BAYRAM SONRASI KUTLAMASI

BAYRAM SONRASI KUTLAMASI

BAYRAM SONRASI KUTLAMASI

Offf offf yine geç kaldım, oysa o kadar da ayarlamaya çalışmıştım her şeyi… Çocukları kurslarına bıraktım, ufaklığı babasıyla bıraktım, çamaşırları kurutmaya attım, bulaşık makinasını çalıştırdım, çıkarken çöpü bile attım…

İş yoğunluğuna dönmeden, tatil bitmeden geleneksel bayram sonrası bayram kutlaması bizimkisi. Yaklaşık beş yıl önce bayramlarda kendi arkadaşlarımız dışında herkese vakit ayırdığımızı fark ettik. Bayram kutlaması herkesi kapsıyorsa neden arkadaşlarımızla bir araya gelip kutlamıyoruz, keyfimizce bir/ iki saat geçirmiyoruz diye ilk fikri İdil attı.

Yasemin çocuğunu büyüttüğü ve bu dönem çalışmadığı için bunu ben de yapabiliriz, dedi. Dedi demesine de çocuklarla, eşlerle birlikte yapalım bu kutlamayı derken, hem Yasemin’e ne kadar yardım etsek de yük oluyorduk ki amacımız bu değildi hem de çocukların bir arada olduğu bu ortamda sohbet bile edemiyorduk. Diğer taraftan eşlerin bizim kahkahalarımızdan hoşlanmadığını, bu kadar gülecek bayramda ne yaşadığımızı merak etmeleri de işimizi kolaylaştırmadı. Bu böyle olmayacaktı, amacımız eşimizden, çocuklarımızdan ayrı kız kıza bir bayram kutlaması olacaktı, bu bayram anı kesinlikle kimsenin evinde olmayacaktı.

Ortak bir noktada, herkesin kolaylıkla gelebileceği, rahatlıkla kahkaha atabileceğimiz bir kafe bulduk ve bundan sonra geleneksel bayram sonrası arkadaş bayram kutlaması resmi olarak başladı.

Kafeye girdiğimde İdil, Yasemin, Azra, Betül çoktan her zamanki yerimize oturmuşlardı. Beni görünce bir “ooooooooo nihayet” yükseldi, alkışlarla. Bu kızları görmek her zaman okul çıkışı pastanede buluştuğumuz günlere götürüyordu beni, kolay değil lise yıllarından beri beraber büyümüş, hayatımızın önemli her anında birlikte yaşamıştık her bir şeyi.

Koskocaman sarıldım her birine, her ne kadar ara ara her biriyle görüşsek de hep birlikte bir araya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Annemin deyimiyle kocaman kadınlar olsak da bir araya geldiğimizde liseye dönüyor, ergen ergen davranan yetişkin kadınlar gibi görünüyorduk. Bu duruma kafe sahibi alışık olsa da bazen müşterilerin garip bakışlarını yakalamıyor değildik. Doğrusu umurumuzda da değildi.

-Yasemin ilk sen başla, nasıldı bayram, dedim. Küçük çocuğu olduğu için bayramlarda bir yerlere gitmek, gittiği yerde kalmak zor oluyordu, arkadaşım için.

-Valla öldüm, dedi. Bazen savaşa mı gidiyorum, bayrama mı gidiyorum anlamıyorum Eylül, dedi. Oğlan alerjik, kız hassas her şeyi yanımda götürmek zorunda kalıyorum. Kızın yastığı, oğlanın lazımlığına kadar düşünün.

Peki tüm bunları hazırlamaya uğraşırken sevgili eşim ne yapıyor? Hadi hadi geç kalacağız anneme, daha ne zaman çıkacağız, hiçbir zaman vaktinde hazır değilsin, niye ağlıyor bunlar şimdi, daha hazır değil misin, günlerden önce gideceğimiz belliydi, inadına mı anneme giderken böyle ağırdan alıyon, deyince iyice benimkiler geliyor, sanki çocukların karınları, tuvaletleri zaman ayarlı gitmeden bir saat öncesine ayarlayıp, beyefendi motoru çalıştırdığı anda çocuklarla kendimi atamıyorum.

