Babasız Mistikler

Babasız Mistikler

Babasız Mistikler

Babasız bir çocuk olmak sadece İsa’ya, baba olmadan hamile kalmak sadece Meryem’e mi özgüydü? Yüz yıllardır mitlerde ortaya atılan ‘Tanrı’nın oğlu’ ve ‘Tanrı’nın soyundan olmak bir medeniyet kurmak, bir krallığı yönetmek için gerekli miydi? Sizin bildiğiniz başka babasız oğullar ve bu oğulların ardından Tanrı’nın kudretiyle kurulmuş medeniyetler var mı?

BABİLLER – SEMİRAMİS & TAMMUS

    M.Ö. 3000 yıllarında Babil’de Semiramis ( İngilizce İştar veya Paskalya, diğer isimleri; İncil’de Ashtoreth ve Astarte olarak anılır.) olarak bilinen bir kadın vardı. Babil Kraliçesi olan Semiramis Nemrut adını verdiği bir oğlan evlat edinmişti. (İncil’e göre Nemrut, Adem’in soyundan gelen Nuh’un torunuydu.) Bu sebeple Babil’in doğal varisiydi. (Babil Kulesi bölümü, Nemrut yazıları) Semiramis Nemrut’un annesiydi ama daha sonra karısı oldu.

     Babilliler Semiramis’i tanrıça olarak görmeye başladılar. Semiramis’e yakınlaşmak ve ülkenin ayrıcalıklarından yararlanmak için istedikleri tek şey, yeni doğan çocuğunu göstermesiydi. Semiramis Nemrut’a tarikat, Nemrut’a yapılan ibadete ise moloh denilen ayinler ayarladı. Babillilerin bir kısmı buna inanmadı ve Nemrut’u öldürmeyi seçtiler.

Semiramis halkı üzerinde gücünü kaybetmemek için hamile olan bir rahibeyi “mucize” olarak gösterip, doğan çocuğun da Nemrut’un yeniden dirilmiş hali olduğuna inandırdı. (reenkarne) Dokuz ay sonra doğan çocuğa Tammus adı konur.( MÖ 25 Aralık 3005 ) 25 Aralık, kuzey yarımkürede yılın en kısa günüydü ve günlerin yeniden uzamaya başladığı o an Semiramis, güneş tanrısı Nemrut’la ilişki kurarak o günü, kışın ortasında yaşamın simgesi olan yaprak dökmeyen Sol (hayat) ağacının doğum günü ilan etti.

Nemrut’un yeniden doğuşunun simgesi olarak bebeğin bir insan babası olmadığını ama ona büyük güneş tanrısının büyülü bir ışını tarafından verildiğini söyledi. Tammus’un T’si, Roma kilisesindeki haçın kökenidir ve 25 Aralık’ın neden önemli olduğunu anlamış bulunuyoruz. 

MISIR- ISİS & HORUS

 Tanrıça Isis’in, oğlu Horus’u emzirdiği heykel

 (MÖ 9-7. yüzyıl), The Walters Art Museum

Antik Mısır inanışının en önemli simgelerinden biri Tanrıça İsis olmuştur. Tanrıçanın inanç tohumları ilk olarak Aşağı Mısır’da filizlenmiş, firavunlar hanedanlığı boyunca bu kült Mısır’ın pek çok yerine yayılmıştır. Tanrıça İsis’in ismi ilk olarak eski krallık döneminde, Sakkara’daki piramit metinlerinde (MÖ 2575-2150) geçmektedir.

