SİHİRDE KAL

SİHİRDE KAL

SİHİRDE KAL

 

 Bugünü çok iyi hatırlayın. Daha doğrusu bugünleri… Belki de bundan bir ay önce bize, tüm insanlığı etkileyecek bir gelişme olacak ve evlerimizde kalacağız denilseydi, hangi filmi izledin? Derdik. Aman film izlememize gerek yok. Şuan zaten tam olarak bir filmin içerisinde gibiyiz. Ara sıra size de her şeyin son bulacağı hissi geliyor mu? Bana bu ara çok sık gelmeye başladı. Düştüğümü hissediyorum ‘düşüşteydim‘ ve düşte kalmak istiyorum. Karanlıktan korkmayın. O kadar da kötü değil. Yolunu aydınlatabilmek için bi süre karanlıkla dans etmelisin.

    Kişinin kendi doğasını idrak etmesi. Aslında temel problemimiz bu. En çok kendimizden kaçıyoruz.  Hep sosyalleşme dürtüsüyle hareket ediyoruz. Şimdilerde insanlar kendilerinden korkuyorlar. Bütün görevlerin en yücesini, kişinin kendine borçlu olduğu görevi unuttular.   Ne var ki ruhlarımız aç ve çıplak. Belki de bu süreç ruhlarımızın ayaklanmasıdır. Hadi harekete geçin ve biraz bizi doyurun diyorlar belki de. Bu yüzden düşüşte kaldım. Canım şuan acısa da burası bana iyi gelecek. Çürük bir meyveyi tazelerin arasına koyar ve bekletirseniz görürsünüz ki tüm meyveler çürümüş.

  Çürük bir ruhu doyurmazsanız bedeninizde bir süre sonra çürümeye başlar. Karantinadan korkmayın. Bunu bir meditasyon adası gibi düşünün , hepimiz inzivaya çekildik. İçinizdeki o küçük çocuğa merhaba diyin ve o çocuğun elindeki çürük elmaya ulaşmaya çalışın. Bunu yapabilmek için o çocukla barışmamız gerekecek. Ruhun bizden istediği köşeye çekilmek, kendi kendine düşünmek, bedeni hor görüp kendi dışında bırakmak değildir. Onu kendine bağlamak, onu kucaklamak, sevmek, ona arkadaşlık etmek ve yol gösterici olmak, öğüt vermek, yanlış yola saptığı zaman geri çevirmek, kısacası ona gerçek bir eş olmaktır. Şimdi ben bu karanlıkta içimde kaybolan o çocuğu arayışa çıktım. “Issız yerlerde kendin için evren ol” bu sözü aşırı seviyorum. Bu karanlıkta tam olarak yapmam gereken bu! Kendime evren olmak. Ben şimdi önce kendimi yaşatmayalım ki elimdeki hayat meşalesini devredebileyim. Canlı birer ölü olmamak için ruhumu yaşatmayalım.

    Depresyonun ilacı var da ayakta depresyonun ilacı yok işte. Bu yüzden şanslıydım. Belki bir ilham pezevengiyle oturup sohbet ettim. Bu karanlıkta bi müzik çalmaya başladı ‘World Horizon’. Bu şarkı da diyordu ki hayal ettiklerimiz ve söylediklerimiz gerçek olur. Yani ben bu karanlığı mora boyamak istersem boyarım bu morla dans etmek istersem ederim bu ‘düşte’ kendimi eğlendirecek pek çok şey yaratabilirim. O yüzden korkmuyor ve elime bir fırça alıyorum ve her yeri mora boyuyorum. Sonra deli gibi dans etmeye başlıyorum evet dans..

   Ayna, Ayna söyle bana kim en güzel bu Dünyada? Beni gerçeklere döndürüp korkutacak bir aynam olmadığı için kendimi güzel hissetmekte özgürdüm. Elbette değildim, ama kendimi güzel hissediyordum. Morlarımla kendimi olduğum gibi kabul etmiştim.  Koşulsuz bir şekilde kabullenmenin ne olduğunu anlıyordum. Çocuğa yaklaşırken uyuya kaldım ve rüyamda pamuk prensesten ‘Ayna ayna söyle bana kim en güzel dünyada’ sözlerini işittim.