Evdeki çöp kendiliğinden atılıyor, sigortalar otomatik kapanıyor, camlar, kapılar akıllı biz çıktığımız an güvenlik koduna geliyor. Ya adam bir kez de sen kontrol et, beni germek yerine yardım et, her şeyi düşünmek zorunda kalmayayım ya da herhangi bir şeyi unuttum nasılsa orada hallederim rahatlığında olayım.

Yok öyle değil kızlar, keşke bununla bitse, henüz yol kavramında çocuklu olmaya alıştıramadım, çocuklar korkusundan neredeyse altlarına yapacaklar tuvalette, zırt pırt durmanın mantığı neymiş, neden kısacık yolu uzatıp duruyormuşuz, beyefendi anlamıyor. Anlamayacak ne var, bunlar çocuk, sıkılıyorlar, acıkıyorlar, tuvaletleri geliyor. Bu kadar basit!

– Babamız nihayet anladı seyahatten zevk almayı, yola çıkmanın gaza basa basa gideceğin yere ulaşmak değil, çocuklarınla birlikte o yolculuk boyunca anı biriktirmek olduğunu kavradı. Kendisi de endişeye girmediği için yolculuklarımız daha keyifli, gördüğümüz yerleri keşfettiğimiz için daha faydalı yolculuklar oluyor, dedi Azra.

– Valla iyi alıştırmışsın, dedi Yasemin sanki eşinden değil evcil hayvanından bahsediyordu. Bunu kendi de fark edince bastık kahkahayı…

-Yolculuk falan bir şekilde bitiyor da, kayınvalidemlerde Betül değil de “gelin” olmak çok zoruma gidiyor. Evleneli o kadar yıl olmuş, kaçıncı yüzyıldayız hala gelin aşağı gelin yukarı. Yaşlı olmasalar çıldıracam bas bas bağırıcam ama hiçbir şekilde anlatamayacağım, anlatsam da onlar anlamayacağı için susuyorum. Eşim idare et dese de bayram ona bayram, benim için amelelik programı gibi oluyor.

Kayınvalidem daha yola çıkmadan zaten arefe gecesi geliyorsuınuz diye sitemle, yaprak sarması, börek, tatlı istiyor. Sanki işyeri benim istediğim zaman izin alma şansına sahipmişim gibi davranıyor. Evimi temizlemeye bile vaktim olmadığı için iki haftada bir temizlik için yardımcı alırken bayram sürecinde hem gelen misafirlere hizmet etmem bekleniyor hem de camı da bir siliver, banyoyu da temizlemeden gitme, halılar çok kirlendi diye iş listemi abarttıkça abartıyor.

Yaşlı olduğu için yapamadığını anlıyorum ama sıfatım gelin olunca ben neden yapmak zorundayım bunu anlamıyorum. Oysa ki çağırsam birini istediği ikramlıkları yapsa, bir diğeri yapılması gereken tüm temizlikleri düzenli aralıklarla yapsa biz de gelin-kaynana değil de anne-kız olsak hal hatır sorsak, dertlerimizi paylaşsak, karşılıklı oturup muhabbet etsek belki ikimiz için de daha iyi olacak.

-Gelinnnnn çok şey istiyon sen, bi haddini bil, kalk hizmet et, deyince Yasemin bir anda ürperdim doğrusu, gerçekten korkutucu geldi bana ama Yasemin devam etti; sen iş yapmakla kurtuluyorsun bebeğim, tamam yoruluyorsun ama uyuyunca geçiyor… Ben sadece gelinliğimle değil anneliğimle de yargılanıyorum.

Kayınvalidem açtı mı ağzını bu oğlan niye zayıf, bu kız niye düzgün yemiyor, niye bu kadar eşya getiriyon, bu evde su sabun yok mu, deyince artık susuyorum. Çünkü çocuklarımın alerjik ya da hassas olması kesinlikle benim suçum, oğlunu büyütürken hiç böyle huyları yokmuş, maşallah taş koysa taş yermiş bebekken, tabi bu arada şu an laktoz toleransı ve sürekli mide ilacı kullanmasının konumuzla bir ilgisi yok.

– Kesin onlar seninle evlendikten sonra olmuştur, dedi Azra. İşin aslı bayram kalabalığını sevmiyorum. Bana o kalabalık kaotik geliyor, hepimiz aynı şehirdeyiz ve küçücük bir evde toplanmak, kalabalık sofralar, yığılan bulaşıklar, çocukların bir köşeye çekilip telefonlara gömülmesi saçma geliyor.

