EİNSTEİN DAHİ Mİ YOKSA BİR KATİL Mİ?

EİNSTEİN DAHİ Mİ YOKSA BİR KATİL Mİ?

EİNSTEİN DAHİ Mİ YOKSA BİR KATİL Mİ?

İlk atom bombası, endişe verici yeni bir çağın başlangıcı oldu. Japonya’nın Hiroşima kenti yaklaşık yetmiş bin kadın, erkek ve çocuk, tek hamlede yok edildi. Bu atom bombasının yapımına katkıda bulunan fizikçiler suçluluk duygusu bir yana eşit derecede sorumluluk duygusuyla boğuşuyordu. 

Bunlardan biri de tabii ki Albert Einstein olarak bilinir. Ölümünden sonra bile yıllarca bu katliamdan sorumlu tutulmuştur. Atom çağının babası Einstein’ın parlak birçok teorisinin yanı sıra en büyüğü şüphesiz izafiyet teorisidir.

Pandora’nın kutusu ilk kez Einstein’ın madde ile enerji arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmasıyla açıldı. Kendi deyimiyle “Almanların atom bombası yapamayacağını bilseydim, Pandora’nın kutusunu asla açmazdım.”

Hiroşima katliamından on iki yıl önce 1933’de Nazi partisi yönetimi ele geçirmiş. Irk yasasına uymayan herkese zulmetmeye başlamıştı. Bir Alman Yahudi’si olan Einstein hayatı tehlikeye girdiği için Almanya’dan kaçmak zorunda kaldı.

Norfolk İngiltere’de bir çiftlik evine yerleştirildi. Yanına iki kadın koruma bile verilmişti. Almanya’daki tüm malı yağmalanmış ve hatta kemanına bile el konmuştu. İngiltere’ye evsiz biri olarak gitti. Üstelik Naziler başına yirmi bin mark ödül koymuştu.

Einstein’ın zaman ve enerjiye olan tutkusu beş yaşlarındayken babasının ona hediye ettiği bir pusulayla başlamıştı. Pusula üzerindeki ibrenin hareketleri onda derin ve kalıcı bir etki bırakmıştı. Çocuk yaşta kafaya taktığı izafiyet teorisine göre kütleyle enerji arasında temel bir ayrım yoktur. Enerji, kütlenin ışık hızının karesiyle çarpımına eşittir. E=mc2 yani çok küçük ölçüde bir kütleyi çok büyük ölçüde bir enerjiye dönüştürebilirdiniz.

Yıllar süren uzun çalışmalardan sonra 1919’da nihayet atomun varlığını ispatlamıştı. Işığın yaptığı maddeyi bulmuştu. Yıldızların ışığı büktüğünü kanıtladı. İzafiyetin kısa özeti kendi sözleriyle “Parktaki bir bankta güzel bir kızla bir saat oturmak bir dakika gibi gelirken, elinizi yanan bir sobanın üzerinde bir dakika tutmak bir saat gibi gelmektedir.”

O aklının icatlarının insanlığa zulüm değil, lütuf olmasından yanaydı. Militan bir barış yanlısıydı. Öyle ki barış için savaşacağını söylemiştir. Aynı yıl ABD’ye yerleşir. Burada bir matematik üniversitesine ömür boyu başkanlık teklifini kabul eder.

1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla beraber Almanya’dan endişe verici haberler gelmeye başladı. Bilim insanlarının hazırladığı rapora göre, nötron bombardımanına maruz kalan uranyum atomunun iki parçaya ayrılabileceği yazıyordu.

Bu bilim insanlarında büyük bir telaşa sebep oldu. Uranyum atomundan çıkacak olan olağan üstü enerji çok yıkıcı olabilirdi. ABD askeri istihbaratı Hitlerin atom bombası yapımında ilk adımı atıyor olabileceğini rapor etti.

Nazi Almanya’sının atomun içindeki enerjiyi serbest bırakan ilk ülke olması halinde yaşanacak felaketten endişelenen Einstein ABD başkanına kişisel bir mektup yazmaya karar verir. “Efendim, bana kısa bir süre içinde iletilen çalışmalara göre uranyum elementinin yeni bir enerji kaynağına dönüşebileceğini düşündürüyor. Bu yeni buluş aynı zamanda atom bombası yapımında da kullanılabilir. Bu durumu göz önünde bulundurarak şu an devam eden bilimsel çalışmaları hızlandırabilirsiniz.”

Onun isteği bu bombayı Almanya bulmadan ABD’nin bulmasıydı. Bu silah bir zorbanın elinde olmamalıydı. Başkan Roosevelt bu mektubu dikkate alarak sadece belirli insanların bildiği Manhattan projesini başlattı. Militan bir barış yanlısı olduğu gerekçesiyle Einstein bu projede yer almadı.