Firavunlar hanedanlığı için koruyucu bir misyon üstlenen İsis ismi, eski Mısır dilin de “taht” anlamına gelen Aset veya Eset’tir. İsis, kadim Mısır için ailenin, dengenin, kadının ve büyünün sembolüdür. Mısır panteonuna göre İsis, Gökyüzü Tanrısı Geb ile Yeryüzü Tanrısı Nut’un kızları, Osiris’in karısı, güneş tanrısı Horus’un annesidir. İsis ile ilgili anlatılar ve tanrıçaya atfedilen özellikler kült merkezlerindeki dini görevliler tarafından geliştirilmiş (Ra’nın takipçilerinin yoğun olarak yaşadığı Heliopolis kenti bu kült merkezleri arasında yer alır) ve İsis zamanla farklı tanrıçaların özelliklerini ve sembollerini de kendinde toplamıştır. Mısır’daki İsis ikonografisinde, tanrıça farklı şekillerde betimlense de en popüler tasvirlerinden biri, başında içinde disk olan boynuzları ile oturur ve emzirir biçimde olanıdır. Bu tasvirden yola çıkarak İsis’in en büyük rollerinden biri Mısır’ın önemli tanrılarından Horus’un annesi olması ve annelik rolü olmuştur. Bu role vurgu yapmak için çok sayıda İsis’in Horus’u emzirdiğini gösteren heykel, kabartma ve freskler yapılmıştır. Öyle ki sonraki dönemlerde İsis firavunların koruyucusu ve annesi rolünü de üstelenecektir.

Ayrıca tanrıçanın akrep, kuş, inek ve domuz gibi hayvanlar ile de temsili yapılmıştır. İsis’in en popüler anlatılarından biri kocası (aynı zamanda kardeşi) Tanrı Osiris’i hayata döndürme hikayesidir.

Mısır mitolojisine göre kötü tanrı Seth kıskançlıktan dolayı kardeşi Osiris’e bir komplo kurmuş, kardeşini bir sandığa kilitleyip, parçalara ayırmış ve Osiris’in parçalarını farklı coğrafyalara göndermiştir. İsis, kocasının parçalarını bulmak ve onu hayata döndürmek için büyük gayret harcamış ve nihayetinde bulduğu parçaları büyü yardımı ile bir araya getirerek Osiris’i diriltmeyi başarmıştır. Bu olay mumlamanın mitolojik karşılığı olarak da düşünülmektedir. İsis’in oğlu Horus ise Tanrı Seth’i mağlup etmiş ve yeryüzünün hakimiyetini babası Osiris’e vermek istemiştir. Osiris ise yeryüzündeki hükümdarlığını oğlu Horus’a bırakıp, ölüler dünyasını yönetmeye karar vermiştir. Bu hikayenin başrolünde olan Tanrıça İsis, kocasına bağlı bir eş, iyi bir anne olması ve erdemli karakteri ile Mısır toplumu için ideal kadının temsili olmuştur. Ayrıca İsis ataerkil toplumun kadına biçtiği temel görevler olan dokuma, yemek pişirme ve bira yapma gibi işleri de öğreten tanrıçadır. Mitolojide Sirius yıldızını temsil eden tanrıça, kardeşi Nephthys ile birlikte kozmik dengenin de koruyucusu olmuştur.

Tanrıça İsis’in Firavunlar Dönemi Mısır’ı için gücü ve etki alanı tartışılamayacak kadar büyük olsa da anlatılarda kocası için savaşan bir eş, oğluna iyi bir anne ya da aileyi kutsayan kadın kavramına hapsolmuştur. Yani tanrıça, tanrılar için bir tamamlayıcı rol üstlenmiştir. Ancak ilerleyen dönemlerde tamamladığı bütün bu tanrılardan (erkeklerden) daha fazla şöhrete sahip olacak ve ismi sınırların ötesine taşınacaktır.

Nasıl hikayeler herkese tanıdık geldi mi? Horus’un kutsallığı İsis’ ten mi yoksa Tanrı babası ve aynı zamanda dayısı Osiris’ ten mi?

https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/sinirlarin-otesine-gecen-tanrica-pelagia-isis#:~:text=Tanr%C4%B1%C3%A7a%20%C4%B0sis%27in%20Firavunlar,s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1n%20%C3%B6tesine%20ta%C5%9F%C4%B1nacakt%C4%B1r.

