SESSİZ ŞARKIM

SESSİZ ŞARKIM

SESSİZ ŞARKIM

Yazgı haftalar boyunca her sokağın başında Enes’i aradı, ama Enes bir kere bile ona ulaşmaya çalışmadı. Yazgı, Enes’in ihanetine ve kayıtsızlığına rağmen ondan gelebilecek bir mesaja muhtaç hissediyordu. Gururuna yediremese de, onu bekliyordu.

Onun gelmesini umut ediyordu, affedip affetmeyeceğini ise kendisi de bilmiyordu. Ta ki Enes’in artık gelemeyeceğini anlayıp, her şeyi sonlandırdığı o sabaha kadar. Gözlerini açtığında, yatağında uzanırken, dün gece gözlerinin önünde canlanan anılarla baş başa kaldı.

Kafenin içindeki atmosfer, tüm çiçeklerin birleşmiş hali gibi görünüyordu. İçerisi sıcak ve ferah, duvarlar çimen yeşili tonundaydı. Tavandaki aydınlatmalar ise gökyüzünü andırıyordu. Yazgı buraya ilk defa geliyordu ve ortamın atmosferine hayran kalmıştı. Oturduğunda merakla etrafı inceliyordu. Birden ışıklar kapanınca, kızlara dönüp “Şansımıza elektrik…” derken garson, elinde mum ışığıyla etrafı aydınlatan bir pasta ile belirdi.

Öykü, kızlara “Doğum günü olan kişi ne kadar şanslı” dedi. Yazgı, onaylarcasına kafasını hızla sallayıp “Aynen, çok şanslı” dedi. Garson, pasta ile kızların masasına yaklaştığında, Öykü ve Sude alkışlarla “İyi ki doğdun Yazgı” diye coşkuyla bağırdılar. Yazgı, son zamanlarda yaşananlardan dolayı doğum gününü tamamen unutmuştu ve karşılaştığı bu durum karşısında şaşkınlık içinde kalmıştı. Olayı idrak etmeye çalışıyordu.

Birden “Enes” diye fısıldayarak etrafa bakındı. Gözleri mutluluktan parlıyordu, ancak aşırı heyecandan karnı ağrımaya başlamıştı. Sude, “Hadi artık dilek tutup pastanı üfle” dediğinde, irkildi. Boş gözlerle kızlara bakıp “Hemen mi?” diye sordu. Öykü ve Sude bir ağızdan “Evet” dediler. Yazgı, Enes’in çıkıp gelmesini bekliyordu. Geç kaldığını düşünerek, daha fazla uzatmadan mumu üfledi.

Kızlar pasta yerken Yazgı’nın gözü hep etraftaydı ve aklında tek bir soru vardı: “Enes ne zaman ortaya çıkacak?” Sude, “Nasıl pastanı beğendin mi? En güzel, en sevdiğinden yaptırdım. Çikolatalı,” diye sorunca, Yazgı “Yaptırdım” kelimesini duyduğu anda donakalmıştı. Beklediği ve duymak istediği şeyler bunlar değildi.

Bir umutla Sude’nin söyleyeceklerini bekledi. Cevabı bilmesine rağmen…Sude sevinçle “Evet, ben yaptırdım, Öykü ile beraber çikolatalı seviyorsun diye düşündük” dediğinde, Yazgı ne dediğini duymuyordu. Gözleri dolmuş, boğazı düğümlenmişti.

Kalbinde bir sızı vardı. Sude’nin tuhaf hareketlerine karşılık “Beğenmedin mi yoksa?” demesiyle Yazgı, Sude’nin yüzüne bakıp yutkundu ve sadece “Hı…” diyebildi. Orada daha fazla kalamazdı. Arkadaşlarının da kendisi gibi hayal kırıklığı yaşamasını istemediği için onlara içinde yaşadığı bu durumu belli etmek istemiyordu. Zor da olsa ayağa kalktı, “Kı… Kı… Kızlar,” dedi kekeleyerek.

