İnsani Değerlerin Yitimi
- Yazar: Murat Çatal
- 23 Ekim 2024
- 56 kez okundu

İnsani Değerlerin Yitimi
İnsanı insan yapan en önemli değerlerden biri ahlaktır. Yoksa sadece hayatta kalabilmek için içgüdüsel davranan bir hayvan olarak kalırdık. Ahlak, insanın içindeki en derin yönelimlerden biridir. Bu yönelim, yalnızca toplumsal kurallardan ibaret olmayıp, zihnimizde şekillenen en kutsal değerlerden biri olarak bizi başkalarından ayırır.
Erdem, insanın yaşamına anlam katan, ilişkilerini düzenleyen, çevresine ve kendisine karşı sorumluluklarını belirleyen bir pusuladır. Hayvanlar arasında bile, içgüdüsel olarak dengeyi sağlama ve adalet arayışı görülebilir; ancak bu, bir ahlak sistemi değil, hayatta kalma stratejisidir.
İnsan ise bundan öteye geçerek vicdanının rehberliğinde, kendine özgü ahlaki ilkeler geliştirmiş ve insan olmayı başarmıştır. Bu ilkeler, her durumda ona yol gösterir ve doğruyu bulmasına yardımcı olur. Hayatın anlamı, sadece var olmak değil, doğru olanı seçip uygulamakla derinleşir.
Ahlaki değerler, Aristoteles’in de dediği gibi, insanı en yüksek amacı olan mutluluğa ulaştıran bir rehberdir. Erdemli bir yaşam sürmek, sadece bireysel huzuru değil, toplumsal dengeyi de sağlar. Ancak bu huzur, başkalarına zarar vermemek ve onların haklarına saygı duymakla mümkün olur.
Gerçek erdem, kişinin çevresine zarar vermeden, onurlu bir şekilde yaşamasını gerektirir. Zihnimizdeki bu vicdani klavuz, bizi doğruya yönlendirir, arzularımızın ve zaaflarımızın ötesinde, başkalarına da adil olmayı öğretir.
Kant’ın etik anlayışında ise insan, zihnindeki evrensel yasalarla hareket eder. Bu değerler yalnızca sonuç odaklı değil, derin bir sorumluluk bilinciyle filizlenir. Bir insan, yaptığı her eylemde, vicdanının ışığında başkalarına zarar vermeden doğru olanı seçer. Gerçek güç burada yatar: İnsanı kendi çıkarlarından çok daha yükseğe taşıyan, evrensel bir sorumluluk anlayışı ile doğruyu bulmaya sevk eder.
Son günlerde Türkiye, bebek ölümleriyle sarsıldı. Yenidoğan ünitelerinde yaşanan ihmaller ve yolsuzluklar toplumu derinden yaraladı. Ne yazık ki, bebek ölümleri insanlığın en acımasız trajedilerinden biri olarak karşımıza çıkarken, “Yenidoğan Çetesi” olarak adlandırılan bir suç örgütünün varlığıyla daha da korkunç bir boyut kazandı.
Bu çete, bebeklerin hayatlarını hiçe sayarak, sağlık sistemini kötüye kullanıp haksız kazanç elde etmeyi amaçlayan bir planla ortaya çıktı. Pek çok şehirde faaliyet gösteren bu suç örgütü, bebekleri uygunsuz şartlarda tutarak ölümlerine sebep oluyor, hastaneleri ve SGK’yı dolandırarak para kazanıyordu. Hatta, bazı bebeklerin yasa dışı ticaretine bile karıştıkları tespit edildi.
Bu tür olaylar, vicdanın derin köklerinden nasıl koparıldığımızın en somut örneğidir. İnsanın zihninde doğan ahlaki ilkelerin bu kadar yozlaşması, yalnızca bireysel değil, toplumsal çöküşün de habercisidir. Etik değerler, yalnızca bir bireyin hayatını düzenlemekle kalmaz; toplumların adalet ve insanlıkla var olabilmesinin de temel taşlarını oluşturur.
Bir insanın hayatını, özellikle de savunmasız bebeklerin yaşamlarını para için tehlikeye atmak, sadece bir vicdan yoksunluğu değil, düpedüz insanlıktan çıkmak demektir. Değerler, insanın vicdanında yeşeren ve hayatı onurlandıran ilkelerdir.
İnsanların, hele ki sağlık hizmeti verenlerin bu kadar masum bir varlığın canını hiçe sayması, vicdani değerlerin tamamen kaybolduğunun kanıtıdır. Böyle bir olay karşısında adaletin sadece hukuki yollarla sağlanması yetmez; toplumsal vicdanın da devreye girmesi gerekmektedir.
Vicdanın gerçek anlamı, yalnızca kendimize değil, başkalarının da yaşam haklarına saygı duymaktır. Vicdanı olan bir insan, özellikle savunmasız bebekleri paraya feda edemez. Bu olayda da gördüğümüz gibi, bu caniliği yapanlar için etik sadece bir kelimeden ibaret, içi boş bir kavram haline gelmiştir.
Bu tür davranışlar sadece bebeklerin değil, toplumun da ruhunu öldürür. İnsanlar, paranın her şey olmadığını, erdemin ise her şeyin üstünde olduğunu anlamadığı sürece, bu tür karanlık olaylarla yüzleşmeye devam edecektir.
Bu tür karanlık olayları önlemenin tek yolu, yalnızca yasal düzenlemelerden ibaret değildir; toplumun vicdanını ve insani değerlerini yeniden inşa etmektir. Gerçek anlamda insan olabilmek, sadece kanunlara uymaktan değil, zihnimizdeki merhamet ve adalet anlayışına sadık kalmaktan geçer.
Vicdan, insan düşüncesinin en derin rehberidir ve paranın, erdemin önüne geçtiği bir dünyada, ne insanlıktan ne de onurdan geriye bir şey kalır. Bu dünyada bizi ayakta tutan, başkalarının acısına duyduğumuz hassasiyet, en savunmasız olanların yaşam hakkına gösterdiğimiz saygıdır. Eğer bu duygular kaybolursa, hepimiz kaybederiz.
Murat Çatal
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Bakım Evlerindeki Suistimaller
Kitap Linklerim:
“Yenidoğan çetesi”nin örgütsel şeması ortaya çıkarıldı
Ne düşüneceğimizi neye üzüleceğimizi bilemediğimiz bir zamanda iyi insanlardan olmak dileğimle...