BOŞ FİNCAN
- Yazar: Mustafa AĞCAN
- 20 Mayıs 2024
- 61 kez okundu
BOŞ FİNCAN
Gökyüzünü kaplamış, kızıl alevlerin altında oturup, kendimizi yâd etmekti bizimkisi. Bedenî varlığımızı sadece koltukların hissettiği, bize ise sadece ruhi farkedilişlerimizin kaldığı. İçtiğimizi sandığımız, fakat hiçbir zaman dolmamış fincanların eşlik ettiği, garip bir lisân.
Kelimelerin dizilişi ve sayısı her ne kadar aynı olsa da, kulaklarımıza erişmesinin ardından, kalplerimizde bambaşka anlamlar içerdiği. Bir zamanlar, sevgi sözcükleriyle süslenen sohbetlerin, kısa bir süre kızıl katran cümlelere dönüştüğü… Uzun bir süre sessizce oturmanın ve kahredici sessizliği yudumlamaktan bıkan çift görünümlü iki kişi, aldıkları yüksek sesli nefeslerle, kendi varlıklarından haberdar ettiler birbirlerini.
Kısa bir süre sonra, birbirlerinin yüzüne bakmaya başladılar. Birinin yüzünde, derin bir pişmanlık, diğerinin yüzünde ise, ne gördüğünü anlayamayacağı türden bir bakış vardı. Bakışlarını gökyüzüne çevirerek, “Görüyor musun?” diye sordu adama. Bu tek sorunun çeşitli anlamlarını beyninde yoğuran adam, sessizliğini sürdürdü.
Aklından geçen, “Senin gördüklerini mi, görmemi istediklerini mi, yoksa göremediğim, fakat bunu bilmene rağmen görmeyle beni vurduğun şeyleri mi görmeliyim acaba?” diye düşünüyordu. Sorusuna cevap alamayan kadın, birkaç sesli nefes daha aldı ve ayağa kalkışının farkedilmesini istercesine, hışımla kalktı sandalyeden. Arkasında bıraktığı boşluğu bozan tek şey, sandalyenin gıcırtısıydı.
Başını öne eğen adam, yaşadığı pişmanlığı derin derin düşünmeye başladı. Defalarca ne görmek istediğini eşine anlatmış ama bir türlü gereken tatminkarlığı hissedememişti onda. “Bir çift yuvarlaklıkla, eşyaları müşahade edebilmek bu kadar önemliyse, bu özelliğe sahip olanların hepsi neden mutlu değil?” diye defalarca sormuştu eşine. Eşi ise, sadece, “Görebilmek insan hayatı için çok önemlidir,” diye kuru bir cevap vermişti.
Her sorduğunda, bu cevabı aldığı için, belli bir süre sonra, bu soruyu sormaktan vazgeçmişti. Onun yerine, “Sen neden benim gibi görmeye çalışmıyorsun o zaman?” demişti. Eşi bu soruya herhangi bir yanıt verememiş, “nasıl görüyorsun ki?” diye sormuştu. “Nasıl gördüğümü görmek istiyorsan, gece karanlığında gözlerini kapat, hiç görmediğin bir nesneyi düşünüp anlamaya çalış,” demişti. “Daha önce hiç görmediğim bir şeyi nasıl hayal edebilirim?” diye sorunca. “Bunu benden nasıl istiyorsun?” diye cevaplamıştı karısını.
Nasıl bir dünyaydı içinde bulundukları. Kocasını kendi kabuğuna çekmeye çalışmasına rağmen, kendi bir türlü onun dünyasında yer almaya yanaşmıyordu. İki kanadın birinin kırıldığından habersizdi karısı. Kısa bir süre sonra, adam da kalktı sandalyesinden ve duvarlara dokunarak, misafir odasına gitti. Hatırlarıyla yüzleşme vaktiydi.
Mustafa AĞCAN
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?