Ben her biriyle tek tek birlikte olmayı, her birine ayrı vakit ayırmayı, her biriyle tek tek sohbet edip vakit geçirmeyi daha verimli buluyorum. Bayramda sadece eşim ve çocuklarımla birlikte olmak, yoğun iş temposundan çıktığımda biraz nefes almak, çocuklarımın tatil aralığında onlarla birlikte olmak istiyorum. Reklamlarda bile illa anneye babaya gideceksin, kalabalık sofralarda olacaksın klişesi saçma geliyor. Onların bana ihtiyacı olduğunda yanlarında olmak istiyorum ama kendi ailemle de yalnız kalmak istediğim bayramlar olsun istiyorum.

– Haklısın, dedim. Elbette bu da seçenek olmalı, sen bu birlikteliği bayramda yapmıyorsun diye tu kaka olmuyorsun güzelim. Biz de herkes farklı bir şehirde, Allahtan kayınvalidem ve kayınbabam köyde müstakil bir evde yaşıyorlar.

Bunun için hepimiz orada bir araya gelebiliyoruz, tüm ailenin birlikte olduğu, çocukların; dedelerine, babaannelerine, amcalarına, yengelerine, kuzenlerine doyduğu, birlikte vakit geçirebildiğimiz nadir zamanlar. Düşünsene bu birliktelikler olmasa biz göçüp gittiğimizde çocuklar birbirini tanımayacaklar. Ben sadece bu kalabalık ortamlarda herkesin yaşam şekline saygı gösterilmesi, sevgi ve birlik içinde köy evi olsa da herkesin birbirine yardım ederek her işin üstesinden gelip harika zamanlar geçirebileceğini düşünüyorum.

– Yalnız benim anlamadığım bir şey var, dedi İdil. Neden sadece bu birlik ve beraberlik sadece eşimizin ailesi üzerinden kuruluyor? Biz bir aile kurduysak ve bu aileyle bir olduysak, eşlerimiz bizimle aile kurduklarında bizim ailemiz sıfırlanıyor mu? Ben kendi annemle babamla da bayram geçirmek istiyorum.

Elbette amcaları, yengeleri, kuzenleri ile birlikte geçirsinler ama bu çocuklar sadece eşimin çocukları değil, anneanne, dede, dayılar, teyzeler ve onların çocukları olan kuzenleri ile ne zaman vakit geçirecekler? Bunun adil olduğunu düşünmüyorum, ben de kendi ailemle birlikte olmak istiyorum.

-Evet, bu da olacak, bunları biz alıştıracağız ama bunun için önce eşlerimizle konuşup, duygularımızı anlamalarını sağlamalıyız dedim Yasemin’e göz kırparak dedim. Kızların kurs saati bitmek üzereydi ve kalkmak zorundaydım. Bu masadan hiç kalkmak istemesem de yarın iş ve bitirmem gereken sorumluluklarım vardı.

Hepsini tek tek öptüm, gözlerinde minik kız çocuğu olan yetişkin olmaya çalışan kadınlardık biz. Mesele bayram kutlaması olsa da gitmemiz gereken yollar, öğrenmemiz ve öğretmemiz gereken kutlamalar vardı.

Kim bilir belki bir gün sadece konuşarak ve birbirimizi sadece dinleyerek birlik ve beraberlik içinde nice bayramlar kutlar, her iki aileyi topladığımız, kahkahaların gökyüzünü kapladığı ziyafet sofralarında buluşurduk. Yalnız salatalar dedelerden, yaprak sarmaları amcalardan, börekler dayılardan, bulaşık kuzenlerden olacak.

Olmaz mı?

Yıldız Tek Gamlı

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

AH ŞU GENÇLER!

Yorumlar (3)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 30/06/2024

    Çok teşekkür ederim Canan Ün ❤️

  2. Canan Ün
    • 21/06/2024

    O kadar güzel yazmışsın ki.Tam Türk ailesi özetlenmiş

  3. Yıldız Tek Gamlı
    • 21/06/2024

    Hadi bakalım yorumlarınızı bekliyorum 🥰

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.