 

SÜMERLER- NAMMU & ENKİ

M.Ö. 3200’lerde Güney Mezopotamya’da büyük bir kültür ve medeniyet inşa etmiş Sümerler’in bulduğu çivi yazısı, Mezopotamya ve Anadolu’da çeşitli kavimlerce uzun yıllar boyunca kullanılmış ve insanlık tarihine çeşitli konularda binlerce yazılı belge kalmıştır. Bunlar arasında önemli bir grubu oluşturan mitolojik metinlerde yer alan insanın yaratılış hikâyesi oldukça dikkat çekicidir. Bu çalışmada bu konuyla ilgili çivi yazılı kaynaklarda geçen hikâyeler şöyledir:

Sümerce ve Akadca olmak üzere iki dilde düzenlenmiş 52 satırdan oluşan bir mite ait en eski nüsha, Asur kralı I. Tiglatpileser’in (M.Ö. 1115-1077) kitaplığı adı verilen bir kaynakta yer almaktadır (Weidner, 1952/1953).

Tanrı Enki Mezopotamya mitolojisinde yeraltındaki tatlı suların tanrısı olarak bilinmekle beraber, aynı zamanda kurnazlığı, beceriyi ve yaratıcılığı da temsil eder. Ninmah ise onun eşi ve annesi Nammu’nun yardımcısıdır. Enki ve Ninmah miti 114 satırıyla kısa sayılabilecek bir mitolojik hikâyedir. Bu metnin çevirisinin bir kısmı S. N. Kramer tarafından yayınlanmıştır (Kramer, 1944). Sonraki yıllarda bu hikâyeye ait yarım düzine kadar tablet parçaları C. A. Benito tarafından incelenmiştir (Benito,1969)

“O günlerde yukarısı aşağısı ayrılmıştı, o gecelerde yukarısı ile aşağısı (birbirinden ayrıldıklarında) o yıl (Tanrıların) kaderleri tayin edildiğinde Anunna’lar dünyaya getirildiklerinde, Tanrıçalar evlendirildiklerinde, her biri kendi payına düşeni aldığında: Bazısı yukarıda, bazısı aşağıda döllendiklerinde ve anne olduklarında, Tanrıların yiyecek bulmaları gerektiğinde, hepsi çalışmaya koyuldu: İkinci sırada olanlar angaryayla uğraştılar, kanal kazdılar, toprak yığdılar, dane öğüttüler: Ama hallerinden şikâyetçiydiler.” Sonraki satırlarda tanrıların durumlarından fazlasıyla rahatsız olmaları ve bunun sebebi olarak Enki’yi görmeleri ve Enki’nin annesi Nammu’nun tanrıların bu şikâyetlerini oğluna aktarması yazılmaktadır. Bunun üzerine Enki insanları yaratır: “Annesi Nammu’nun sözleri üzerine Enki yatağından çıktı……zeki , bilge, iyi düşünen,…,becerikli, biçimlendiren her şeyi, bir ana kalıp imal etti. Yanı başına koyup özenle inceledi ve doğası imal etmek olan Enki, tasarıyı bir anda kesinleştirince annesi Nammu’ya şöyle dedi: ‘Anne, düşündüğün yaratık işte hazır tanrıların yerine çalışmaya’. Sen Apsuz kıyılarından bir parça kil alıp yoğurduğunda bu ana kalıbın kiline biçim verilecek ve sen kendin biçimlendirmek istediğinde doğasını, Ninmah eşlik edecek sana…….böylece onun kaderine hükmedeceksin ey annem ve Ninmah tanrılar için çalışmakla yükümlü kıl”

Bundan sonraki bölümlerde Nammu Tanrılara yardımcı yaptı, Enki insanları yarattı. Enki’nin yarattığı insan güçsüz kılındı ama Tanrılar bunda Enki’nin suçu olmadığına karar verdiler. Çünkü Enki bir Tanrı oğluydu…. Hikaye böyle devam ediyor, devamını “Yaradılış Destanı” gibi okumanızı tavsiye eder, çok can sıkmadan şunu söylemek isterim. Uzun yıllar var olan Sümerler Nammu gibi ilahi bir güç tarafından Tanrılarla kutsanarak Enki’yi doğurmasaydı ne kadar devam edebilirdi?

