Harf Devriminde Unutulan Gerçekler
- Yazar: Kadir HORZUM
- 26 Ocak 2024
- 165 kez okundu
Hani derler ya “Her hareketi düşünmeyiz. Çoğu zaman bedenimiz bunu otomatik yapar.” İşte bizim harf devrimi karşısında şaşakaldığımız soruların çoğu belki de bu yüzden. Zira soranların çoğu zannediyor ki bugünkü gibi kolaydı, Arap alfabesiyle Türkçe yazı yazabilmek. Hatta bu durum, gözlemlediğim kadarıyla öyle bir boyuta gelmiş ki, geçenlerde tarih bölümü mezunu genç bir arkadaş bile bana, bunun gerekli olmadığını, hatta bir nesil öncesinin yazılarını okuyamadığı için zararlı olduğunu söyledi.
Burada bir parantez açıp başka bir detay daha vereceğim. Konuşmanın başında arkadaş sürekli olarak “Dilimizi değiştirdiler” deyip duruyordu. Sıradan bir vatandaşın dahi bildiği gerçeği, dilimizin değişmediğini, sadece alfabemizin değiştiğini tarih mezunu birinin bilmeme ihtimalinin olmadığını düşünerek; neden böyle söylediğini sordum. O da bana, artık kullanılmayan Osmanlıca kelimeleri hatırlatarak durumu açıkladı. O an anladım ki bazı gerçekleri bazı insanlara aktarmamız için en temelden, belki de birinci sınıf düzeyinden başlamamız gerek.
Ben de öyle yaptım ve kendisine dilin, gündelik ihtiyaçlara, yaşam biçimlerine göre değiştiğini, hatta dönemin teknolojisinin kendine ait bir terminoloji oluşturduğunu, değişimin normal olduğunu anlatmaya, bunun dilin insan doğasına adapte olmasından kaynaklandığını söylemeye çalıştım. En başlarda anlamsız gözlerle yüzüme baksa da verdiğim örnekler aklına yattı.
Ben ise bu konuşmadan sonra konuyu daha da merak ederek artık kullanılmayan ya da fonetiği değişen kelimelerin bazılarının nedenlerini araştırdım. Bu noktada karşıma hep bilindik şeyler çıksa da harf devrimi yapılırken üretilen harflere kadar uzandım.
Biliyorum konu uzun fakat elimden geldiğince kısa ve net örneklerle anlatmaya çalışacağım, harf devrimi yapılırken nelere dikkat edildiğini. İlk olarak biz Latin alfabesini olduğu gibi almamışız. Alırken konuştuğumuz dilin ağız yapısına uygun olması için bazı harflerin kullanımlarını (Örneğin C harfi) değiştirdiğimiz gibi (Ç, Ş, Ğ, I, İ, Ö, Ü) harflerini de türetmişiz. Bunun en temel nedeni de kullanımda kolaylık sağlanması. Örneğin günlük kullanımda “yoldayım, geliyorum” diyorsunuz ama iş yazmaya gelince Arap alfabesinde bu cümleyi oluşturacak harfler çok kısıtlı. Arap alfabesinde bulunan Vav (و) harfi V, O, Ö, U, Ü; Ye (ﻱ) harfi Y, I, İ; Kef (كـ) harfi ise K, G, N, nadiren de Y sesini verebilmektedir. Bu durum karışıklık çıkarmaktaydı. Zira yazı dilinde harfin geldiği yere göre harfin anlamı değişiyordu. Düşünün şu iki küçük kelimeden oluşan temel yaşam cümlesini yazmak dahi ne kadar zordu. Çünkü insanların karşısına, hem damak ve ağız yapısına uymayan bir alfabeyle çıkıyorsunuz hem de aynı harfleri kelime içinde tekrar ederek ya da yok ederek iyice karmaşık hale getiriyorsunuz.
