ÖMRÜNÜ YİYENLERE

ÖMRÜNÜ YİYENLERE

 

Ömrünüzü yiyenler

var mı?

Şimdi o da nereden çıktı diyeceksiniz? Eskiler çok kullanırdı bu ifadeyi. “Ömrümü yedin ömrümü…” Ne için? Kim için? Evlat, eş, dost, iş arkadaşı, çalışan ….

Evet, ömürden başlayalım. Geliyor, geçiyor. İnsan faktörünün olduğu her ortamda mutlaka yaşanmışlıklar da ona göredir ve ev, iş arasında geçen ömrümüze daha bir çok unsuru da dahil ederiz. Bu hayırsız bir evlat da olabilir, ilgisiz bir eş ya da çok rahat hareket eden bir iş arkadaşı, becerisi zayıf bir çalışan. Oysa herkes kendine münhasırdır. Kendine özgüdür. Hiç kimseyi değiştiremeyeceğimiz olgusu içinde kendi tez canlılığımız, kendi titizliğimizi karşımızdakinde görmeyi isteriz. Peki ya göremeyince? Sıkıntı, stres ve belki takıntılar, hastalıklar. Ne için? Kim için? Mesela şöyle diyelim:

Anne ya da baba olarak ev ortamınızda hiçbir şeyi umursamayan ve artık sözlerinizin de geçmediği bir evladınız olsun. Sadece kendi isteklerini öne çıkaran. Peki ya sizin mücadeleniz? Hep yapmalarla, nasihatlerle mı geçecek? Bu sizi yıpratmayacak mı? Ve aslında gerçekten ömrünüzden parçaların dökülmesine neden olmayacak mı? Peki ya gerçekten evladınızı anlayamadıysanız? Ve sadece kendi isteklerinizi ona dayatmışsanız?

Bir çocuğun aynası ailesidir

Her çocuğun mutlaka karakter ve kişiliğinin oturmaya başladığı bir dönem vardır. Bu dönemde yapılacak doğru yönlendirmeler, sonrasında da size pozitif etken olarak dönecektir ama yalnız bırakılan ve takip edilmeyen çocuklar o dönemde ilgiyi göremedikleri için daha sonrasında size de ilgi göstermeyecektir. Dedikleriniz itibarsızlaşacak ve bir kulağından girip diğer kulağından çıkacaktır. Çevre unsuru daha etken olacaktır ki, sonraki yazılarımda bahsedeceğim üzere sanal bir kimliğe bürünecektir aslında. Sizin ömrünüzden yiyecektir. En çok korkulansa kendini bulamayacak ve hep bir arayış içinde olacaktır. Sıkıntısı size kalacak, üzüntüye sebep olacaktır. Onun için öncelik; kişinin kendini bulmasına yardımcı olmak ve onu desteklemektir. Aradaki bağı güçlü tutan yegane faktör iletişim olduğuna göre evladı kazanmak, topluma kazandırmak da yine hassasiyet ve paylaşım gerektirir.

Bir de ne yaparsanız yapın sizi biçare bırakanlar olabilir. Evlada yönelik çok fazla ilgi de şımarmasına ve vurdum duymazlığa sebep olabilir. Hatta ve hatta özellikle çevre etkisiyle kötü alışkanlıklar kazanmış ve sizi çileden çıkartan, uğraştıran, dinlemeyen bir evlada gerçekten “hayırsız” damgası vurulmuş olabilir. Bu duruma sebebiyet veren peki, aslında yine kendisi midir? Yoksa ailesi mi? Ki, son 10, 15 yılda boşanmaların ve kültürel dejenerasyonun etkileri oldukça hissedilmektedir.

Ben yine başa döneceğim. Gerçek etken aslında evlilikler midir? Eşlerin uyum yüzdesi ve evlilik için, eş olmak için bilincin gerçekten oluşmuş olduğuna bakılmaması mıdır? Aile denilen çatıda eşlerin de bireysel hareketliliği ve ben olgusu mudur, nesillerin de sadece kendilerini düşünmeleri ve bunu normalleştirmeleri? Oysa nerede eski fedakârlıklar? Ömrü yenen kişilere bakın, fedakârlıkları da yenmemiş midir? Ve en çok feda edenler değil midir bir ömür yaşama kendilerini?

İşte bu vasıf (sızlık) içinde hayatlarını idame edenler, iş hayatlarında da bu alışkanlıklarını devam ettirirler. Liyakat en önemli unsurken, yanlış karar, hareket ve iletişim yoksulluğu sebebiyetiyle plansız, düzensiz, boş vermişlikle hareket eden birey, takındığı tavrıyla aslında kendine de zarar vermekte ve kendini itibarsızlaştırmaktadır. Kendi dışında herkesi yormakta, uğraştırmakta ve dik duramamaktadır. Egolu ya da egosuz, fark etmez. Kendini geliştiremediği için tek yönlü düşüncenin esiri pozisyonundadır.

Bir de “çok ömürsün” dedikleri ifade vardır değil mi? Kendini bilen, kararlı ve aynı zamanda neşeli, hoşsohbet, komik, eğlendiren birisi için söylenir. Ömürlükler için. “Çok yaşa” diyenlerle “çok ömürsün” diyen, denmesine vesile olan tüm iyi insanlar ve aileleri nezdinde saygının, saygınlığın ön planda olduğu bir yaşam için verelim mücadelemizi ve doğru yönlendirmeler ile yetiştirelim nesillerimizi ki, “ömrümü yedin, ömrümü” demeyelim, dedirtmeyelim.

 

Editör: Sonay BİLGİ ARABACI

Baş Editör: Dr. Sibel ÇELİKEL

Yorumlar (1)

  1. Ömrümüzü yiyen insanlara ... Kaleminize sağlık hocam

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şerif PINAR

1977 Aydın doğumluyum. İzmir`de ikamet etmekteyim. Halen bir devlet okulunda öğretmenlik mesleğini yürütmekteyim. Uzun yıllar edebiyatla hep iç içeydim. 2022 yılında İlk kitabım "Gönül Sevdiğinin Kapısında" adıyla yayınlanan şiir kitabımdır. Akabinde 2023 yılında “İki Adam: Ben ve Babam” adıyla deniz, anekdotlar ve balıkçılık üzerine ikinci kitabım yayımlandı. Üçüncü kitap hazırlığım ise devam etmektedir.