DEMOKRASİ Mİ, TİRANLIK MI?

DEMOKRASİ Mİ, TİRANLIK MI?

DEMOKRASİ Mİ, TİRANLIK MI?

İnsan doğası gereği, sosyal bir varlık olduğu için bu akışta ihtiyaçları, hakları ve sorumlulukları vardır. Aynı zamanda düşünebilen bir canlı türüdür. İşte bu yüzden tek akılla yönetilemezler. Antik Yunanlılar bunu fark edip demokrasiyi bulmuş ve seçilenlerin halk iradesiyle yönetime gelmelerini uygun görmüşlerdir.

Sokrates bu terime şiddetle karşı çıkmıştır. Demokrasi onun için gemicilik ile ilgili hiçbir deneyime sahip olmayan insanların bulundukları gemiye bir kaptan seçmesi kadar anlamsızdır. Ne var ki, demokrasi dünyada kabul görmüş, bu uğurda canlarını verenler bile olmuştur, despot düzenlere karşı direnerek.

Dünya tarihi boyunca, insan türü baskıcı rejimlere karşı hep bir direniş içgüdüsü geliştirmiştir. Kenan ilindeki kıtlıktan kaçıp Mısır’a yerleşen İbranilerin 430 yıl kölelik yaptıktan sonra Musa peygamberin gelip önderlik ettiği bu halkın Mısır’dan çıkıp Firavun ikinci Ramses’i yenilgiye uğratmaları gibi örneğin. Ya da çarlık Rusya’sında zulüm gören halkın V. Lenin’in liderliğinde yaptığı ekim devrimi gibi.

Tarih bunlar gibi binlerce örnekle doludur. Yüzyılımıza geldiğimizde artık demokrasinin çokta güvenilir bir yönetim şekli olmadığını görüyoruz. Aslında güvenilir olmaması demokrasiden değil bunu uygulayan yöneticilerle alakalı olduğu gün gibi ortadadır. Demokrasi kullanılarak ABD Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiştir. Demokrasi kullanılarak Avrupa, birçok ülkeyi sömürgesi haline getirmiştir.

Özgürlük adı altında birçok ahlaksızlık, yolsuzluk ve sapkınlık savunulmuştur. Demokrasideki özgürlük tanımı “ Özgürlük, her yapmak istediğini yapmak değil, yapmak istemediğini yapmamaktır.” oysa. İnsanlık özgürlüğü de yanlış anlamıştır ne yazık ki. Demokrasinin içinin boşaltılması ve bunun gerçek demokrasi gibi pazarlanmasının dünya üzerinde etkileri büyük bir boşluk olmuştur.

Ülkemizde bu boşluktan nasibini fazlasıyla almış olup insanların aklıyla dalga geçen siyasetçilerin türemesi bunun bir tezahürüdür. Özellikle son yirmi iki yıla bakıldığında ülkemizde yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık artık açıktan yapılıyor olması ve kimseye hesap sorulamaması bu ülkenin gerçek demokrasiden çok uzaklaşıp tek adam rejimine bağlı despot bir yönetim şekliyle yönetildiğinin en büyük kanıtıdır.

İnsanlarımız artık demokratik bir seçime değil de bir savaşa hazırlanır gibi hazırlanıyor yöneticisini seçmek için. Seçim günlerinde kan bile dökülüyor. Sandık görevlileri hırsızlıkla mücadele ediyor. En son 31 Mart yerel seçimlerinde Şırnak, Ağrı örneğinde görüldüğü gibi silahlı kuvvetler mensupları bu bölgelere sadece bir günlüğüne görevli olarak yazdırılıp oy kullandırılıyor.

Bu görüntülerde oy kullandırılan bu kişilerin halkın tepkisi üzerine başlarını öne eğdiğini görebilirsiniz. Halkın iradesine müdahale etmek hem hukuken hem de dinen uygun olmadığı gibi özellikle dinen kul hakkına girmez mi? Bunu yapanlar yıllarca dindar olarak kendilerini pazarlamadılar mı? Nasıl ki terazide hile günahtır, oy kullanma esnasında yapılan hile de gerçek bir dindar için o kadar günahtır.

Halkın iradesiyle seçilmiş insanlara kayyum atamak gibi bir eylem neresinden bakılırsa bakılsın ahlaksızlıktır. O siyasi görüşü sevmeyebilirsiniz, o görüşten nefrette edebilirsiniz ama halkın iradesine saygı duymak zorundasınız. Gerçek demokrasi bunu gerektirmektedir.

