Beğeni Çağının Yeni Arenası
- Yazar: Murat Çatal
- 7 Ekim 2025
- 116 kez okundu
Başparmağın Gölgesinde: Beğeni Çağının Yeni Arenası
Hani filmlerde seyrettiğimiz o Roma İmparatorluğu’nun taş arenalarında ve mermer sütunlar arasında yankılanan çığlıkları, binlerce insan tek bir işareti beklerdi. Hükümdarın başparmağı yukarı kalktığında bir hayat bağışlanır, aşağı indiğinde ise ölüm soğuk bir kararlılıkla hükmünü ilan ederdi. O an, bir insanın kaderi bir parmak ucunda sallanır, kalabalığın coşkun sesi vicdanın fısıltısını sustururdu.
Sosyoloji bu tür davranışları “kalabalık psikolojisi” kavramıyla açıklar. Kalabalığın içinde birey kendi yargısını kaybeder, sorumluluk duygusu dağılır. Tribünlerdeki insanlar, ölümün ağırlığını alkışlarla hafifletir, suçu paylaşarak onu sıradan bir eğlenceye çevirirdi. Böylece gladyatörlerin kanı, Roma’nın kudretini değil, insanlığın karanlık merakını besleyen bir ritüele dönüşürdü.

Bugün o arenalar yok, ama başparmak hâlâ hayatımızın merkezinde. Sosyal medya ekranlarında o küçük simge, modern çağın yeni hüküm aracına dönüşmüş durumda. Parmağımız ekrana dokunduğunda bazen birini yüceltiyor, bazen de görünmez kılıyoruz. Beğenilen, sanki doğrulanmış sayılıyor; beğenilmeyen, önemsiz kabul ediliyor. Hakikat, kalabalığın keyfine göre şekilleniyor. Bu yeni düzen, ekonominin değil algının işlediği bir sistem: “görünürlük ekonomisi.” Burada insanın değeri, düşüncelerinin derinliğiyle değil, ne kadar tıklanıp paylaşıldığıyla ölçülüyor.
Antik çağda gladyatörleri alkışlayan kalabalıkla bugünün “like” yağmuru arasında inanın hiçbir fark yok. O zaman ölüm meşrulaşıyordu, şimdi ise cehalet, öfke ve yüzeysel yargılar. Parmağını aşağı indirenin elinde kılıç yok belki, ama kelimeleriyle birini linç edebiliyor, susturabiliyor. Bu da çağın yeni ahlak sorunu olarak karşımıza çıkan “dijital vicdan” kavramını doğuruyor. Vicdan artık ekrandaki akış hızına göre şekilleniyor; insan doğruyu savunmak yerine kalabalığa uymayı seçiyor.
Sosyal medyanın arenasında hepimiz birer gladyatörüz artık. Kimimiz alkış bekliyor, kimimiz linçten kaçıyor, kimimiz yalnızca görünür kalmak için savaşıyor. Oysa görünür olmak, var olmakla aynı şey değildir. Kalabalığın alkışı seni haklı yapmaz; tıklayan parmaklar gerçeği kutsamaz. Görünürlük ekonomisi insanı sahici ilişkilerden uzaklaştırdı; geriye “onaylanma dürtüsü”nün esiri olmuş yorgun ruhlar bıraktı.
Modern insan, bu dürtünün ağına takılmış durumda. Beğeni almadığında değersiz hissediyor, paylaşmadığında yok oluyormuş gibi yaşıyor. Her tıklama küçük bir dopamin patlaması yaratıyor ve insan o hazzın peşinde giderek düşünme yetisini kaybediyor. Psikoloji bu döngüyü, insanın beğenilme arzusuyla açıklanan onaylanma dürtüsü olarak tanımlar; çünkü her beğeni, bir anlık tatminle vicdanın derinliğini bastırır. Artık insan, düşüncesini ifade etmek için değil, alkış almak için konuşuyor.
Roma’nın taş arenası bugün cebimizde, ışıklı ekranlarda yaşıyor. Yalnız fark şu: O zaman ölüm fizikseldi, şimdi ise ruhsal. Kalabalığın dijital yankısı, insanın iç sesini bastırıyor. Dijital vicdan dediğimiz şey, artık sorumluluğu algoritmalara devretmiş, sessiz bir onay biçimine dönüşmüş durumda. İnsan, adalet hissini paylaş tuşuna basarak yaşadığını sanıyor.