*Antroploji Değerlendirme Makalesi :Dr.Murat Çayır Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi

Sümeroloji Ana Bilim Dalı Ankara ; makalesinden faydalanılmıştır.

HİNT MİTOLOJİSİ- DEVAKİ & KRISHNA

Hint Mitolojisinde Tanrı Vişnu’nun 10 avatarından sekizinci ve en önemlisi olup, Vişnu’nun en mükemmel bedenlenmesi olduğuna inanılmaktadır. Mahabharata ve Harivamşa’da pek çok macerası anlatılan kahraman flüt çalan yakışıklı bir genç görünümünde tasvir edilmekte, Gaudiya Vaişnavi ekolü ise Krişna’nın tanrının ta kendisi olduğuna inanmaktadır. Mahabharata’ya göre Yayati’nin oğullarından birisi olan Yadu’nun soyundan gelen kahramanın ailesi destanın sonunda bir içki içme yarışması sırasında kavgaya tutuşarak yok olmuştur.

Peki Krishna (Krişna) nasıl doğmuştur?

Geleneksel anlatıya göre Vasudeva ile Mahtura kralı ve bir iblisin oğlu olan Kamsa bir gün kuzeni Devaki’nin oğullarından birisinin kendini öldüreceği kehanetini duyunca Devaki’nin ölüm emrini vermişse de adam canını kurtarmak için oğullarını kendiliğinden krala gönderince vazgeçmiştir.

Mahabharata’nın 10. ve 11. kitaplarında kuzeni Devaki’nin çocuklarından birisinin kendisini yok edeceğini kâhinlerden öğrenen Kamsa’nın çocukları öldürmeye çalışması anlatılmaktadır. Kamsa, Devaki’nin ilk 6 çocuğunu öldürmüşse de yedinci doğum sırasında Vişnu embriyoyu Devaki’nin rahminden çıkararak Vasudeva karısı Rohini’nin rahmine taşıyarak Balarama’nın dünyaya gelmesini sağlamıştır. Devaki sekizinci kez ise dünyayı kurtarmayı amaçlayan Vişnu’nun beden bulacak formu Krişna’ya hamile kalmış, kendisiyle aynı zamanda doğum yapan Yasoda’nın kızı ile Krişna’yı değiştirerek Kamsa tarafından öldürülmesini önlemiştir. Böylece Krişna Yamona ırmağının ötesinde bulunan Vraka’ya kaçırılıp burada sığır çobanlarının başı Nanda ile karısı Yasoda tarafından büyütülmüştür. Şakacı ve sevimli karakteriyle herkese kendisini sevdiren Krişna daha o dönemde çeşitli cin ve canavarları yok etmiş, delikanlılığında sığır çobanlığı yapmış ve flüt çalmaya başlamıştır. 1200 civarında Jayadeva tarafından yazılan erotik aşk şiiri Gita-Govinda’ya göre flüt sesiyle gopi adıyla bilinen çoban kızları kendisine âşık eden Krişna’dan tutkulu bir âşık olarak bahsedilmekteyse de kahramanın en büyük aşkının Radha adlı evli bir kadın olduğu bilinmektedir. Gopiler yüzünden 16.000 kadar karısı olduğundan bahsedilen Krişna ile çoban kızların aşkını anlatan danslara Manipuri adı verilmektedir. (Hintlilerin müzik, dans ve aşka neden bu kadar bağlı olduklarını anladınız sanırım.)

