Nazlı Çiçeğin Hazin Sonu
- Yazar: KEZİBAN ARIKAN
- 16 Aralık 2024
- 112 kez okundu
NAZLI ÇİÇEĞİN HAZİN SONU
Anneler ve babalar, evlatlarını sevgiyle sarmalar, üzerine titrer, adeta bir mücevher gibi korur. Bazıları bir fiske vurmaya bile kıyamaz, evlatlarının canını bir tüy bile incitsin istemez. Bazı ailelerde kızlar, nazlı bir çiçek gibi yetişir; narindirler, kırılgandırlar. Dayak nedir bilmez, kavganın ne olduğunu anlamazlar. Ellerinden tutulur, sevgiyle büyütülürler. Onlar için şiddet sadece kitaplarda okunan bir kelimedir; asla hayatlarında yer bulmaz.
Bu nazlı çiçekler mutlu bir yuvanın içinde filizlenir, neşe dolu anılarla büyür. Ancak zaman geçer; çocukluktan yetişkinliğe adım atılır. Hayaller kurulur, umutlarla dolu bir sevdaya düşülür ve bir gün evlilikle yeni bir hayata yelken açılır. Oysa kimse bilmez, bazen bu yeni hayat bir nazlı çiçeğin rüzgârda savruluşu gibi hüzünle sonuçlanır.
Nazlı çiçeğim, evliliğin cicim ayları tatlıdır, her şey güzeldir. Ancak zamanla kavgalar başlar. Çiçek açacakken solmaya yüz tutar; büyüyemez, kendi içine kapanır. Oysa sevgidir her şeyi yeşerten, büyüten; sevgisizlik ise önce yüreği kurutur, ardından tüm benliği yok eder.
Sevgiden beslenen nazlı çiçeğim, bir gün yemek yaparken aniden kafasına bir kaşık fırlatılır. Donup kalır, şaşkındır; bilmez böyle bir öfkeyi. Böylesine bir öfkeye yabancıdır, neye uğradığını şaşırır, çünkü daha önce böyle bir şiddeti ne yaşamış ne de görmüştür. Yüksek seslere kulakları sağırdır, bu yabancı dünyaya adım atmış gibidir. Tek beklentisi, sevgiyle dolu huzurlu bir yaşamdır.
Eşi, içindeki her kavgayı büyütmüş, biriktirmiş ama çözüm aramaktan hep kaçmıştır. Günlerden bir gün, nazlı çiçek yatak odasını düzenlerken arkasından boğazına bir el uzanır. Birden bire, sevdiği adamın o sert elleriyle boğazının sıkıldığını hisseder. Ne olduğunu anlayamaz, kafası karışır; sevgiyle bağlandığı adamın nasıl bu hale geldiğini sorgular ama sorularına cevap bulamaz. Yatağın üzerine hızla çarpıldığında içindeki tüm çiçekler bir bir solmaya başlar.
Tehditlerle başlayan şiddet, onu karanlık bir girdaba çeker. Çırpınır ama kurtulamaz. Şiddetin ortasında, çaresizce mutfağa sürüklenir. Bir anlık fırsat yakalar, balkona koşar ve var gücüyle bağırır: “Kurtarın beni!” Ancak sesine kimse yetişemez. Eşi hızla mutfağa geri çeker, kapıyı kilitler, anahtarı cebine koyar. O an, bu kilidin yalnızca kapıyı değil, tüm umutlarını kapattığını hisseder.
Midesi bulanır, kafası defalarca yere vurulur. Her darbe, vücudunda derin izler bırakırken ruhunda kapanmayacak yaralar açar. Üstüne oturulur, boğazı sıkılır, nefesi kesilir. Bağırmak ister, yardım çığlığı atmak ister ama sesi çıkmaz; ağzı kapatılmıştır. Gücünü toplamak istese de erkek gücüne karşı koymak kolay değildir. Sandalyelere otur-kalk çarpılır, beline kuvvetlice oturulur. Tekrar tekrar duvara çarpılır, her çarpışta içindeki yaşam enerjisi biraz daha azalır.
