip müzeyi gezebilirsiniz. Tabi evdekiler sizden ekmek beklemesin, çünkü ben üç saat boyunca gezmeme rağmen hala bir ayrıntıyı kaçırdım mı diye düşünüyorum.

Müze üç bölümden oluşuyor; Doğa Tarihi, Arkeoloji ve Etnografya bölümü. Girişte sizi tarih boyunca Çankırı’nın adları olan bir giriş karşılıyor; Gangra, Germanicapolis(!), Kengiri, Kangırı, Kangari benim aklımda kalan şehrin eski isimleri… Ben Prof.Dr. Ayla Sevim Erol başkanlığında Çorakyerler Fosil Mevki’nde bulunan, Geç Miyosen Çağı ( 8/9 milyon yıl öncesini kapsar) fosillerini görünce müzede çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.

Bilimsel adı Macharidus aphanistus Felidae (kedi) grubundan olan Kılıç Dişli Kaplan fosilini gördüm. Bir “Buz Devri” hayranıysanız Diego karşınızda, üstelik zürafanın, filin, dağ keçisinin atalarını da bu kazıda bulup müzeye koymuşlar. Anadolu! tarihin başlangıcı olduğunu bir kez daha Çankırı’da ispat ettin…

Bunun dışında ilginizi çekiyorsa, arkaik dönem sikkeleri, Helenistik ve Roma dönemi kase, bardak, cam sürahiler, parfüm şişeleri, bilezikler, yüzükler de sizi bekliyor.

Çankırı Kalesi

Anadolu’nun en eski kalelerinden biri olan kalenin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Yıkılan surlara baktığımda ki surların dizilimini sadece tepede tek bir yerde korunmuş, Helenistik ve Roma dönemi izlerinin yanında tipik Anadolu taş ustacılığını görmek mümkündü.

Çankırı; Batı Karadeniz bölgesini ilk fetheden müslüman Emir Karatekin tarafından fethedilmiş. Daha önce Hititler, Paflagonlar, Persler, Galatlar ve Romalıların hakimiyetinde kalan Çankırı, Emeviler’in baskınları sonucu fethedilemeyince 1074 yılında Süleyman Şah’ın komutanlarından biri olan Karatekin Bey’in sayesinde fethedilmiş, bu sayede Kastamonu ve Sinop bölgelerinin Türkler tarafından fethedilmesinin yolunu açmış.

Çankırı için bu kadar önemli bir komutan olunca türbesini de kalenin içinde ziyaret edebiliyorsunuz. Tüm şehri her açıdan seyretme imkanı bulduğum kalede düzenleme, kafeler ve belediye tarafından yapılan cam teras akşamüzeri ailenizle birlikte keyif yapabileceğiniz, yürüyüşe çıkabileceğiniz, sohbet edebileceğiniz sevimli bir alan gibi göründü. Keşke bu kadar özen gösterilen kalede, kale surları da korunsaydı diye içimden geçmedi desem yalan olur.

Ferit Akalın Radyo ve İletişim Müzesi

Tanzimat döneminde inşa edilmiş olan Sarı Kadı Konağı, haremlik ve selamlık kısmı korunarak müze olarak günümüze kadar gelmiş. Hayat hikayesine bayıldığım radyocu ve mucit Çankırılı Ferit Akalın’ın koleksiyonuna dayanılarak oluşturulan müzede 90 adet tarihi radyo ve iletişimin tarihine ışık tutacak 200’den fazla objeden oluşuyor.

Ben gezerken her anından zevk aldım, iletişimi dünden bugüne anlatan rehberimiz Tuğba Çemek Mercan’ı dinlerken bir sürü bilgi edindim, aynı zamanda iletişim aletlerini denerken inanılmaz keyif aldım. Hafta sonu çocuklarınızla gidip bilgi öğrenirken “harika bir anne/babayım” diyerek övünebileceğiniz kaliteli bir etkinlik diyebilirim.

Çivitçioğlu Medresesi

Ahşap ve taş işçiliğine bayıldığım, ne zaman yapıldığı bilinmeyen ama 17.yy da yapılan tadilatların duvar ve çatıda belli olduğu, içine girdiğim anda huzur bulduğum, hayalimdeki ev diyebileceğim sımsıcak bir yapı…

İster girişte bahçeyi seyrederek kahve içebilir, isterseniz ahşap merdivenlerden balkona çıkıp ney eşliğinde günün yorgunluğunu atabilirsiniz. 2004 yılından beri Kültür ve Sanat Evi olarak kullanılan yapıda ebru, hat, ney ve rölyef kursları veriliyor ve biz ney kursunun ortasında sevgili Erol Nuh hocamın konuğu olduk. Ney sesine ne kadar aşık olsam da tüm yeteneksizliğime rağmen bana ney verme nezaketi gösterip büyük bir özenle ney’i anlattı.