 Mahabharata’da Pandavaların dostu olarak bahsi geçen Krişna, Arjuna ile birlikte Khandava ormanını yakmıştır. Yudhişthira tahta çıkarken Krişna’ya hediyeler bahşedince Çedi kralı kahramanı aşağılayınca öfkelenen Krişna diskiyle adamın kafasını koparmıştır. Ayrıca Pandavalar karıları Draupadi’yi zar oyununda kaybettiğinde Kurular kadını soyup aşağılamaya çalıştığında Krişna kadını giydirmiştir.

Yine bir söylenceye göre ermiş Narada cennetteki Paricata ağacından bir çiçek alarak sevgilisi Rukmini’ye vermesi için Krişna’ya hediye etmiştir. Bununla birlikte Krişna’nın diğer eşlerinden Satyanhama kıskançlık krizine girince tanrı ağacı kökünden koparıp kadına getirmek için cennete gitmiş ve İndra ile kavga etmiştir. İndra ile Krişna’nın mücadele etmesine vesile olan bu efsane Vedik inançların Vişnuculuk ile yer değiştirdiğini göstermektedir.

Kauravalar ile Pandavalar arasında çıkan savaşta Pandavalardan Arjuna’nın rehberi ve savaş arabasının sürücüsü olmuştur. Krişna bizzat savaşmasa da Pandavaların savaşı kazanmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Mahabharata’ya sonradan eklendiği sanılan Bhagavatgita’da Krişna, savaştan çekinen Arjuna’ya cesaret aşıladıktan sonra, evren ve yaratılış (!!!) hakkında detaylı bilgi vermiştir.

Krişna, savaştan sonra Dvaraka’ya sarayına dönerse de Yadava şefleri arasında çıkan savaşta kardeşi Baladeva ve oğlu öldürülünce yas tutmak amacıyla ormana gitmiş, bu sırada onu geyik sanan Jaraas adlı bir avcı tarafından tek zayıf noktası olan topuğundan vurularak öldürülmüş, ruhu Goloka’ya gitmiştir. Bu büyük savaşçının topuğundan vurularak öldürmesi motifinin Yunan kahraman Akhilles ile benzerliği dikkat çekicidir. (Yunan mitolojisi)

Krişna ve Annesi Devaki ‘nin hikayesini okuyunca Osmanlı’da sultanların haremde yaşadığı sahneler ve prenslerin ne kadar çok şımartıldığı, haremdeki genç kızların “gözde “ olmak için yaptıkları stratejiler size de yabancı gelmedi değil mi? Sonuçta mitler hangi topraktan çıkarsa oradan yayılır, Oğuz Kaan’ı bir kurt beslemiş olabilir ama doğu mitlerinde görülen eş, anne, baba, oğul kavramları dans dışında bize daha yakın gelmiyor mu?

https://ozhanozturk.com/2018/01/29/krisna-hint-mitolojisi/#:~:text=Pandavalar%C4%B1n%20dostu%20olarak,benzerli%C4%9Fi%20dikkat%20%C3%A7ekicidir.

 

İSRAİLOĞULLARI- MERYEM & İSA

Hz. İsa, İsrailoğulları’na gönderilen son peygamber olarak kabul edilmektedir. Hz. Meryem’in çocuğu olarak dünyaya gelen İsa peygamber hakkında Kur’an-ı Kerim’de de bazı bilgiler yer almaktadır. ( Meryem Suresi)

Hz. İsa, Allah’ın emriyle yalnızca anneden doğan bir bebektir. Daha çocukluk çağlarında birçok mucizeyi barındıran İsa peygamber, tüm büyük dinler tarafından kabul edilmektedir. Hz. İsa, kendisine kitap gönderilen büyük peygamberler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda Hz. İsa 30 yaşındayken kendisine İncil gönderilmiştir. 33 yaşında canlı bir biçimde göğe kaldırılan Hz. İsa’nın kıyamet yaklaştığında tekrar dünyaya ineceği ve normal insanlar gibi; evleneceği, çocukları olacağı ve vefat edeceğine inanılmaktadır. Hazreti İsa, dünyaya geri geldiğinde Hz. Mehdi ile buluşup, tüm dünyaya İslam’ı yayacaktır. Hazreti İsa’nın tam olarak ne zaman doğduğuna dair yazılı bir kaynak bulunmamaktadır. Ancak, Hristiyanlık ve Yahudilik dinlerinin bu tarihle ilgili kendi içlerinde çeliştiği görülmektedir. Doğum tarihi yer almasa da Kur’an’da Hz. İsa’nın nasıl doğduğuna ilişkin bazı ifadeler bulunmaktadır. Bu kapsamda Meryem Suresi içinde Hz. İsa’nın doğumu hakkında bilgiler verilmektedir.