Tam o anda, hayatta kalma içgüdüsü bile yerini bir isteksizliğe bırakır. Ölmek için dua eder. Şiddet bir saate yakın sürer ama bu bir saat, ona bir ömür kadar uzun gelir. Her saniyesi, onun için bir ömrün acısını taşır. O nazlı çiçek, artık neye tutunacağını bilemez; rüzgârda savrulan yapraklar gibi darmadağınık bir halde kalır.
Ah, nazlı çiçeğim ahh! Annen ve baban seni sevgiyle büyütmüş, bir fiske dahi vurmamıştı. Ellerine dokunan her şey şefkat taşırdı. Peki, nasıl dayanabildin bu kadar acıya, bu kadar vahşete? Her darbe sadece bedenine değil, ruhuna da indi. Peki ya senin sessiz çığlıklarını kim duydu, nazlı çiçeğim?
Kapı zili çaldığında bir umut ışığı doğar içinde. Çıplak ayaklarla polislerin kucağına atılırsın, çaresizlikle. Bir an için korunacağın hissine kapılırsın. Darp raporu alınır, uzaklaştırma kararı çıkar, mahkeme süreci başlar. Ama o süreçte adalet, nazlı çiçeğin yapraklarını bir bir döker. Hakim, “basit yaralama” diyerek işin vahametini küçültür. Eşine yalnızca hafif bir ceza kesilir; sanki yaşanan acılar, bir bedel karşılığında unutulabilirmiş gibi.
Yıllar geçer ama bedenindeki ve ruhundaki yaralar kapanmaz. Şiddetin izi bir buçuk yıl sonra tekrar kendini gösterir; önce bel fıtığı olur. Ardından iki buçuk yıl geçer ve diz eklemin kayar, kemiklerin aldığı darbelerin yankısı bedeninde yankılanır. Söyleyin hâkim bey! Bu mu “basit yaralama”? Bir kadının eklemi, bir darbeden nasıl kayar? Şimdi doktorlar soruyor: “Ne oldu sana?” Ama nazlı çiçeğim cevap veremiyor. Utanması gereken o değil, ona bu zulmü yapanlar ve onu koruyamayan adalet mekanizmasıdır!
Söyleyin bana, bu şiddet ne zaman son bulacak? Keşke acılar yalnızca birkaç morlukla sınırlı kalsaydı. Ama her darbenin, her aşağılamanın izi yıllar sonra bile bedeninde ve ruhunda kendini gösteriyor. O narin yürek çoktan tükendi, dayanamadı bu yükün altında. Şimdi vücut da yavaş yavaş çöküyor, yaşamdan vazgeçiyor.
Yeter artık! Kadınlar ağlamasın, kadınlar incitilmesin, kadınlar ölmesin! Nazlı çiçekler hiç solmasın!
Keziban Arıkan
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Başeditör/Redaktör: Murat Çatal
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Emeğinize yüreğinize sağlık
Herkese teşekkür ediyorum kadınlarımızın sesi olmak istedim adelet ve ülke duysa çok iyi olur .
Herkese teşekkür ediyorum kadınlarımızın sesi olmak istedim adelet ve ülkede duysa çok iyi olur .
Kelimelerin yetersiz kaldığı o an... Boğazım düğüm düğüm 😔
Bu yazıyı adalet sağlayıcıları da okumalı bunları yaşayan binlerce kadın var sesini duyuramayan, sesi kesilen binlerce kadın... Yüreklerimize dokundunuz kaleminize sağlık.
Yazı güncel hayata dair isabetli şeyler söylüyor. Bu tür metinler duyarlılığı artırıcı olması sebebiyle önemlidir. Yazarın kalemine yüreğine sağlık
Emeğinize yüreğinize sağlık 👏
Günümüz ülke gerçeklerini kaleme dökmüş siniz. Yüreğinize sağlık