İlk atom bombası yapımı için başlatılan bu projede atomu bir bombaya dönüştürmeyi bulan kişi Robert Oppenheimer kurduğu bilim insanları ekibiyle beraber 1939’da inşaatına başlanan tesiste 1942’de çalışmalara başladı. 130 bin kişi çalışıyor üstelik bu kişiler aileleriyle birlikte tesisin dışına çıkmamak şartıyla kalıyorlardı.

Tesisin içerisi tıpkı bir kasaba gibiydi. Kimse yaptığı işi kimseye hatta ailelerine bile söyleyemiyordu. Bunun için özel önlemler alınmıştı. İlk atom bombasını yapan fizikçi Robert Oppenheimer 1945 yılında ilk denemeyi yapar ve bu deneme başarılı olur. Aynı yıllarda Avrupa’da savaş bitmesine rağmen pasifikte savaş hâlâ sürüyordu.

ABD ve Japonya arasında sonu gelmeyen bir savaş vardı. ABD ordusu Japon adalarından biri olan Okinawa’da ağır kayıplar vermişti. Başkan Roosevelt atom bombasının atılışını göremeden ölmüş, yerine yardımcısı olan Truman geçmişti. Askeri kanat atom bombasından başkana bahsetmenin zamanının geldiğini düşünerek projeden yeni başkana bahsettiler.

Kamuoyu Japonya’daki askeri kayıplar yüzünden hükümeti suçluyor, başkan bu bombanın insani olmadığı gerekçesiyle kullanımı konusunda tereddüt duyuyordu. Başkan, yoğun baskıya artık dayanamadı ve bombanın kullanımına izin verdi. Japonların başka türlü yayılmacı eylemlerini durdurmayacağını düşünüyordu.

6 Ağustos 1945’de önce Hiroşima ardından Nagazaki biri uranyum diğeri plütonyum bombalarıyla vuruldu. Atomun açığa çıkan enerjisi tam bir felaketti. Başkan Truman bu felaketi, “Organize bilimin tarihteki en büyük başarısı” olarak tanımladı. Japonlar imparatorun çağrısıyla teslim oldu.

ABD yetkilileri Japonya’da sebep oldukları yıkımı görmek için gelerek yaralıları ve ölüleri bir kobay gibi inceledi. Sonraki yıllarda ABD imparatora dokunmayacağı vaadiyle Japonya’yı bir üstte dönüştürecekti. Japon gazeteci Katsu Hara, Einstein’a bir mektup göndererek atom bombasındaki rolü ile yüzleşmeye zorladı. “Birincil amacı insanlığın refahı olan bilim, böylesi bir felakete neden vesile olmuştur?” Mektubunda bu soruyu sordu atomun babasına. Onun atom bombasına tek katkısı 1905 yılında kütle ve enerji arasındaki ilişkiyi kurmaktı.

Aslında o hayattayken atomun enerjisinin ortaya çıkacağını bile düşünmüyordu. Bu sadece teoride mümkündü. En büyük pişmanlığı ise Başkan Roosevelt’ e yazdığı mektup olmuştu. Almanların aynı proje üzerinde çalışıyor olması, onu buna mecbur bırakmıştı. Einstein barış için çabalamaya ve yaradılışının gizemlerini bulmaya devam etti ta ki son nefesine kadar. 18 Nisan 1955 te son nefesini verdi.

Sevgili gelecek nesiller.

Eğer bizim kadar veya bizden daha fazla adil, daha barışçıl ve genel olarak daha akılcı olamadıysanız size yazıklar olsun. Şimdi ve daima sevgilerimle…

Albert Einstein

Zafer DEĞİRMENCİ

Editör: Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Diğer Yazılarımı Okumak İster misiniz?

https://fisildayankalemler.org/teknokrasi-ve-x

Yorumlar (3)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 28/03/2024

    Einstein ve pişmanlığı Bilimin kötülüğü...

    • 20/03/2024

    Kaleminize Sağlık Hocam 🙏

    • 20/03/2024

    Emeğinize sağlık 🙏

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer DEĞİRMENCİ

30.08.1979 yılında Erzurum’da doğdu. Babasının memur olması nedeniyle 1983 de Kayseri’ye göç ettiler. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. İş hayatına atılıp sonrasında askerlik görevini tamamladıktan sonra yine değişik işlerde çalıştı. En son 2013 de bir iş için gittiği Diyarbakır da eşi Yeliz Değirmenci ile tanıştı. ve evlenip Diyarbakır’a yerleşti. Roman yazma isteği çocukluğunda babasının eski bir daktiloda yazmaya çalıştığı fakat bir türlü bitiremediği roman denemelerinden gelmekte olup, eşininde desteğiyle ortaya çıktı. Yayımlanan Ağaç dalından kuşlar, Simon, Ölüm var! Hasan ve Çoban isminde dört romanı var. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı olan Zafer Değirmenci çeşitli platformlarda yazdığı makalelerlede tanınmaktadır.