SAMİMİYETSİZLİK HASTALIĞI

SAMİMİYETSİZLİK HASTALIĞI

SAMİMİYETSİZLİK HASTALIĞI

       Emek ve alın teri ile çalışarak para kazanmak yerine şov yaparak kendini akıl almaz hallere sokup insanlardan beğeni toplayıp sosyal medya platformlarından para kazanılan bir çağda yaşıyoruz. Artık çok az yerde şov izlemeden yemek yiyebiliyoruz. Sosyal medyada belki de dışarıda görseniz selam vermeye hicap edeceğiniz tiplerin sosyal medyayı meşgul ettiklerini görüyoruz. Yeteneği olan ve bu yetenekten para  kazananları ayırırsak öyle gereksiz tipleri meşhur ediyor ki halkımız. Sadece göbeğini sallayarak yemek yiyenler, canlı yayında engellileri aşağılayan, küfürler yağdıran, çocuklarına zulüm eden ve hatta yine canlı yayında tuvaletini yaparak takipçi toplayanlar bile var.

      Bir ülkenin ekonomisi toparlanabilir ama ahlâk gittiği zaman toparlanması neredeyse imkânsızdır. Bu ahlâk yoksunu tipler bu ahlaksızlıklarıyla büyük meblağlar kazanmakta para için en mahrem sırlarını milyonlarla paylaşmaktan utanç duymadan yaşamlarını sürdürmektedirler. Bir bilgi birikimi olmayan bu mahlûklar herkesten de iyi bilir her konuyu. Akıllarınca din, sosyoloji ve savaş konularında uzmandırlar. En acı veren de bu insanları referans alan bir kitlenin olmasıdır. İşte bu kitle bu mahlûkları meşhur eder. Toplum içine çıkmamaları gerekirken baş tacı yapar. Bu kitle sayesinde milyonlar kazanan bu mahlûkatlar gerektiğinde bu kitleye hakaret etseler de kitle kesinlikle bundan bir rahatsızlık duymaz.

       Cahillik gurursuzluğu ve onursuzluğu da beraberinde getirmiştir. Peki, biz ne ara bu hale getirildik? Ne oldu da para için yapmayacağımız bir şey kalmayana kadar kendimizi rezil etmekten çekinmez hale geldik? Ve yine ne oldu da sokakta salça ekmek yiyecekken “Belki olmayan vardır, en iyisi evde yiyip çıkayım” diye düşünen çocuklardan her yediğimizi, içtiğimizi yüz binlerle paylaşan bir halk haline geldik.

      Görgüsüzce, düşüncesizce, olan olamayan var mı yok mu düşünmeden yaptığımız her paylaşım ahlâkımızdan bir parçayı daha götürürken, biz şov yapmaktan hiç vazgeçmiyoruz. Şu an dünyanın gözü kulağı Filistin halkının gördüğü zulümdeyken onları kurtarmak için ağlayan emojili paylaşımlar yapıyoruz sırf tepkisini koydu dedirtmek için. Cola boykotu yapıyoruz ama Cola’nın fabrikasını kurdele keserek açanları sorgulamıyoruz. Cola almıyoruz ama Cola şirketinin ettiği zararın devlet hazinesinden ödendiğinden haberimiz yok. Bunda bile samimi değiliz anlaşılan.

      Vicdanımızı rahatlatmak için paylaşım yapmaktansa sokaklara dökülüp sorumlulardan hesap sormak işimize hiç gelmiyor nedense. Bu günlerde ülkeyi ikiye bölen bir tartışma daha yaşanmakta. Sokak köpeklerinin toplatılıp 30 gün sahiplenen olmazsa “insani” bir şekilde uyutulacağı şeklinde. Sosyal medyadaki yorumlara bakıldığında bir kısmı çocuklarının tehlikede olduğu muhakkak bu yasanın geçmesini gerektiğini savunurken, diğer bir kısım bunun cinayet olduğunu savunuyor. Hayvanların uyutulmasını savunanların kendine şunu sorması gerekiyor.