Peki nedir bu damak ve ağız yapısına uygunluk? Bir an düşünün ben bu satırları “şyl yazsaydım v dsydm k, szlr bunları krkn bn acaba nrdym n s l mşglum” Cümlenin sonunu hiç anlamadınız değil mi? Buradan anlaşılacağı gibi biz sesli(ünlü) harflerle konuşan yani dili ve dudaklarıyla konuşan bir lisan kullanıyoruz. (Osmanlı döneminde de bu böyleydi. Konuşma dilimiz Türkçe’ydi.)
Birçok kelimeyi Arapça ve Farsça’dan alan Osmanlı toplumu da onları konuşmada kendi dillerine uydurmuşlar. Kullanılan yazı alfabesindeki sesli harfler konuşma dilini yazmada yetersiz kaldığı için de ikilik çıkmış. Bunların en yaygını öğretmen, muallimdir. Şimdi tabii Latin alfabesi ile yazdığım için muallimi rahat rahat okuyorsunuz. Osmanlı döneminde de halk ünlü sesleri kültürel bir miras olarak aldığı için yine muallim diye konuşuyordu fakat onun okunuşu damaktan ve serttir.
Baskılı “M” ile başlar ve arada ayın çatlamak dediğimiz damak sesiyle Mu’allim olur. İşte size net ikilik. Konuştuğunuz gibi yazamadığınızı bunu yapmak için olur olmadık kuralları öğrenmeniz gerektiğini düşünün. Bu konuya başka bir örnek de medresedir. Arapça’dan geldiği için aslı Madrasadır. Toplumun konuşma diline uymadığı, kaba geldiği için asırlarca insanımız buna medrese demiş. Biz de hâlâ medrese diyoruz. Örnekler çoğaltılabilir ve hepsinde de aynı şeyleri görürüz. Zira Arap alfabesi Türkçenin zengin sesli (ünlü) sistemini göstermede yetersiz kalır. Çünkü Arapçada a, i, u ve bunların uzunları olan â,î, û varken Türkçe’de sekiz sesli (ünlü) harf olup ayrıca uzun ünlü yoktur.
Yüzyıllarca aynı dili konuşmuş bir milletiz. Birçok alfabeyi denemişiz ve kendi sistemimizi toplumsal hafızamız sayesinde bulmuşuz. Şu an ufak tefek farklar dışında, birçok Türki cumhuriyet de bizim kullandığımız alfabeyi kullanıyor. Yani yaptığımız bu devrim onlara da örnek olmuş durumda. Bu açıdan, yaşamış tüm Türk devletlerinden, onların vatandaşlarından katbekat şanslıyız.
Devrimlerimiz hem mirasımız hem emanetimizdir. Saygılarımla.
Kadir HORZUM
Editör: Nigar KAYA
Çok enteresan. Tarih bölümüne giren bir öğrenci. Düşünülmesi gereken bir durum. Hangi noktadan ne geleceği belli değil. Onun için biz öğretmenlere çok iş düşüyor çok. Çok kıymetli bir konu. Emeğinize sağlık 👏👏👏
Hocam çok güzel bir konuya değinmişsiniz Bildiğimiz bir gerçeğin zaman içinde bambaşka o öyle değil mantığını siyasiler tarafından bunun körüklenmesini anlamıyorum Teşekkürler
Türk Dili gerçekten bir sır küpü. Kaşgarlı Mahmut 11. Yüzyılda Divanu Lugati't Türk isimli eserinde halk arasındaki Türkçe kelimelerden bir sözlük oluşturmuş. Atatürk, Türk Dil Kurumu'nu kurmuş. Hiç biri boşuna değil. Hatırlattığın için teşekkürler. Kalemine sağlık.
Türk Dili gerçekten bir sır küpü. Kaşgarlı Mahmut 11. Yüzyılda Divanu Lugati't Türk isimli eserinde halk arasındaki Türkçe kelimelerden bir sözlük oluşturmuş. Atatürk, Türk Dil Kurumu'nu kurmuş. Hiç biri boşuna değil. Hatırlattığın için teşekkürler. Kalemine sağlık.