DOYUM VE DOYUMSUZLUK

DOYUM VE DOYUMSUZLUK

DOYUM VE DOYUMSUZLUK

Doyum, sözlük anlamıyla doyma eylemi, doymak. Doyum sözcüğü cümle içinde hem gerçek anlamıyla hem de mecaz anlamıyla kullanılır. Örneğin, “Bana o kadar eziyet ettiler ki acıya doydum.” ya da “Yemekler çok lezzetliydi, gırtlağıma kadar doydum.” gibi. Görüldüğü üzere örnekler çoktur.

Doyumun türleri vardır:

İlişkilerde doyum; iki insan arasındaki uyumlu beraberlik, arkadaşlık, sevgili olma ve güvenli bağlanma olarak açıklanabilir.

Yaşam doyumu; kişinin kendi, iş, aile, sosyal çevre ve arkadaşlık hayatından memnuniyet duymasıdır.

Mesleki doyum; kişinin işini ve mesleğini severek yapması, keyif alması ve ilerleme kaydetmesidir.

Ruhsal doyum; psikolojik olarak ruh sağlığının yerinde olması, kişinin kendini iyi hissetmesi halidir.

İçsel doyum ise sorumluluğunun bilincinde olma, başarılı olma ve takdir edilme olarak açıklanabilir.

Doyum; cinsel, fiziksel, psikolojik, mesleki, ruhsal gibi birçok anlamda karşılığı olan bir kavramdır. İhtiyacı olan birine maddi manevi destek olmak, bir sokak hayvanını besleyip sahiplenmek bizi mutlu eder. Ruhen sıkıntıda olan birine destek olmak, onun yükünü hafifletmek insan olarak bizi yükseltir. Bütün bu örnekler artırılabilir. Çok çalışıp karşılığını almak, içinde bulunduğumuz toplum tarafından onaylanmak ve takdir edilmek içsel doyuma ulaşmaktır.

Olumlu anlamlarda kullanılsa da bu kavramın olumsuz yönleri de vardır. Doyumsuzluk, son yıllarda sıkça karşılaştığımız bir kavram olmuştur. Burada örnekler oldukça fazladır: Evi olan birinin ikinci, üçüncü evi istemesi; arabası olanın daha iyisini, daha yenisini istemesi; gelir düzeyi arttıkça ikinci, üçüncü eşi istemesi; dolabı giysi dolu olduğu halde sürekli alışveriş yapması; bir buzdolabı doluyken ikinci dolabı, derin dondurucuyu ağzına kadar doldurması… Mala mülke sahip oldukça hep daha fazlasına sahip olmayı istemek, doyumsuzluğu geçip açgözlülüğe evrilir.

Azla yetinmeyi bilmek, var olanı paylaşmak ve insan onuruna uygun yaşamak en güzel haslettir. Çocuk eğitiminde, “Ben görmedim, evladım görsün; onlar refah içinde büyüsün.” gibi düşünceler ağır basıyor.

Giysileri eskiyene kadar giymek, gerekirse yama yapmak, idare etmeyi bilmek onlara çok şey kazandırır. İnsanoğlu, yakaladığı refahı sonsuza kadar sürdüremez. Dara düşmek, zor durumda kalmak olasılık dahilindedir.

Çocuklara veya yakınlarımıza tembelleşecekleri şekilde imkanlar sunmak, onlara yapılacak en büyük kötülüktür. Kendi çabası ve alın teriyle elde ettiği kazancı, varlığı onun için daha kıymetli olacaktır.

Ruhen ve bedenen doyuma ulaşmak için çalışmak, çabalamak onların en doğal hakkıdır. Ruh ve beden sağlığı yerinde bireyler, kendi yaşamını idame ettirebilenlerdir. “Ben yaptım, ben başardım.” duygusu, içsel tatmine en güzel örnektir. Toplumlar, bireylerin gayretiyle yükselir. Her birey kendi yaşamının efendisidir. Nefsi onu değil, o nefsini dizginlemelidir. Tüketim toplumundan, üreten topluma dönüşmenin yegane kuralı budur.

 

Elife Akgül

Editör: Nigar KAYA

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

ÇÖPTE HAZİNE VAR

Yörük Kültürü’ne Işık Tutan Romanıma Buradan Ulaşabilirsiniz : MELİK KIZI

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Elife AKGÜL

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 58 yaşındayım ve ev hanımıyım. Yörük kültüründen etkilenerek kendi yaşamım ve ailemin yaşantıları üzerinden hatıralar ile roman ve öyküler yazdım. Aynı konseptte edebi ürünler üretmeye devam ediyorum. Şu ana kadar yazdığım fakat yayınlanmamış bir roman, bir öykü, bir tiyatro senaryosu ve bir şiir bulunmaktadır. Tarzımı Cengiz Aytmatov ve Yaşar Kemal’e yakın görüyorum.