Asıl trajedi, kimsenin arenada olduğunu fark etmemesi. Her “like”, bir onay gibi görünür ama çoğu zaman bir teslimiyettir. Parmağını kaldıran da geçip giden de aynı sessizliğin parçasıdır. Kalabalık psikolojisi insanı sürükler; yanlışlar alkışlandıkça güçlenir, doğrular sessiz kaldıkça unutulur.
Beğenmek artık bir duygu olmaktan çıkmış bir refleks haline gelmiş. Parmağımız düşünceden hızlı hareket ediyor sanki. Düşünmek çaba ister, tıklamak kolaydır. Bu kolaylık insanı sığlaştırır. Bilgi çoğaldı, ama öğrenen kim? Vicdanlar maalesef inceldi.
Gerçek cesaret, o arenada başparmağını kaldırmadan önce durabilmektir. Kalabalığın alkışına kapılmadan kendi yargını koruyabilmektir. Çünkü bazen beğenmemek, insan olmanın en onurlu hâlidir. Dijital vicdanını koruyabilen insan, kalabalığın sesine rağmen düşünmeyi sürdüren insandır.
Murat Çatal
Bu yazının bütünü yazarına aittir
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

Yine harika bir tespit hocam Ve benzetme şahane Kaleminize, emeğinize sağlık 🥰
Çok teşekkür ederim
Çok teşekkür ederim
Çok teşekkür ederim
Çok teşekkür ederim
Hocam Murat Catal, bu dijital arenada like yağmurlu günlere alıştık sanırım. Kulağa güzel gelse de, onaylanma dürtüsünün fısıldadığı düşünme yetisini kaybetme efekti gerçekten de korkunç. Adeta birer gladyatör gibi ekrandaki akışa kapıldık, alkış beklerken biraz da tıklayan parmağı unuttuk sanırım. Sessizliğin korkunçluğunu bir türlü kavrayamıyorum, like almak adına kendimi savunmak istiyorum sanki. Vicdan da algoritma tarafından satın alındığını sanıyorum. Çünkü ne kadar tıklasak tıkalamaz, ekrandaki cesareti koruyanlar gerçekten de sayıca az kalıyor. Hani o gerçekten beğenmemek onuru? O zaman biliyor musunuz, benim dijital vicdanım şu an linç menüsünü açıyor ama sadece manda yemiyor! Bu da hani düşünme çabası...
Harika bir tespit! Gerçekten de, like yağmuru altında kendimizi gladyatör gibi hissediyoruz. Sadece tıklamak için mi yaşıyoruz bu dijital arenada? Kulağa tıkılmış bir akıl döngüsü gibi geliyor. Onaylanma dürtüsü adı verilen bu hırsızlık hali, adeta bir dopamin dolu tuhafak. Yani bir yandan bana tıkla! diyorlar, bir yandan da düşünme! diyorlar sanki. Asıl trajedi, herkesin kendi arenasında olduğunu fark etmemesi. Hepimiz parmağımızla sallanan bir kumaş üzerinde dans ediyoruz. Ama neyse, en azından bu yazıyı beğenip paylaşarak kendimizi bir nebze olsun onurlandırabiliyoruz! 😉deltarune full prophecy
Harika bir tespit! Gerçekten de, cebimizdeki arenada gladyatör olmak en eğlenceli işlerden biri gibi geliyor. Like yağmuru altında kendimi hem koruyuyorum hem de bir tür dijital egostan besleniyorum aslında. Ama yinede, bazen parmağımı kaldırıp dur! derken biraz gariplik yaşıyorum. Vicdan mı? Ona da bir like bekliyor olmalı. Şaka gibi ama cidden, bu dijital çağın en büyük mizahı bu değil mi?quay random
Haha, Roma arenası aslında cebimizdeydi, bu gerçekten kulağa alametifarikası geliyor! Bu dijital vicdan kavramı çok current, tıklıyorlarca hızla şekilleniyo. Kalabalığın keyfine göre şekillenen hakikatte en ilginç kısım, herkesin aynı anda hem gladyatör hem de seyirci olabilmesi. Doğruyu savunmak yerine like sayısını artırmak, yani dijital çağda birer gladyatör olarak arenada savaşmak veya yalnızca görünür kalmak için çekişmek, tam bir modern realite. Bu onaylanma dürtüsü ağı içinde düşüncenin yerini tıklama aldıktan sonra, gerçekten like almadığında değil de, beğenilmediğini sandığında değersiz hissetmek, insanın ruh sağlığını biraz da olsa sorguluyor sanki. Bu dijital arenada en onurlu hareketin aslında beğenmemek miydi, merak ediyorum!baseball bros io
Yine farkındalık yaratmışsınız hocam.
Adam akıllı bir tespit olmuş. Kaleminize sağlık Murat hocam.