 Hz. İsa, yalnızca anneden doğan ve babası olmayan bir peygamberdir. Hz. Meryem ona hamile kaldıktan sonra, gözden uzak bir yere çekilmiştir. Doğum sancısı başlayan Hz. Meryem’e hurma ağacının altına yaklaşması emredilmiş ve kısa bir süre sonra da Hz. İsa dünyaya gelmiştir. Babasız olarak doğan Hz. İsa ile topraktan yaratılan Hz. Adem’in yaradılışları bu noktada birbirlerine benzetilmektedir.

 Hz. İsa doğduktan sonra, kendi kavmi arasında Hz. Meryem ile ilgili dedikodular ve iftiralar yayılmaya başlamıştır. Meryem Suresi’nde Hz. İsa’nın doğumundan sonra atılan iftiralara da yer verilmektedir. Bu ayetlere göre, kavmin Hz. Meryem’in ailesi ve kardeşinin iffetli ve salih insanlar olarak kabul ettiği ve Hz. Meryem’e bu hali yakıştıramadıklarına değinilmektedir. Hz. Meryem ise kavmin iftiraları karşısında kendine emredildiği gibi sessiz kalmıştır. Bunun üzerine Allah’ın emriyle Hz. İsa ilk mucizesini gerçekleştirmiş ve bebekken konuşmaya başlamıştır.

Allah tarafından peygamber edilenler Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar farklı mesleklerle uğraşarak hayatlarına devam etmişlerdir. Hz. İsa’da bu kapsamda dünya işlerinde harcamak üzere marangozluk yaparak geçimini sağlayan bir peygamberdir.

 Hazreti İsa (A.S) Mucizeleri ve İlgili Ayetler

 Hz. İsa daha kundakta bir bebekken mucizeler göstermeye başlamış bir peygamberdir. Meryem Suresinin 30. ayetine göre Hz. İsa bebekken ona Allah tarafından konuşma yeteneği verilmiştir ve “Ben Allah’ın seçilmiş bir kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.” demesi buyrulmuştur. Buna ek olarak Hz. İsa annesinin de iffetli bir kadın olduğunu bebekken yaptığı konuşmalara ilave etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayete göre (Al-i İmran, 3/49), Hz. İsa eline çamur alarak bundan kuşa benzer bir şekil yapmıştır. Sonra da buna üfleyerek ona can vermiştir. Hz. İsa bu olaylar dışında da farklı mucizeler gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda İsa peygamber; ölüleri diriltme, insanların yediklerini ve sakladıklarını bilme ve semadan sofra indirme gibi farklı mucizeleri, kendine inanmayan ve alay eden kavmine göstermiştir.

 Hz. İsa’nın (A.S) göğe yükselişi de bu peygambere ait bir mucize olarak gösterilmektedir.

https://www.milliyet.com.tr/ramazan/dini-bilgiler/hz-isa-kimdir-kisaca-hz-isanin-hayati-mucizeleri-ve-olumu-hakkinda-bilgiler-6411803#:~:text=Kud%C3%BCs%27te%20d%C3%BCnyaya%20gelen,ve%20%C5%9Fahit%20olmu%C5%9Ftur

Garip değil mi?