   Güzellik, morlarım geçmeye başladığı esnada bir sürü yamyamlara rastladım. Bunlar önümdeki engellerdi. Korkmuyordum hepsinin üstesinden gelebilirdim. Nasıl atlatacaktım ki bunları? İşte dans burda devreye girdi hepsiyle dans etmeye başladım.  Baştan çıktıkları esnada koşmaya başladım. Bu karanlıkta sadece sesler kalmıştı geriye ve çok fazlalardı.  Bastırmak için şarkı söylemeye başladım. Sonra bir tahta parçası buldum yerde. ‘Calm your eyes’ gözlerimi dinlendirmeye başladım. Hislerimi takip etmeye başladım. Takipteydim, durdum ve ateş bulmalıydım. Yerde bulduğum taşlar sayesinde bunu başarmıştım. Küçük tahta parçasını yakmayı başardım. Tahta parçası beni bir adım daha çocuğuma yaklaştırıyordu.

    Bu yolda bir sürü kötü giysiler, maskeler, atılmış fotoğraflar buldum, yürümeye devam ettim. İçimdeki çocukla karşı karşıya gelmiştim ve bu benim için bir hüsrandı. Nasıl olur da küçücük bir çocuk yaşlı çirkin bir surata sahip olabilirdi yoksa elindeki çürük elmayı almaktan vaz mı geçseydim? Bi an geri dönmeyi düşündüm ve yürüdüm tam o esnada bi ses duydum gerçeklerden kaçamazsın dedi, bana. Ben senin yaptıklarının eseriyim.

Döndüm ve:

-Yani benim yüzümden mi suratın bu halde dedim?
+Evet ne bekliyordun ki? Sen sahte olmamaya çalıştığın halde etrafın sahte silüetlerle dolu ben onların hepsini öldürmek zorunda kaldım bu yüzden işlediğim cinayetlerin bedeli ve buraya neden geldiğini biliyorum çürük elmayı almak istiyorsun.
-Tüm bunları düzeltmenin bir yolu olmalı. Elmadan önce sana yaptığım şeyi temizlemeliyim.
+Bunun bir yolu yok. Ben hep böyle kalacağım, dedi.
Düşünmeye başladım bir yolu olmalıydı.
-Seni neden düzeltmeye çalışıyorum ki aslında, dedim.

Yani seni suratından niye kurtarmaya çalışıyorum ki sen busun ve görünüşe aldanmıyorum, dedim. Sen oldukça güzelsin asıl çirkin olan benim.
+Neler söylüyorsun sen?
-Evet gerçekler.. Şimdi ver elini bana bu tahta parçasını senin etrafında döndürmek istiyorum.
Ve böylece bunu başarmış, beraberce dönmeye başlamıştık. Tam o sırada elindeki elmayı alıp atmak yerine yemem gerektiğini düşündüm böylece gerçek sandığım yanılsamaları değiştirebilirdim. Bu sihirde kalıp yamyamlarla ve güzel sandığım çirkinlerle baş etmeliydim. Aldığım ilk ısırıkta çocuğun güzelleşmeye başladığını fark etmiştim bile. Bu sefer elmayı bitirince ne olacağını merak ettim. Çocuk dünyalar güzeliydi fakat ben nasıldım acaba? Çocuk cebinden bir ayna çıkardı ve bu sefer çirkin olanın kendim olduğunu görmüş oldum.

Bana giderken sadece şunları söyledi:
“Sihirde kal bunların hepsi gerçeküstü yanılsamalar” elime taze bir elma koydu ve kayboldu.

“Unutmayın yılanın aynadaki görüntüsü sizi ısırmaz.”

 

Emel SAN 

Editör: Seda Özlem BAŞPINAR 

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

GÖKYÜZÜM 

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Emel SAN

1996 doğumluyum. İstanbul Aydın Üniversitesi İç Mimarlık mezunuyum. Yazarlık kariyerime gönüllü yazar olarak başladım. İlk olarak masa dergisinde köşe yazım yayınlandı ardından Ahtar edebiyatta yazılarımı yayınladım. Şuanda permagazine ekibinde aktif olarak yazmaktayım. Yazı kariyerimde daha iyi bi yere gelmek için Lüset Kohenin yaratıcı yazarlık atölyesine eğitime katıldım. Şuan permagazine içerisinde devam etmekteyim.