Futbol takımı gibi parti tutmak geleneği bu ülke insanları üzerinde büyük bir ayrıma sebep olmuştur. Gerçek demokraside bir temel oluşturulur. Bu temel herkesin ortak aklıyla ve insan hakları evrensel beyannamesine göre tüm canlıların çıkarları gözetilerek yapılmalıdır.

Gelen hükümetler bu temel üzerine binalarını yapar, halk bu binayı beğenmezse yıkar ve aynı temel üzerine yeni bir parti yeni bir bina daha yapar ama temel sarsılmaz, oynanmaz ve değiştirilmez. Demokrasi tam olarak budur.

Maalesef ülkemizde bu işler böyle yürümemektedir. Sevgili halkımız, tuttukları partinin yaptığı yanlışları eleştirmek bir yana ölesiye savunmaktadır. Yanlış savunulmaz, yanlışı savunmak bir ülkeyi felakete sürükler. Göz göre göre yapılan usulsüzlükler, haksızlıklar, gençlerimizin emeklerini hiçe sayıp sırf birilerinin tanıdığı diye hak ettiği işi başkasına vermek, hiçbir yerinden tutulamayacak kadar iğrenç ve alçakça bir yaklaşımdır.

Torpille işe giren kişinin o maaşı alıp gönül rahatlığı ile yemesi ahlaksızlıktır. Ahlak denilince ülke insanımızın aklına sadece dekolte veya mini etek giymiş bir kadın gelse de ahlak, insanın yapmaması gereken tüm eylemlerin toplamıdır aslında. Tüm bunlara baktığımızda günün sonunda aklımıza şu sorunun gelmesi gayet doğaldır. Bu ülke hangi yönetim şekliyle yönetilmektedir? Demokrasi mi, faşizm mi, monarşi mi, teokrasi mi yoksa tiranlık mı?

 

Zafer DEĞİRMENCİ

Editör: Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/dikkat-tehlike/

Yorumlar (6)

  1. zoritoler imol
    • 27/06/2024

    This is the right blog for anyone who wants to find out about this topic. You realize so much its almost hard to argue with you (not that I actually would want…HaHa). You definitely put a new spin on a topic thats been written about for years. Great stuff, just great!

  2. Erdal UZUN
    • 29/04/2024

    Emeğinize sağlık...

  3. […] Önceki makalelerimde üstü kapalı da olsa değindiğim bir konuyu bu makalemde açıkça yazmaya karar verdim. Bu konu asırlardır medeniyet ve demokrasinin yılmaz savunucuları olduklarını iddia eden batı dünyasıyla ilgilidir. Demokrasi Jandarmaları Batı dünyası yüzyıllardır kendilerini medeni, diğer halkları barbar olarak tanımlamıştır. […]

  4. Zeynep
    • 4/04/2024

    Çok güzel bir yazı olmuş kalemine sağlık

  5. Harika bir yazı olmuş hocam Tarihsel süreci ve demokrasinin zaman içinde nasıl tiranlığa dönüştüğünü çok güzel anlatmışsınız

  6. Nuray Acar
    • 3/04/2024

    Wooooowwww harika bir anlatım olmuş emeğine sağlık sevgili dostum her yazdığın satırın altına imzamı atarım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer DEĞİRMENCİ

30.08.1979 yılında Erzurum’da doğdu. Babasının memur olması nedeniyle 1983 de Kayseri’ye göç ettiler. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. İş hayatına atılıp sonrasında askerlik görevini tamamladıktan sonra yine değişik işlerde çalıştı. En son 2013 de bir iş için gittiği Diyarbakır da eşi Yeliz Değirmenci ile tanıştı. ve evlenip Diyarbakır’a yerleşti. Roman yazma isteği çocukluğunda babasının eski bir daktiloda yazmaya çalıştığı fakat bir türlü bitiremediği roman denemelerinden gelmekte olup, eşininde desteğiyle ortaya çıktı. Yayımlanan Ağaç dalından kuşlar, Simon, Ölüm var! Hasan ve Çoban isminde dört romanı var. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı olan Zafer Değirmenci çeşitli platformlarda yazdığı makalelerlede tanınmaktadır.