Ardından kaligraf Durmuş Gümüş hocamın sınıfında öğrencilerinin eserlerini incelerken büyük bir incelikle kendi eliyle ismimizi yazdığı kitap ayracını ve benim için anlamı çok büyük olan “HİÇ” tablosunu hediye etti. Hangi zaman olursa olsun hangi sanat dalı olursa olsun sanatın ve müziğin ortak dili olan sevgide buluşmak, o havayı ciğerlerinize kadar çekmek istiyorsanız mutlaka gitmelisiniz.

Yöresel Mutfak ve Kültür Evi

Çankırı’nın coğrafi işaretli sarımsaklı et, yoka, yumurta tatlısı, tutmaç çorbası, küpecik peyniri, höşmerim tatlısı, yazma çöreği, ehlibilir, hameyli tatlısı, cimcik hamuru çorbası gibi lezzetli yemeklerini yemek isterseniz sokaklarda gezmelerden sonra açlığınızı ve yorgunluğunuzu bastırmak için otantik, temiz ve tarihi bir mekan olduğunu söyleyebilirim.

Burada “neyi ararsan onu bulursun” mantığıyla yola çıkarak karşıma çıkan Çankırı Kültürünü Yaşatma Derneği başkanı Serpil Özkan çıktı karşıma. Kendisiyle bu yöresel evde Çankırılı kadınlarla biraz kaynatmış, evin temeli olan kadının nasıl şehrin temeli olduğunu da görmüş olabiliriz.

Alternatif Lezzetler

Bu arada şehrin ortasında salaş bir yerde sarmısaklı et denilince yaşayanların gösterdiği tek yer olan “Sefer Usta’nın Yeri” ni keşfettim ve gerçekten “en iyi menemen”in tır parklarında olduğu gerçeği gibi en iyi yöresel lezzetler için alternatif olarak mutlaka şehrin halkına sorun derim. Devamında yediklerinizi sindirmek için “Fatoş’un Çay Evi” nde kızılcıklı Çankırı Gazozu içebilirsiniz.

Kendi ürettikleri yüzlerce gazozdan birini mutlaka beğeneceksiniz. Sohbet ilerleyip gece acıktığınızda ahşap, yöresel döşenmiş “Yeşilçam Mutfak”da emekli bir sağlıkçının elinden bol ikramlı kokoreç yiyebilir, kendinizi 1970/80 yılı evlerinde, tüm Yeşilçam oyuncularının yanı sıra nostaljik eşyalarında olduğu bir sedirde ayaklarınızı uzatmış, sini (yer sofrası) de çay içiyor bulabilirsiniz.

Çankırı Şehitler Müzesi

Gezerken yazmakta zorlandığım, bu yüzden gezinin en sonuna aldığım yer oldu. Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Çankırı Şubesi başkanı Mehmet Uçar ve Kadın Kolları başkanı Nigar Kaya’nın hayali olan müze; Recep Tayyip Erdoğan parkının içinde bulunuyor.

Çankırı’da şehit ve gazilere ait olan eşyalar ile şehit oldukları sırada üzerinde bulunan emanetlerin bir araya getirildiği müze girdiğiniz andan itibaren sizi içine alıyor, boğazımın düğümlenip bir kelime edemediğim müzede bu vatanda nasıl özgürce dolaştığımızın cevabını almak isteyen her çocuğun, her ailenin mutlaka gelip görmesi, tarih bilincinin kazandırılması anlamında vatan sevgisi ruhunu geleceğe aktarılmamız anlamında gerçekten büyük önem taşıyor.

En çok şehit verilenin İç Anadolu bölgesi olduğunu bilirken en çok şehit veren ilin Çankırı olduğunu bilmiyordum. Anlıyorum ki yürüdüğüm her sokakta, attığım her adımda bir şehidimizin yakını olan gönlü hasret kokan insanlar var. Gördüğüm her emanette içimin titremesi, konuşamam da bundan…

Bir sürü hayali olan gencecik yüzlerin bıraktığı yarım paket özlem kokan sigara, sevgilisine yazdığı mektup, annesine gönderdiği resim, küçücük bebeğinin fotosu olan cüzdan ve binlerce emanet vatan için canlarını feda etmiş şehitlerimizin bir araya geldiği bu müzede, müzeden çok cennete gitmiş bu gencecik yüreklerin cesaretini gösterdi bana…

Tüm bu duygusal emanet müzesinin kutsallığı düşünüldüğünde bırakılan alan çok küçük, her bir şehidimize daha fazla alan olmalı diye düşündürdü bana. Sadece Çankırı’daki okulların değil memleketimin her yanındaki okulun, öğrencinin hem de sınıf fark etmeksizin anasınıfı, ilkokul, ortaokul, lise her yıl getirilmesini umuyorum. Buna ek olarak bu geziye mutlaka Çanakkale’nin eklenmesi kanaatindeyim.

