KOÇUM BENİM

KOÇUM BENİM

KOÇUM BENİM

Bir yaz tatiliydi. Her yaz tatili gibi okullar kapanır kapanmaz mahallenin camisine gider, Kur’an okumayı, namaz sürelerini öğrenmeye çalışırdık. Mahallenin bütün çocukları için camiye gitmek büyük bir etkinlik sayılır, annelerimiz için de ev, yemek, çamaşır işlerini halletmek için zaman yaratırdı.

Giderken başımıza bir yazma takar, etek giyer, eteğin altında şort ya da pantolon olurdu. Çünkü sıcak yaz günlerinde camiden çıktığımız an o yazmalar havaya sallanarak yolda serinlik sağlar, etekler üzerimizden çıkar, ev yolunda mutlaka oyunlar oynardık. Çocuktuk ve mutlaka bir araya geldiğimizde oynayacak bir oyun bulurduk.

Kurban bayramı yaklaşmıştı, babam mart aylarında bir genç küçükbaş (koyun, koç, keçi) alır, onu bayrama kadar besler, bakımını biz yapardık.

Anlamadığım bize diye alınan hayvan konusunda hep kandırılırdık. Şöyle ki, sadece kurban hayvanı değil evimize alınan tavuk, kaz, ördek bize ait olduğu için mutluluk duyar, onu sevgiyle okşar, büyütür, kış gelmeye yakın yumurtlamayan tavuk, büyüyen horoz kesilirdi.

Anneme göre o canlılar, bizi beslemek için vardı. İnsan sevdiği bir hayvanla nasıl beslenirdi, bunu kardeşimle konuşur, üzülür, annem kızmasın diye de bir şey diyemezdik.
Bir gün cami çıkışı yolda elim sende oynarken, boynu iple bağlanmış bir koçun bana doğru geldiğini gördüm. Köyden alışıktım, koçu boynuzlarından tutmak gerekiyordu. Hemen yanına gidip boynuzlarını güvene aldıktan sonra ipini tutup eve götürdüm. Bahçede annem yanımda bir koçla görünce, telaşla yanıma geldi.

Koçun sahibi yoktu, yanıma gelmişti, öyleyse benimdi. Annem “olmaz öyle şey” dese de ikna olmuyordum, tamam sahibini bulana kadar bahçeye getir, dedi.

Koçum çok susamıştı, hemen bir leğen su koydum önüne, ardından başladım etrafta ne ot bulduysam toplamaya, aç olduğu kesindi. Akşam annem babama durumu anlattı, kendi koçumuzun yanında bir de benim koçum olmuştu. Hiç sahibi çıkmasın diye her gün dua ediyordum. Koçumun adını “Güçlü” koydum, peşimden gelmesi için ipini tutmama bile gerek yoktu, her gün evimizin etrafında, boş arazilerde kendi koçumuzla birlikte gezdiriyordum.

Maalesef istediğim olmadı, bizden çok uzakta olmayan bir mahalleden Güçlü’nün sahibi geldi. Çocuğu koçumun ipini elinden kaçırmış, bana kızacaklar diye akşama kadar kimseye söylememiş, Güçlü’de bizim mahalleye kadar gelmiş, beni bulmuştu. Önce bir “hayır onu ben buldum, artık benim!” diye veryansın etsem de annemin yanında teslim ettim koçumu ağlayarak…

Hiç kimse benim Güçlü’yü ne kadar sevdiğimi anlamıyordu, bir tek erkek kardeşim elimi tuttu, üzülme zaten bayramda bunu da keserlerdi, dedi.

Bayram sabahı gelmişti, tüm aile kahvaltıdan sonra bahçeye çıktık, büyüttüğümüz koçun son suyunu verdik, içim gitse de annemlere göre bu yapılması gerekiyordu. Tüm yapılması gerekenler bittiğinde saat öğleni geçmişti, annemin korkuyla fark ettiği ise küçük kardeşim evde değildi. Sabahtan beri küçük kardeşimi hiç görmemiştim. Hepimiz önce etrafı ardından komşuları daha sonra tüm mahalleyi dolaştık. Kardeşim yoktu.

Aklıma son olarak koskocaman taşlar bulunan, saklambaç, yerden yüksek oynadığımız boş arazi geldi. Ağbimle koşa koşa gittik, küçük kardeşim ağlamaktan çapak tutmuş gözlerle oradaydı. Neden tek başına buraya kadar geldiğini anlamıyorduk. Ağbim eve kadar kucağında getirdi.

Evin içinde sık sık kavga etsek de asla birbirimizden ayrılamaz, dışarıda daima birbirimizi kollardık. Annem eve gelir gelmez, neden gittin dedi. Kardeşimin tek bir cevabı vardı; bana ne bana hep koçum koçum diyorsunuz, bu sefer sıra bana geldi zannettim, annem geçen gün büyüdün dedi ya, ablamın Güçlü koçu gibi kaçmak istedim, dedi…

O gün ve o günden sonra hep bunu düşündüm, büyükler anlamadığımız şeyleri anlatmadıklarında kafamızda yepyeni şeyler oluşuyordu. Hastalandığımda annem “kuşburnu” kaynatıyordu, asla içmem kuşun burnunu! Ben iyileşeyim diye bir kuşun burnunun kopmasını istemiyorum!

Sevgilerimle,
Yıldız Tek Gamlı
29/11/2024

Genel Yayın Yönetmeni :Elif Ünal Yıldız

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

AREFE ÇİÇEĞİ

Yorumlar (2)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 30/11/2024

    Okuyan, beğenen, yorumlarını esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim ❤️

    • 30/11/2024

    Kaleminize sağlık. Yazılarınızla bizi çocukluğumuza doğru yolculuğa çıkartıyorsunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.