KIVIR KIVIR KIVIRCIĞIM

KIVIR KIVIR KIVIRCIĞIM

KIVIR KIVIR KIVIRCIĞIM

Allah’ım hiçbir şeyden çekmedim şu kıvırcık saçlarımdan çektiğim kadar…

Annem her banyodan sonra alırdı o incecik dişli şimşir tarağı, kafamdan büyük bir saç yumağı aç açabilirsen, acıta acıta, çeke çeke dakikalarca saçımı tarardı. Saç derim o kadar yanardı ki bir an önce bitsin bu tarama faslı diye dua eder, sicim sicim akardı göz yaşlarım…

Öncesinde bir yıkama faslı vardı ki yazın balkonda bidonlarda ısınan suyla her gün yatmadan önce, kışın bir pazar bir de çarşamba akşamı rahmetli Adile Naşit’in ‘Uykudan Önce’ sinden hemen sonra tıngır leğende ve evet salonun ortasında sobanın yanında.

Önce sobanın yanına tıngır leğen konulur, etrafı ıslanmasın diye kirli çamaşırlarımız serilir, sırayla sobada kaynayan kazandan kovaya ılıştırılarak su doldurur, tek tek yıkardı bizi annem.

Öyle şampuan, duş jeli, saç kremi falan değil şu an çok da yüzüne bakmadığımız beyaz ya da zeytinyağlı yeşil sabundu temizlik malzememiz, bir de ipek keseyle annem o kadar ovalardı ki her banyodan sonra kese kesiklerimiz olurdu bizim…

Banyodan sonra kendimizi kuş gibi hafif hissederdik hele havluya sarınıp sobanın başında kurumaya başlarken saçımızdan damlayan sular izlemek nasıl da eğlenceliydi. Sobada cızırdadıkça daha da bir uykumuz gelir, dört gözle giyinip, taranıp yorganın altına girmeyi hayal ederdik.
İşte bu arada benim de korkularım başlardı. Ablamın buğday başağı renginde dümdüz ipek gibi saçları vardı. Annem önce onun saçını hızlıca tarar sımsıkı örerdi.

Sıra bana geldiğinde, gittiği yön belli olmayan kahverengi söz dinlemeyen kocaman bir saç yığını olurdu annemin önünde… Annem bir o taraftan bir bu taraftan açmaya çalışır, açmaya çalıştıkça daha çok karışır, karıştıkça tarakla daha çok bastırır, tarama faslı bitince de kocaman bir tüy yumağı olurdu kafam…

Neden saçlarım bu kadar kıvırcık, neden düzgün taranmıyor, neden hiç şekil almıyor diye mahallemdeki, sınıfımdaki kızların kurdeleli saçlarına bakar, her seferinde iç geçirirdim.


Kıvırcık saçlarımdan saç kremleri ve şekillendiriciler çıkana kadar nefret ettim. Sınıfımda Gülhan diye bir arkadaşım vardı. Upuzun, sapsarı, dümdüz saçlarını her gün iki örgü yapar, ucuna kırmızı kurdeleler takar gelirdi sınıfa.

O gün yüzünde harika bir kakül vardı. Gülhan’ın ardından bütün kızlar tek tek kakülle gelmeye başladı sınıfa. Derken mahallede birkaç arkadaşım ve en sonunda ablam da eklendi kakül furyasına.

Bana nasıl güzel görünüyor bu kaküllü saçlar anlatamam. Anneme, ben de kakül istiyorum, diye başının etini yiyorum. Annem, olmaz böyle zor bağlıyorum saçlarını, bir de kakülle uğraşamam diyor. Zaten çok çirkin saçlarım var, zaten güzel görünmüyorlar, kim bilir belki kakül bana çok yakışacak.

Mahalleden arkadaşım Sibel çözüm buldu. “Ne var ki kakül kesmede, ben kendim kestim, çok kolay, saçının önünden bir tutam alıyorsun, kaşına kadar tutamı uzatıyorsun ve tam o noktadan kesiyorsun. Hem kestiğini görünce annen ne diyecek ki, saçın kesilmiş olacak,” dedi.

Bu fikir bana çok mantıklı geldi. Koşarak eve gittim, annemin kumaş makasını aldım. Aynanın karşısına geçtim, saçımın önünden bir tutam alıp kaşıma kadar uzattım, kestim. Tutamı bıraktım, kakülüm olmuştu. Aynaya baktığımda ağlamaya başladım. Herkesin kaşının üzerinde harika görünen kakül, benim alnımda dört bir yana anten gibi fırlamış lüleler olmuştu.

Bir kısmı tepeye doğru tırmanıyordu. O sırada ağabeyim yanıma geldi ve bana bakınca kahkahalarla gülmeye başladı. “Uzaylı olmuşsun, antenlerini çalıştır, Mars’taki arkadaşların gelsin, seni götürsün. Bu tiple seni dünyada tutmazlar,” dedi.

O kadar sinirlendim ki hem ağlıyorum hem de elime geçen tüm yastıkları fırlatıyorum ama o inatla kahkahalar atıyor. Tabii benim ağlama, ağabeyimin kahkaha seslerine herkes yanımıza geldi.

Ben ağlarken herkes gülmeye devam etti. Kestiğim tutamlar bağlanmadığı için aylarca siyah tel tokalarla sıkı sıkı tutturdum komik kakülümü. Hayatımda bir daha hiç kakül kesmedim, kestirmedim…

Kıvırcık saçlarımla yakınmayı sürdürmem bununla da kalmadı. Ablamın saç rengine benzeyecek diye sürdüğüm papatya sularıyla yazın en sıcak gününde beklerken ıstakoza döndüm ama uslanmadım.

Ta ki bir gün öğretmenim saçlarını perma yaptırıp okula gelinceye kadar. Sırama gelip kıvırcıklarımı karıştırıp, “senin ki kadar güzel olmuş mu?” dedi.

O günden sonra tüm düz saçlıların aslında benim kıvır kıvır, özgür, söz dinlemeyen saçlarımdan istediğini anladım. Saçlarım da tıpkı benim gibi tekti.  Sevgilerimle,

 

Yıldız Tek Gamlı
19/12/2024

Editör: Nigar KAYA

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

HEPİMİZ ARKADAŞIZ

Yorumlar (11)

  1. Havin Ezo
    • 21/12/2024

    Bizi otırduğmuz yerden çocukluğumuza götürdüğümüz için teşekkürler Yıldız Hocam ;) Kıvırcık saçlarınızın size hissettirdiklerini ve düz saçlılara duyduğunuz özlemi anlattığınız bu yazı, aslında hiç değişmeyen güzellik algılarımızın ne kadar subjektif olduğunu bir kez daha hatırlattı. Her saç tipi kendine özgü ve güzeldir; önemli olan, kendimizi olduğumuz gibi kabul edip sevebilmek ve ben hala saçlarımın uzayıp perma 👩‍🦱 yapmayı bekliyorum o kadar çok seviyorjm kıvırcık olmayı :)

    • 21/12/2024

    Günün yorgunluğuna ilaç, yüzümüze tebessüm oldu. