İlk insanların ihtiyacı; karın doyurmak, barınabilecek bir yer bulmak, düşmanlardan saklanmaktı. Bu zaman diliminde ihtiyaçlar sınırlıydı, oldukça da dikkatli kullanılıyordu. Sonra insalık gelişti ama bu sefer savaşlar çıktı. Savaş zamanlarında insanlar zaman zaman bir dilim ekmeğe muhtaç oluyor ve elindeki herşeyi çok dikkatli bir şekilde kullanıyordu. Yokluk insana ait malları dikkatli kullanmaya yöneltiyordu. Bundan dolayı yoklukta kıt kaynaklar çok dikkatli kullanılıyordu.
Zaman geçtikçe ve savaşların olmadığı yerlerde teknoloji ilerledi. Gelişmelerin ışığında yemek, giysi ve barınma gibi ihtiyaçların dışında başka türlü ihtiyaçların türemesine sebep olmuştur. (Örnek: Haberleşme ihtiyacı, internet ihtiyacı, gezme görme, ihtiyacı vs.) Başka ihtiyaçların türemesi sonucunda temel ihtiyaçlarda bir savurganlık furyası ortaya çıktı. Örneğin: Giyim israfı, yemek israfı vs.
Sanayi devriminin olması , teknolojik gelişmelerin artması, haberleşme tarafında dünyanın küçülmesi, dünya milletlerinin birbirleriyle daha çok teması sonucunda ihtiyaçlar yavaş yavaş isteklere dönüşmeye başladı. Gelişen reklam ve pazarlama teknikleri, ihtiyaç olmayan malları, ihtiyaç gibi göstererek insanları gereksiz bir şekilde tüketime sev etmektedir. Böylece israf artmakta dünya kaynakları boşa tükenmektedir. Şimdi bunlara dur demenin zamanıdır. Kafa karıştıran reklamlar ve tanıtımlar istek ve ihtiyaçların birbiriyle iç içe geçmesini sağlıyor. Böylece isteğimiz dışında şu da olsun, bu da olsun alışverişleri alıp başını gidiyor. Sonra evlerimiz lüzumsuz eşyalarla doluyor. Gelişen reklam ve pazarlama teknikleri insanların kafalarını karıştırarak istek ve ihtiyaçların birbiriyle iç içe geçmesini sağlıyor.
Günümüzde sosyal medyadan dolayı insanların büyük bir bölümünün ne yaptığı, ne giydiği, ne yediği ve nerelerde gezdiğinden haberdarız. Hatta bir yere gideceğimiz zaman internetteki yorumlara bakarak net karar vermeye çalışıyoruz. Ama herkesin gittiği yere gitmek , herkesin giydiğini giymek ,herkesin aldığı eşyayı almak gerçekten ihtiyacımız mı? Bunun hesabını çok iyi yapmamız gerekmektedir.
Ya da alıp alıp üst üste koyup giymediğimiz giysiler, kıtlık olacakmış gibi marketlerden alıp yemeden bozulan yiyecekler ne kadar ihtiyacımız. Örneğin şöyle düşünsek bizim ihtiyacımız olmayıp isteğimiz olan eşya, yiyecek ve giysiler bir başkasının acil ihtiyacı olabilme ihtimali ne kadar yüksektir. Ayrıca aşırı istekli olmak insanda hırs meydana getirir ve bu hırs bize hatalar yaptırır. Sonuçta yaptığımız hataların bedelini önce bizler ,sonra sevdiklerimiz öder. O zaman altını çizerek tekrar söylüyorum istek mi ihtiyaç mı? İsteklerimiz bizi gösterişe sürükler. Bir başka yazıda görüşmek üzere konu ile ilgili şiirimi beğeninize sunuyorum.
Kaleminize sağlık Hocam. Ne zaman ki şükretmeyi unuttuk, işte o zaman israfların ardı arkası kesilmez oldu. Deprem oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz, sel oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz, pahalılık oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz. Oyna ne kadar bolluk içinde olduğumuzu bir an bile düşünüp şükretmiyoruz. Bir yerde burun kıvırarak bakılan bir yemek, başka bir yerde insanlara ziyafet niteliğinde. Velhasıl, şükretmeyi hatırlarsak, israfı da bırakırız bence...
Ozan Kasım Kol 1971 tarihinde Samsun' un Çarşamba İlçesi'nin Beyyenice köyünde doğmuştur. Çocukluğu Beyyenice köyünde geçen şairimiz , Turizm ve Otelcilik mezunudur. Lise yıllarında edebiyat öğretmeninin aşırı telkiniyle şiire önem veren Ozan Kasım Kol "Dünyanın Dengesi Sevgi (2021), Meriç ile Tuna (2023) ,İstiklal Yıldızları (2024)" isimli kitapların şairi ve yazarıdır. Bazı şiirleri türkü olmuş olan şairimiz aynı zamanda Kültür Bakanlığı halk şairidir. Tansiyon dergisinde türkülerimizin hikayelerini araştırıp yazmaktadır.
Yedi Sanat Derneği (Yesader) ve MSG üyesi olan Ozan Kasım Kol ,Ahmet Erhan,Arife Gül ve Gülüzar isminde üç çocuk babasıdır.
Kalemine yüreğine sağlık
Yine çok güzel bir konuya degismissiniz hocam 👏🏼
Hocam yine nokta atışı... Sadece kendimiz olmayı nasıl başarabileceğiz ve bunu geleceğe nasıl öğreteceğiz?
Kaleminize sağlık Hocam. Ne zaman ki şükretmeyi unuttuk, işte o zaman israfların ardı arkası kesilmez oldu. Deprem oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz, sel oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz, pahalılık oluyor; suçlayacak birilerini arıyoruz. Oyna ne kadar bolluk içinde olduğumuzu bir an bile düşünüp şükretmiyoruz. Bir yerde burun kıvırarak bakılan bir yemek, başka bir yerde insanlara ziyafet niteliğinde. Velhasıl, şükretmeyi hatırlarsak, israfı da bırakırız bence...
Kaleminize sağlık...