Müzede “Onur Defteri”ni yazma gururunu bana verseler de benim için hala duygularımı kağıda dökemediğim nadir yerlerden biri oldu. Tek dileğim tüm şehitlerimiz rahat rahat uyusunlar, tüm sevdikleri bu şehadete eren gencecik yüreklerin ardından gözyaşı dökmesinler artık…

Göremediklerim

Her ne kadar kısa sürede bir Çankırılıdan daha çok gezdiğimi düşünsem de aklımda gezemediğim merak ettiğim yerler kaldı:

Taş Mescit; bir sonraki gidişimde ilk durağım olacak, tıpın sembolü olan iki başlı yılan tasvirini görmek istiyorum. Yunan mitolojisinde sağlık tanrısı Asklepios ve kızı Hygieane nin izlerini bulmak çok heyecanlı olacak.

Tarihi Çan Saati; 15 metrelik İsviçre’de yapılan Sultan Abdülhamit Han’ın tahta çıkışının 25.yılı nedeniyle hediye edilen bir saat. (1866) tabi bunu okuyunca bu zamana kadar Avrupa’da hüküm sürdüğü her yere medeniyeti getiren Osmanlının söz konusu Anadolu olduğunda neden bu kadar geç kaldığı sorusu da aklıma geliyor.

Ahmet Mecbur Efendi Kütüphanesi; 1200 cilt kitabın bulunduğu bu kagir (çamur+ahşap) yapıda bu kitaplar korunmuş mu, çevirileri yapılmış mı, arşivlenmiş mi, digital ortama aktarılmış mı, hepsini okuyabilir miyim… mutlaka gitmeliyim.

Dr. Rıfkı Urga Araştırma Merkezi; 70 bilim insanının hakemliğinde gerçekleşen 30 binin üzerindeki tarihi belge, vesikaların bulunduğu bu araştırma merkezini neden hiçbir Çankırılı söylemedi, haksızlık bu, listeye eklendi.

Hazımiye (Buğday Pazarı) Medresesi; Çekme helvanın, tuz ürünlerinin, halkalı şekerin yapıldığı bir sonraki kuşağa öğretildiği tarihi yer eminim ürünler için bile gidilmeye değer.

Tarihi Çamaşırhane; Türkiye’nin bilinen en büyük çamaşırhanesinin belli saatlerde açık olması ve bu saatlere yetişemem nedeniyle merak ettiğim, listeme eklediğim bir yer…

Son olarak;

Bana evini ve yüreğini açan değerli arkadaşım, dostum Nigar, oğlu Asilkan, sevgili Sonay ve Berkay’a çok teşekkür ederim. Ben Çankırı sokaklarında ordan oraya koştururken benimle koşmaktan çekinmediler, her anımda yardım ettiler. Çankırı’nın annesi Dudu Anne; seni tanımak, güzel insanların varlığını bilmek çok güzeldi.

Tekrar görüşeceğiz Yarenler Şehri Çankırı!

Yıldız TEKGAMLI

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

OTİZMİN FARKINDA OLMAK

 

Yorumlar (9)

  1. Fatmanur Caner
    • 26/05/2024

    Yazınızı içime sindirerek okudum. Çok detaylı ve anlatımı anlaşılır olmuş. Orta Anadolu şehirlerimiz zengin tarihi ve oldukça eski yaşam alanları olmaları dolayısıyla çok değerli. Kaleminiz daim olsun sevgili Yıldız Tek Gamlı...

  2. Doğan KARAAĞAÇ
    • 26/05/2024

    Güzel bir gezi olmuş. Ve gezi güzel anlatılmış. Selamlar.

  3. Habil Yaşar
    • 26/05/2024

    Kaleminize saglik Yıldız xanım! Cok guzel bilgiler aldik. Təşəkkür edirem!

  4. Canan Ün
    • 26/05/2024

    Kalemine sağlık.Okurken çok keyif aldim .Çankırıya gitmiş kadar oldum.Tebrik ediyorummmm

  5. Şerif Kaya
    • 26/05/2024

    Yüreğinize sağlık, kaleminiz hep yazsın Yıldız Hanım, güzel bir gezi yazısı olmuş. Yeraltı tuz şehrini ve Çankırı'nın güzelliklerini hafızamıza kazıdınız. Nice güzel yazılarınızla... 🙏

  6. Ozan Kasım Kol
    • 26/05/2024

    Çankırı hakkında epey bilgi sahibi oldum. Kaleminize sağlık.

  7. Nalan ÖZDEMİR
    • 26/05/2024

    Yazınızı her okuduğumda satır satır o anlara bende gidiyorum harika bir yorum yüreğinize sağlık Yıldız hanım'cığım

  8. Bekir SEVİK
    • 26/05/2024

    Hocam yazınız bende müthiş bir merak uyandırdı. Kesinlikle gitmek isteyeceğim bir yer. Okurken de adeta gezmiş gibi oldum, teşekkür ederim.

  9. Elif Ay
    • 26/05/2024

    Kaleminize sağlık kültürel anlamda çok doyurucu bir yazı olmuş Yıldız hanım çok şey öğrendim 🙏🤍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.