       Daha dün Mersin’de bir mahlûk bir tavuğa tecavüz ederken yakalandı. Sizce köpekler mi daha tehlikeli yoksa bu sapıklar mı? Bu sapığın yarın öbür gün bir çocuğa tecavüz etmeyeceğinin bir garantisi var mı? Sizce çocuklarınızın hayatını köpekler mi yoksa bu sapıklar mı tehdit ediyor? Köpekler bir şekilde daha insani yöntemler kullanılarak halledilebilir, fakat cezasızlık politikası ile serbest bırakılan bu sapıkları ne yapacaksınız? 41 erkek çocuğuna tecavüz edilen bir yeri protesto etmeniz bile engellenip yayın yasakları getirenler köpekleri değil bu sapıkların uyutulması gerektiğinin farkına ne zaman varır bilinmez ama halkımız neyi ne zaman protesto edeceği konusunda bile samimi değil.

     İkili ilişkiler, tıpkı uluslararası ilişkiler gibi dengesiz ve samimiyetsiz bir hal almışken, insanlar hayır yaparken bile reklam ve şov peşindeyken, ülke kaynakları yabancı yatırımcıya peşkeş çekiliyor ve bundan hiçbir rahatsızlık duymadan sadece ırk işin içine girince milliyetçi damarları kabaranlar sosyal medya platformlarında vatanseverlik ahkâmları kesiliyorken anlıyoruz ki vatan sevgisi de samimiyetsiz bir hal almıştır.

       Turistlik otellerde milliyet farkı adı altında T.C. vatandaşından artı bir ücret alınıyorsa artık ahlâk konusunda konuşulacak pek de bir şey kalmaması ve saçma sapan tartışmaların alevlendirilmesi gayet normaldir. Dini gün ve bayramlarda uzaktaysan aramak, yakındaysan ziyaret etmek yerine toplu mesaj gönderip vicdan rahatlatan ahalimiz, başkalarının hayatına müdahil olmakta hiç sakınca görmüyor. Zengin yaşamlarını her gün yaptıkları görgüsüzce paylaşımlarla halkımızın gözüne sokarak haramın, kolay para kazanmanın, kul hakkına girmenin ne kadar tehlikeli şeyler olduğu gerçeğini alt üst eden güruh bu halkın ahlâkını ve değerlerini yok eden en büyük etkenlerdir.

     Eski televizyon dizilerinde paylaşmak, dostluk, yardımlaşma gibi kavramlar konu alınırken şimdilerde aldatma, entrika, hainlik gibi insanlıkla alakası olmayan kavram ve eylemler normalmiş gibi halkımıza sunulmuştur. Aynı anda iki üç sevgili yapmak marifet, eşini aldatmanın yetenek olduğu bu devirde insanca yaşayabilmene ve bunun için çaba sarf eden insanlara sahip çıkmak gerekiyor. Çünkü onlar nesilleri tükenen içinde insanlık onuru kalan son insan türü olabilir.

Samimiyetle insanca yaşamaya çalışan herkese selam olsun.

Yazar: Zafer DEĞİRMENCİ

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ

Editör: Hakan DİNÇAY

Yorumlar (2)

  1. Mehmet
    • 29/05/2024

    Kalemine yüreğine sağlık olsun

  2. Gül Genç
    • 29/05/2024

    Yine kalemini konuşturmuş, önemli bir noktaya değinmişsin.. tesekkürler Zafer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer DEĞİRMENCİ

30.08.1979 yılında Erzurum’da doğdu. Babasının memur olması nedeniyle 1983 de Kayseri’ye göç ettiler. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. İş hayatına atılıp sonrasında askerlik görevini tamamladıktan sonra yine değişik işlerde çalıştı. En son 2013 de bir iş için gittiği Diyarbakır da eşi Yeliz Değirmenci ile tanıştı. ve evlenip Diyarbakır’a yerleşti. Roman yazma isteği çocukluğunda babasının eski bir daktiloda yazmaya çalıştığı fakat bir türlü bitiremediği roman denemelerinden gelmekte olup, eşininde desteğiyle ortaya çıktı. Yayımlanan Ağaç dalından kuşlar, Simon, Ölüm var! Hasan ve Çoban isminde dört romanı var. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı olan Zafer Değirmenci çeşitli platformlarda yazdığı makalelerlede tanınmaktadır.