Sakız Falı Müzesi
- Yazar: Fatma Yaman
- 13 Eylül 2025
- 49 kez okundu
Sakız Falı Müzesi
Mahallenin girişinde iki katlı eski bir müstakil evin ikinci katında yaşayan bir ev kızı vardı. Adı herkesin dilinde “Feride ablaydı.”
Kendisi evin dışına hiç çıkmaz, balkonundan hayatı izlerdi. Çünkü Feride abla sadece evinde değil, balkonundaki saksılarda da hüküm süren bir çiçek kraliçesiydi ama bu öykünün esas kahramanı çiçekler değil: Falım sakızıydı.
Feride abla her sabah perdeleri aralayıp yoldan geçen çocukları gözlerdi. Çocuklar sokağın en sevimli ama en patırtılı sürüsünü oluşturuyordu.
Sabahtan akşam ezanına kadar oyunlar oynayan minik bir orduydu, aynı zamanda Feride ablanın en sadık dostlarıydılar. Feride abla onların “ablaaaaa top çatıda kaldıııııı!” nidalarına karşılık vermezdi. Ama elinde tuttuğu listede bir işaret görürse, pencereyi açar ve tek cümle kurardı:
“Mahmut bakkaldan iki tane Falım! Bir tane de kavunlu ama kare kutudan olan!”
Mahmut bakkal sadece bakkal değildi; mahallenin hem tuhafiyesi hem kozmetik ürünleri satan mağazası hem de züccaciyesiydi.
Çocuklar her gün bakkaldan alınan sakızlarla dönerdi. Feride abla hasır sepeti aşağı sarkıtır, poşeti alırdı. Heyecanla sakızı ağzına atar atmaz kocaman balon yapıp patlatırdı. Ama geri kalanında bambaşka bir rutin başlardı: fal okuma!
Feride abla Falım sakızlarının içinden çıkan cümleleri bir bilmiş edasıyla yorumlar, çiçeklerine de bu falları esirgemezdi; sadece fal okumakla kalmaz, hepsine tek tek neşeli bir melodiyle konser verirdi.
“Bak papatya, bu hafta kelebekler uçuşacak, aşık olacakmışsın! Kendine dikkat et!”
“Lavanta, sana gelecek biri var… Gelişini ben bile tutamıyorum.”
“Yasemin, sen yine burnumu deldin, ama ruhuma iyi geliyormuşsun, devam.”
“Ortanca, sen açtıkça gökyüzü maviye çalacakmış, sakın ha açmayayım deme, ne gerek gökyüzünü küstürürüz.”
Zamanla mahallede “Feride ablanın çiçekleri konserde” söylentisi yayıldı. Balkonundaki fesleğen yaprakları sabahları dik duruyor, petunyalar akşamüstü küsüyor gibiydi.
Yasemin gece boyunca balkonun kokusuyla sarar, Feride ablayı mest ederdi. Ortancalar rengarenk açar, ruhu da mest ederdi. Balkonunda Akasya ağacı yetiştirebilen kaç kişi vardı bilinmez; Feride abla bunu başardı.
Ama asıl ünü, sakızlardan çıkan falları duvara çerçeveleyip asmaya başlamasıyla yayıldı. Koridor boyunca yürüyünce insan kendini bir “Fal Müzesi’nde gibi hissediyordu. Onlarca çerçeve içinde umut dolu fallar…
“Hayatında var bir dönemeç, gerisi heyecanlı bir süreç, dişleri beyaz inci gibi, yüzü de pek bir güleç.”
“Şans bu hafta kapında. Talih kuşun yakında.”
“Kıkırdayıp durursun, sahipsiz kedi bulursun.”
“Gelmedi bu aşkın sonu, vereceğim sana bir ip ucu.”
Bu yazılar arasında bir tanesi özellikle dikkat çekiyordu:
“Evden çık, gez dolaş; bahtım kara, deme ah.”
Feride abla bu fallardan sonra perdeyi bir kez daha araladı, kafasını uzattı ama bu defa çocuklara başka bir emir verdi:
“Ayna alıverin, şu dışı mücevher kutusuna benzeyenden olsun!”
Çocuklar “abi bu bir mucize” diyerek bakkala koşarken, Feride abla yasemine döndü:
“Hazır ol güzelim, seni bu gece çatıya alıyorum.”
Ve sonra koltuğuna oturdu, yaseminin kokusunu içine çekti, sakızını çiğnedi, falını okudu. Balkonda gece hafiften serinledi; içerisi mis gibi yasemin ve fal kokuyordu.
Çiçeklerle konuşan bir ev kızı, tüm günü ev işleriyle geçerken kendine kurduğu fal müzesiyle bir ömrünü tamamladı. Mahallede kimse onu evden çıkarken görmedi; daima evde, çiçeklerle ve müzesiyle baş başaydı. Ve onun müzesi benzersizdi, umutla dolu mesajların içinde bir ömür bitti…
Yazının tamamı yazarına aittir.
Fatma YAMAN
Editör: Nigar KAYA
Hayat Yavaş İçilen Bir Kahvedir

Wohh exactly what I was looking for, thankyou for putting up.
Yaaa çok tatlı bir öykü😍