Kendi kendine “Ne yapıyorum ben? Kendine gel,” dedi ve yumruklarını sıktı. “Her şey için teşekkürler, ben biraz fazla heyecanlandım da lavaboya gidip geleceğim,” dedi ve kızlardan cevap beklemeden orayı terk etti.

Zar zor lavaboya geldiğinde, gözlerinde biriken yaşlar yanaklarına dökülmüştü. Aynanın karşısına geçip ağlamaklı bir ses tonuyla sinirle, “Ne sanmıştın aptal,” dedi ve eliyle ağzını kapatıp daha çok ağlamaya başladı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu sanki. Bir süre sonra ağlamaktan nefesi kesilmişti.

Bu, Enes’siz geçirdiği ilk doğum günüydü. Enes’in olmayışına değil de tüm bu yaşananlara sebep olduğu için kızıyordu ona. Arkadaşlarının hazırladığı sürprize sevinemediği için, yeni yaşına onsuz ve mutsuz girdiği için…

Yazgı, aynadaki yansımasına acıyarak baktıktan sonra, kızların üzerine düşmeye çalıştığı ve ona moral vermek için hazırladığı bu özel günün mahvolmasına izin vermemek için kendini toparladı. Elini yüzünü yıkayıp en güzel maskesini takarak, doğum gününü zehir etmemek adına hazır hale geldi.

Lavabodan çıktıktan sonra, Öykü hüsranla sordu: “Beğenmedin mi sürprizimizi?” Yazgı, elinden gelen en iyi şekilde mutlu görünmeye çalışarak, “Hayır, çok beğendim. Teşekkür ederim, iyi ki varsınız,” dedi. Sude, endişeyle, “İyi misin peki? En son iyi görünmüyordun,” diye sordu. Yazgı, “Çok iyiyim, sadece şaşırdım. Doğum günüm olduğunu tamamen unutmuşum,” şeklinde yanıtladı.
Sude, gülerek: “Leyla seni”

Yazgı, kızlara son kez tekrar teşekkür edip sarıldıktan sonra odasına geçti. En sevdiği köşesi olan cam kenarına oturdu, camı açıp derin bir nefes aldı ve düşüncelerine daldı. Enes ile olan fotoğraflarını açıp onunla konuştu. İçini dökemediği için fotoğraflarına anlatıyordu öfkesini ve acısını.

Fotoğraftaki Enes onu anlıyormuş gibi bakıyordu; mavi gözleri, mağrur ve masum bakışları Yazgı’yı boğuyordu. Her cümlesinde yaşlar fotoğrafların üzerine dökülüyordu. Arada bir saati kontrol ediyor, bir umut bekliyordu mesajını. Ardından sevdiği adamın fotoğrafına bakarak yalvarıyordu…

Yazar: Nermin Kaşcı

Genel yayın yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/wp-admin/post.php?post=15300&action=edit

Bu yazının bütünü yazara aittir.

kitabımın linki:

SESSİZ ŞARKIM / NERMİN KAŞCI

İnstagram: https://www.instagram.com/nerminwx_?igsh=MXRrcWN5NTAzMTRtOQ==

 

Yorumlar (1)

  1. Gereksiz bekleyiş...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Nermin Kaşçı

22 Ağustos 2000’ da Samsun’da doğdu. Ortaokulu Isparta’da, liseyi Alanya’da tamamladıktan sonra 2019-2021 yılları arasında Çocuk Gelişimi Bölümü, önlisans eğitimi alarak üniversite tahsilini tamamladı. Bir süre özel bir kurumda öğretmenlik yaptıktan sonra 2022 yılında Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde eğitim görmeye başladı. Şiir ve kitaplara ilgi duyan Nermin Kaşcı şiir yazıp seslendirmelerinin yanı sıra kitap yazmaya başladı. İlk kitabı olan “Sessiz Şarkım” adlı romanını 24 yaşında okurları ile buluşturdu.