GÖKYÜZÜM

GÖKYÜZÜM

GÖKYÜZÜM

Arayış; ne kadar ucu açık bir kelime değil mi? Kendimizi arayış ,dünyayı arayış, varoluşsal arayış, aşk arayışı, ruh arayışı böyle de devam edecek. Bunu her düşündüğümde, arayışın bir gün son bulacağını sanmıyorum.

Ruhumuz hep bir yenisi için beklemede, onu doyurmak için beslenmemiz gerekiyor. Aslında insanoğlu açgözlü derler ya ruhumuzun açlığından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yetinemiyoruz ve yetinemeyeceğiz. Uzun bir süredir arayışta olduğumdan bir haberdim.

Aşk, benim için aslında çok fazla önem taşıyor. Yıllardır aşkın olmadığını, bunun sadece bir heyecan etkisi olduğunu savundum, Ta ki karşıma çıkan adama kadar. Bazen size biri, bildiğiniz her şeyin yanlış olduğunu gösterebilir ve siz de benim gibi uyumsuz biriyseniz, ona inanmak yerine önce öteleyip, sonra o şeyi deneyimleyip inanmayı seçersiniz.

Yeni olan her şeye çok meraklıydım; öğrenmeye, okumaya, keşfetmeye, insanları tanımaya hep açıktım. Zararsız bir meraktı benimkisi. Kendi öykümde tıkanıp nefes alışımdı, kendimden öte hayatlara el uzatış ya da başkaları anlattıkça yalnızlığımız azalıyordu belki de karanlığın içine hapsolduğumu hissettim, bu karanlıkta kendi yolumu bulmaya çalıştığımda, gökyüzü geçti içimden.

Masmavi tüm karanlığımın aydınlığı oldu. Böylece her yanımı bir mavilik sarmış ve uzun süre gitmemişti. Önceden sevilmeyi bilmeyen, hep kendinden veren bir kadındım. İki küçük sevgi kırıntısına gönlüm tok olurdu. Bünyem, maviliği kabul etmez, mavinin getirdiği özgürlükten yoksun kalır, her yeri siyaha boyardı. Kendi fanusunda kendini korumaya almış bir candım.

Gökyüzümden her mahrum kaldığımda, her ondan kaçıp, fanusuma sığındığımda, uzun süre ellerime baktım, öyle uzun bakmışım ki; sonra onlar el olmaktan çıkıp, bir sonsuzluğa kucak açtılar. Göğe uzandılar, o maviliğe sığınmak istediler. O yokken sadece sıradan bir eldi benimkiler, kemikten bir el ama o mavilikte göğe uzanan kuşak gibiydiler, rengarenk ve sonsuzluğa ufuk açan. Sanki havada yürüyor gibiyim, tüm öğrendiklerimi unutmalıyım ve bu yolculukta maviye kulak vermeliyim.

Yaş almak da bu mavilikle sakinlemek mi, her duygunun dibini görmek isteyen biz gibiler deli mi yani? Duygunun dibini, telvesini sıyırıyorum. Merak delirtiyor insanı, bilememek, ben bu maviliği merak ediyorum. Beni bu kadar havalara uçuran, beni özgür kılan bu hissi bilmek ve keşfetmek istiyorum.

Başkalarına anlatmaktan kaçınacağım şeyleri buraya yazmaya kalkışayım ve başkaları da seninle okusun. Sen okuyacak mısın? O sen isen okuyacaksın biliyorum. Rakıyı ince ince içen adam, kadınları da öyle seviyordur. Sanırım, bu biraz da seni benim gözümden anlatmaya yetiyor.

Nahifliğini, kocaman kalbine sığdırdığın hayatları, karanlığımın gökyüzü oluşunu, Bir can oluşunu, tek oluşunu ve fanusumdaki soluksuz, hevessiz yaşantımın canı oluşunu… Mart geliyor yine, yani bahar geliyor. Sorsunlar bakalım, neden baharları sevdiğimi, koluma dolamak istediklerimi, nasıl bu kadar çiçek açtığımı, baharın ortasına masa kurup, kadehimi gökyüzüme kaldırıyorum. İçiyoruz, karşımda gönlünü gözlerine sığdırmış bir çift mavilik.

Sonsuzluğa…

Emel SAN

Editör: Seda Özlem BAŞPINAR

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ

Diğer Yazılarımıza da bakabilirsiniz

FEMİNİZM

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Emel SAN

1996 doğumluyum. İstanbul Aydın Üniversitesi İç Mimarlık mezunuyum. Yazarlık kariyerime gönüllü yazar olarak başladım. İlk olarak masa dergisinde köşe yazım yayınlandı ardından Ahtar edebiyatta yazılarımı yayınladım. Şuanda permagazine ekibinde aktif olarak yazmaktayım. Yazı kariyerimde daha iyi bi yere gelmek için Lüset Kohenin yaratıcı yazarlık atölyesine eğitime katıldım. Şuan permagazine içerisinde devam etmekteyim.