Dünyada insan var olduğundan ve düşünmeye başladığından beri kendinden güçlü bir varlığa yönelme, kutsallığa tapınma ihtiyacı hissediyor. Bu bir birbirine girmiş “Yaratılış” ve “Kutsal Metinler” dünyanın neresinde olursa olsun, tarihin hangi sayfasında olursa olsun bir birlerine benzeyip, hangi mit hangi inanışdan çıkmış ya da bu inanış aslında bir mit miymiş sorusunu gündeme getirmiyor mu?

Peki siz ne düşünüyorsunuz? Bunların hepsi bakire ve Tanrı’nın oğlunu mu taşıdılar? Neden bütün dışlamalara ve zorlanmalara rağmen bunu kabul ettiler?

Yıldız Tek Gamlı 23/02/2024

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

ABLA

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar (14)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 21/04/2024

    Herkese çok teşekkür ederim ❤️

  2. Nalan ÖZDEMİR
    • 4/03/2024

    Yıldız hanım'cığım bilgilendirme içerikli yazınızın akıcılığına bayıldım,kaleminiz hiç durmasın.

  3. Tugba
    • 26/02/2024

    Bilgi dolu olmuş bir çok insanın okuyup bilgi sahibi olmasina vesile olmuşsun kalemine sağlık ❤️

  4. Ebru Sipahi
    • 24/02/2024

    Kalemine sağlık. Keyifle okudum ❤️

  5. Senih Aksoy
    • 24/02/2024

    Oldukça bilgilendirici bir yazı olmuş okudukça okuyası geliyor insanın...

  6. Özlem SAÇAN
    • 24/02/2024

    Yıldız Hanım kalemine sağlık keyifle okudum , bilgilendim. Diğer yazıları heyecan ile bekliyorum.

  7. Bekir SEVİK
    • 23/02/2024

    Kaleminize sağlık Hocam

  8. Nilüfer
    • 23/02/2024

    Emeginize yüreginize saglik cok guzel ve akıcı olmus yildiz hanimada ayrica tesekkur ederim yolu acik bahti sansi guzel.olsun kalbi güzel ve mükemmel bir anne

  9. Dilek Şeran
    • 23/02/2024

    Çok teşekkür ederim, emeklerinize, kaleminize sağlık, yazınızla bilgilerimi güncelledim. Yeni yazılarınızı heyecanla bekliyorum...

    • 23/02/2024

    Çok beğendim harika

  10. Semiray Sezgin
    • 23/02/2024

    Yıldız hanım kaleminize sağlık. İnanışlar birbirine benzese bile her toplum kendi kültürü içinde değişime uğrarken mitlere inanması normaldir. Okulda kulaktan kulağa oynatırdım sonunda yüzde doksan yedi en son öğrenciye çok farklı bir kelime gelir ve onu söylerdi. Burada neyi baz alacağız dersek; hayatta her şey mümkün deyip herkese inanmak yerine sağlam verilerle bilgi çeşitliliğine bakmak gerekir senin yaptığın gibi. İyi bir araştırma yazısı olmuş. Tebrikler.

  11. Deniz
    • 23/02/2024

    Bayıldım Yıldız Hanım kaleminize sağlık

  12. Züleyha EKİCİ
    • 23/02/2024

    Ana tanrıça miti ile ilgili bir durum. Neolitik dönemde tarımsal üretime geçiş ile birlikte yalnızca iktisadi bir değişim yaşanmamış. İktisat tüm alanları etkileyen önemli bir faktör. İnanışları da etkisi altına almış. Kadının doğurganlığı toprak ve bereketle ilişkilendirilmiş. Ana tanrıça ile oğul ilişkisi geliştirilerek tanrısal gebelik ve doğum mitleri geliştirilmiş.

  13. Murat Çatal
    • 23/02/2024

    Emeğine ve kalemine sağlık. Bilgi paylaştıkça çoğalır şiarından yola çıkarak, bilgileri paylaşmak büyük bir erdemliktir. Kutluyorum seni Yıldız hanım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.