SOMA KADER Mİ, CİNAYET Mİ?

SOMA KADER Mİ, CİNAYET Mİ?

  SOMA KADER Mİ, CİNAYET Mİ?

     13.05.2014 bu tarihte Türkiye tarihinin en çok can kaybı yaşanan iş katliamı yaşandı. Manisa’nın Soma ilçesinde maden ocağı yangınıyla başlayan olayda 301 maden işçisi can verdi. Bu makalemde bu olayın kader mi, yoksa cinayet mi olduğunu irdeleyeceğiz.  

     Dünyanın her yerinde iş kazaları olmakta, fakat medeni ülkeler can kaybının en aza indirilmesi konusunda teknolojiyi de kullanarak olağan üstü bir çabayla çalışmalar yürütmektedir. Çağdaş ülkelerde insan hayatına paha biçilemez. Özellikle maden sektörü hata ve ihmal kaldırmayan bir sektör olduğu için üstünde titizlikle çalışılacak bir iş koludur. Maalesef ülkemizde güvenlik önlemlerinin az oluşu, patronların insan hayatına değil de lüks yaşamlarına yapılan yatırımlar yüzünden maden kazaları sıkça yaşanmaktadır.

      Dönemin enerji bakanının “ Örnek bir işletme” diyerek güzellemeler yaptığı soma madeni 301 işçiye mezar olmuştur. Gerekli denetimlerin yapılmadığı fakat yapılmış gibi gösterildiği, patronların güvenlik önlemleri için para harcamaması için ellerinden gelenin yapıldığı soma madeni en sonunda bu kadar sorumsuzluğa daha fazla dayanamayıp 301 işçiyi göçük altında bırakmıştır. 301 anne evladını, 301 kadın kocasını ve bu rakamın en az iki katı çocuk babasız kalmıştır. Mağdurun cephesinde bu acılar yaşanırken, zalimin cephesinde her şey normal karşılanıyordu.

     Olaydan birkaç gün sonra iktidar partisi olay yerine dostlar alış verişte görsün diyerek giden şahıslar madenci yakınları tarafından protesto ediliyordu. Halkın canı gırtlağına gelmişti. İçleri yanıyordu. Bir devlet adamı olarak onlarla empati kurmak yerine kolluk kuvvetlerini üstlerine salmayı tercih ettiler. Hatta içlerinden bir tanesi hızını alamayarak bir madenci yakınını yerlerde kolluk kuvvetlerinin gözetiminde tekmeleyecek kadar insanlıktan çıkmıştı. Aynı günün akşamı yerde tekmelenen madenci yakının ceza aldığını öğrendik haber bültenlerinde.

     Ailelere yapılan bu adaletsizlik yakınlarını kaybetmenin acısını bastırmıştı. Olay sonrası yapılan saçma sapan açıklamalar bu aileleri daha çok yaralamıştı. “ Ölmek bu işin fıtratında var” açıklaması gündemi epeyce meşgul etmişti. Diyanet, bu olayın tamamen kader olduğu yönünde fetvalar yayınlarken akıllara şu soru takıldı “ Böyle feci bir şekilde ölmek neden hep yoksulun kaderi oluyor?” birkaç gün sonra muhalefet partileri birleşerek olayın derinlemesine araştırılması için verdikleri önerge iktidar partisi tarafından reddedildi.

     Akıllara diğer soru takıldı o esnada “ Bir facianın araştırılması neden reddedilir?” halkımız sosyal medya da paylaşımlar, eleştiriler yaparken yayın yasağı getirildi yetiştirilen trol ordusu bu katliamın ihmalden kaynaklı olduğunu söyleyenlere dinsizlik damgası vurmakla görevlendirilmişti. Çok iyi biliyorlardı ki bu olay araştırılırsa altından çıkacak olan kirli ilişkiler, rüşvet, rant onları sıkıntıya sokacaktı.

       Göstermelik yapılan birkaç tutuklama asıl failleri gizlemiş, tıpkı 1999 depremi ve akabinde yaşanan deprem ve iş kazalarında olduğu gibi sorumlular yine ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam etmiştir. Bu denli tehlikeli bir iş kolunda önlem almamak, işçilere güvenli çalışma alanı sağlamamak, sabahın kör karanlığında yerin metrelerce altına inen işçileri her an çökme ve patlama korkusuyla indirmek şu anlama geliyor ki işçilerin, patronların gözündeki değeri bir yurt dışı tatili kadar değildir.

       Güvenli evlerinde, bürolarında, kurşun geçirmez araçlarda oturduğu yerden önlem alınmadığı için ölenlere “kaderleri böyleymiş” demek planlanmış cinayettir. Aynı tarihlerde güney Kore’de bir feribot kazasında bir kişi hayatını kaybetti diye bir sorumlu intihar etmiş, bir diğeri de istifa etmişti. Olayın sorumluluğunu almışlar ve onurlu bir insanın yapması gerekeni yapmışlardı. Fakat durum bizde böyle olmamıştı.

      Olayın ihmalinin sorumluluğunu birkaç mühendisi günah keçisi olarak seçerek kendileri rahat koltuklarını korumuşlardı. Kaderciliğe sıkı sıkıya bağlı olan halkımızı avutmanın en iyi yolu kaderi kullanmaktı. Bunu çok ustaca kullanarak kitlenin hafızasından bu katliamı silmeyi amaçlamışlardır.

       Son yaşadığımız deprem felaketinde kaçak katlara imar izni veren ve hatta bunu öve öve bir seçim propagandası haline getiren zihniyet binlerce insanın failidir. Ortada bu kadar ihmal, rüşvet, kirli ilişkiler ağı varken bu katliamlara kader demek, bu olayların üzerini örtme çabasından başka bir şey değildir. Ülkedeki çaresizlik, sefalet öyle bir noktaya gelmiştir ki madencilik sektöründe çalışmak için bir ilana binlerce müracaat yapılmaktadır. Maden sektörünün tehlikesini bile bile, güvenliğinin ülkede sağlanamadığını kabullenerek çocuklarını kimseye muhtaç etmeden yaşatmak için ölüme inmeyi göze almışlardır. İşte bu, çaresizliğin ta kendisidir.

İndim maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok

SOMAYI UNUTMA!

Yazar:  Zafer Değirmenci

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ

Yazarın Başka Yazılarını Görmek İçin Tıklayınız.

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer DEĞİRMENCİ

30.08.1979 yılında Erzurum’da doğdu. Babasının memur olması nedeniyle 1983 de Kayseri’ye göç ettiler. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. İş hayatına atılıp sonrasında askerlik görevini tamamladıktan sonra yine değişik işlerde çalıştı. En son 2013 de bir iş için gittiği Diyarbakır da eşi Yeliz Değirmenci ile tanıştı. ve evlenip Diyarbakır’a yerleşti. Roman yazma isteği çocukluğunda babasının eski bir daktiloda yazmaya çalıştığı fakat bir türlü bitiremediği roman denemelerinden gelmekte olup, eşininde desteğiyle ortaya çıktı. Yayımlanan Ağaç dalından kuşlar, Simon, Ölüm var! Hasan ve Çoban isminde dört romanı var. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı olan Zafer Değirmenci çeşitli platformlarda yazdığı makalelerlede tanınmaktadır.