Hatam
- Yazar: Mustafa AĞCAN
- 28 Mart 2024
- 76 kez okundu
Hatam
Hayatımın akışını baltalayan bir hataydın… Zaman geçtikçe, kabul ediyordum ama kabullenişim, kazandığım deneyimden değildi; geçmişi değiştiremeyişim ve kabullenmek zorunda kalışımdandı.
Kilometreler ötesinden sesini duyduğun boranın, seni savuracağını bilmene rağmen o borandan kaçamayışın gibiydi. Savrulup çarpıldığın duvarda mutluluğun gölgesini aramaktan farksızdı.
Başını ellerinin arasına alıp düşmekten kabuk bağlamaya mecali kalmamış dizlerine koyup, beyin kıvrımlarına ağır gelen anıları kalbinde tartmaktı. Uzun tasvirlerin, ayrıntı vermek yerine, acıları gün yüzüne çıkarmasının en birinci sebebiydi.
“Hata nedir?” diye sana sorsam, belki de
“Gözünün önündeki gerçekleri görmeyip, sevildiğini sanıp, hayal dünyasında, sevdiğinin kalbindeki otağda neşelendiğini sanmaktır,” diyeceksin. Anlamadığın, belki de anlamak istemediğin şuydu, gerçek bir sevgiye açamadığın kalp kapın, belki de sana çoktan kapanmış, her yanı dökük, başka bir mabedin kapısıydı.
Defalarca açmayı denediğin, başarısız olan her bir çabanda geriye dönüp, başkasına kapattığın kapıları hatırlatan beyhude bir durak… Sen de bilirsin ki, pişmanlık, sadece başka pişmanlıkları sürükler arkasında. Her defasında bir adım ileri atarsın ve kurtuldum sanırsın ama ilerlemeye mecalin kalmadığı nokta, pişmanlığın o siyah gölgesinin tam ortasıdır.
Keskin uçlu bıçaklar saplanır bedenine. Acıyla katmerleşen pişmanlık, zerre zerre gezer bedeninde. Şiddetli bir deprem vurgunu gibi ruhun bedeninde büzülüp kalır.
Çıkacağı son ana kadar gözlerin göremediği yerlerde başı boş gezer durur. Bedenini terk ettiği anda, ruhlar cehenneminde yer alan ateşte dinginlenir.
Mustafa AĞCAN
Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
Muhteşem bir yazı hocam ❤️ Sizinle tanışmaktan gurur duydum