Otizmin Farkında Olmak

Otizmin Farkında Olmak

Otizmin Farkında Olmak

Bursa Tüyap Kitap Fuarı’ndayım. Okuyucularımı beklemenin yanında yazarlarla tanışmayı, yeni kitaplara bakmayı, onları incelemeyi, karıştırmayı seviyorum. Fuarlarda sevdiğim bir şey daha var; farklı stantlara uğramak… Bu bazen eski dergilerin, film afişlerinin içinde
kaybolmayı, bazen de el emeği, göz nuru eserlerde hayaller kurmamı sağlıyor…

Stantlarda dolaşırken Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ev hanımları, meslek liseleri ve özel öğrenciler için eğitim aldığı okulların ürünleri dikkatimi çekti. Fark etmediğimiz, fark edemediğimiz, sokaklarda gördüğümüzde iletişim kurmaktan çekindiğimiz, hatta bazen
hayretle aval aval seyrettiğimiz özel çocuklarımızın yaptıkları ürünleri görünce gözlerime inanamadım. Özen gösterilince, emek verilince meyve vermeyen ağaç bile çiçeğe dururmuş gibi geldi…

Yusuf Eren Çeçin’le böyle göz göze gelince başladı hikayemiz…

“Bunları al, ben yaptım,” dedi yere bakarak.

” Bunlar derken, hangisini sen yaptın? dedim gülerek.

“İşte seramik, çerçeve, duvar süsü, rüzgar bir şeysi… hepsini ben yaptım, al,” dedi.

Arkadan öğretmeni sessizce “otistik çocuğumuz” dedi, yine gülümsedim.

“Elbette alırım, arkadaşlarıma hediye etmek istiyorum, ne önerirsin?” dedim.

“Hepsini al, sıkıldım,” dedi.

Dört ya da beş tane alabileceğim ürünü seçtim, parayı uzattım.

“Bozuk yok, bozuk yok hocam,” dedi hem bana, hem öğretmenine…

“Gelebilir mi öğretmenim, ben stanttayım, yanımda değil ama çantamda var bozuk para,” dedim.

Öğretmeni Yusuf Eren’den emin;

“Yusuf Eren, hanımefendinin yanına git, ücreti al ve buraya gel,” dedi.

Bir baş hareketiyle onayladı, Yusuf Eren. Düştü peşime,

“Çok mu uzak, sevmiyorum dolaşmayı,” dedi.

“Yok yakınız sadece bu koridordan geçeceğiz,” dedim.

Yerime geldiğimde çantamdan aldıklarımın tutarını tam tamına sayıp, ardından Yusuf Eren’in gözünün önünde sayıp verdim eline.

“Yazar mısın,?” dedi.

“Evet, yazmaya çalışıyorum ama ünlü bir yazar değilim,” dedim.

“Ne yazıyorsun?” dedi.

“Çocuk hikayeleri, bakmak ister misin?” dedim.

Uzaktan baktı önce sonra eline alıp tek tek yanımdaki arkadaşımın kitaplarının üzerine fırlattı.

“Ben de yazıyorum, seramik kitabı çıkaracağım,” dedi.

“Gerçekten mi? O zaman meslektaşız, sana bir kitabımı hediye etmek isterim,” dedim.

“Ver ama ismini de yaz,” dedi.

“İsmim kitapta yazıyor,” dedim.

“O zaman kitabımı çıkarınca ben de sana veririm,” dedi.

Hediye ettiğim kitaba tekrar adımı, telefonumu yazdım.

“Sormak istediğin bir şey olursa burada telefonum yazıyor, arayıp sorabilirsin,” dedim.

“Tamam kitabımı göndereceğim,” dedi ve gitti.

Yusuf Eren gitti ama aklımdan gitmedi nedense, akşamında dört sayfa kendi yazısıyla yazılmış bir fotoğraf geldi telefonuma. “Bu benim kitabım.” Yazdıklarını okudum, seramik bildiğim bir daldı, yazdıklarının hepsi doğruydu, şaşırdım. “Fuar bitince seni arayacağım” diye mesaj yazdım.

Dört sayfalık bir kitap olmazdı ama uğraşmıştı, kırmadan, dökmeden bunun kitap olamayacağını anlatmam gerekirdi. Yusuf Eren’in telefonunu arayıp annesiyle konuşmak istediğimi söyledim. Annesi sesimi duyunca çok şaşırdı, yaşadıklarımızı anlattım;

“Hocam buluşalım,” dedi.

Bu sefer sadece Yusuf Eren’le değil, annesi Diler Hanım, Otizm Konfederasyonu Başkanı Canan Cihan Hanım ve diğer annelerle kesişti yollarımız…

Son araştırmalar otizmin 24 yılda % 317 artığını ortaya koyuyor. Buna rağmen otizmle ilgili kör sağırız toplum olarak… Nitelikli eğitime ulaşabilmek için ailelerin ya maddi durumu yetmiyor ya da bulundukları yerde nitelikli eğitim yok.

Onların derdi yetişkin görünen otizmli çocuklarının sosyal hayatta ya da ekonomik istihdamda yer alması, çocuklarının evde kapalı yerlere kapatılmaması. Haftada 22 saat eğitim alması gereken çocukların devlet tarafından sadece 4 saatinin karşılanması da ayrı bir sorun…

Otizm konusunda uzman bir birey değilim, toplum olarak sadece otizmle ilgili değil geleceği ilgilendiren her konuda özel çocuklarımız için elimizi taşın altına koymak zorundayız.

“Ben ne yapabilirim ki?” demeyin, küçücük su damlaları derelere düşerek coşkun akan ırmakları oluşturup, var gücüyle denize ulaşabiliyorsa; biz de o ailelerin yanında olarak, elinden tutarak, bu çocukları topluma kazandırabilir, çocuklarını kabul ettirmek için gözlerimizin içine bakan annelerimizin yüzünü güldürebilir, yüklerini azaltabiliriz.

Sevginin, saygının, hoşgörünün, yardımlaşmanın, paylaşmanın dünyayı kurtaracağına, geleceği şekillendireceğine inanmakta devam edeceğim.
Bu arada Yusuf Eren’le daha işim bitmedi, bakalım bizi neler bekliyor?

Yıldız Tek Gamlı
02/04/2024

Editör: Sonay BİLGİ ARABACI

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/ic-cekisme/

 

Yorumlar (5)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 21/04/2024

    Herkese çok teşekkür ederim ❤️

    • 5/04/2024

    Kaleminize yüreğinize sağlık. Sayeniz de ben de epey bilgi sahibi oldum .

  2. ibrahim aykut Kaya
    • 3/04/2024

    Tebrik ederim. Güzel bir yazi

    • 2/04/2024

    ❤️❤️❤️❤️ sizinle karşılaşmış olması ne büyük şans ayrıca çocuğun ruhunu kırmadan bu işi yapmak kontrollü bir destek sağlamak istemek o kadar önemli ki , kaleminize sağlık, otizmli bir çocuk annesi olarak çok kıymetli buldum.

  3. Leyla BACAKSIZ
    • 2/04/2024

    Çok ruhunuzdan akan bir yazı olmuş ,gözlerim doldu. Evet çok haklısınız o çocuklarımız ve aileleri daha çok toplumun içinde olmalılar. Çok güzel bir konuya çok güzel değinmişsiniz. Kaleminize Sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.