Bir Babaya Yakışır Gibi
- Yazar: Fatma Yaman
- 2 Temmuz 2025
- 61 kez okundu

Bir Babaya Yakışır Gibi
Arif Bey sabahları her zaman erkenden uyanır, güne sade bir çay ve kalın bir sessizlikle başlardı. Evdeki üç küçük kız çocuğunun sabah neşesi başlamadan önce birkaç dakikalık sessizlik onun en büyük lüksüydü. Eşi Zeynep Hanım mutfağa girince tebessüm etti.
“Sabahın köründe yine erkencisin, Arif,” dedi Zeynep, gözlerinde şefkatle.
“Uykumdan önce sorumluluğum uyanıyor,” diye karşılık verdi Arif Bey. “Üç kız, bir ev, bir iş yeri… Bir adamın sırtı ancak bu kadar düz durabilir.”
Zeynep hafifçe güldü. “Senin sırtın hep dimdiktir Arif. Onurla taşır her şeyi.”
O gün iş yerine giderken içinde garip bir his vardı. On beş yıldır aynı şirkette çalışan, dürüstlüğüyle tanınan, kimsenin hakkını yemeyen bir adamdı o. Her zaman önce işini, sonra kendisini düşünürdü. Ama bazı insanlar için bu bile fazlaydı.
Akşam eve döndüğünde yüzü kaskatıydı.
Zeynep kapıyı açtığında, eşinin gözlerindeki donukluğu hemen fark etti.
“Ne oldu Arif? Yüzün bembeyaz…”
Arif yere oturdu. Ceketini çıkarmadı bile. Ellerini başının arasına aldı.
“Beni… beni zimmetle suçladılar Zeynep.”
Zeynep’in elleri titredi. “Ne diyorsun sen? Bu… Bu nasıl olur?”
“Bir evrak kaybolmuş. Müdür yardımcısı benim imzamı gösterip suçladı. Oysa o evrakı ben görmedim bile. Aylar önce hazırlanan bir ödeme belgesi… Sonunda sanki şirketten para sızdırmışım gibi gösterdiler.”
“İnanmıyorlar mı sana?”
“İnanmak istemiyorlar. Sessiz kalmam, herkesle iyi geçinmem onları rahatsız etmiş demek ki. Şirketin sahibi bile bana ‘hayal kırıklığına uğrattın’ dedi.”
Zeynep yere çöktü. Kızları içeriden neşeyle “Baba geldi!” diye bağırıyordu. Ama Arif ayağa kalkamadı. Onuru ilk kez eğilmek zorunda kalmıştı.
Günler geçtikçe dava açıldı. Şirket Arif Bey’e zimmete para geçirme suçlamasıyla tazminat davası açtı. Mal varlıklarına haciz geldi. Ev, araba, birikimler… Hepsi birer birer ellerinden alındı.
En büyük kızı Elif, bir akşam babasının dizine başını koyarak sordu:
“Baba, biz fakir mi olduk şimdi?”
Arif gülümsedi.
“Hayır kızım. Biz sadece içimizdeki fazlalıkları attık. Şimdi sadece birbirimize kaldık. Bu en zengin hâlimiz.”
Zeynep Hanım bir akşam herkes uyuduktan sonra gözleri dolu dolu Arif’e sordu:
“Sen hâlâ neden dimdik yürüyorsun Arif? Elimizdekileri aldılar. Adını lekelediler. İnsan dayanamaz…”
“Çünkü üç kızımın gözlerine, alnım açıkken bakabilirim. Vicdanımın içinde kırık yok Zeynep. Her şeyimi alsalar da ben hâlâ babayım. Ve bir babanın en büyük mal varlığı, evlatlarına bırakacağı onurdur.”
Bir yıl geçti. Dava düşürüldü. Suçlamanın asılsız olduğu ortaya çıktı. Müdür yardımcısı başka bir sahtekârlıkla yakalandı. Ama iş işten geçmişti. Arif Bey’in adı temize çıktı, fakat hayatlarındaki kayıplar kalıcıydı. Yine de onlar, yeni bir evde, daha küçük bir mahallede, ama aynı sofranın etrafında oturmaya devam ettiler.
Bir sabah kahvaltı sofrasında, en küçük kızı Mercan babasına baktı:
“Baba, sen çok zenginsin biliyor musun?”
“Öyle mi kızım? Neyim varmış benim?”
“Üç tane kızın var. Bir de kocaman kalbin.”
Arif Bey gözlerini kaçırdı. Ama gülümsedi.
Ve işte o gülümseme, kaybedilen her şeye rağmen, hâlâ hayatın içinde kalabilenlerin sessiz zaferiydi.
Fatma Yaman
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir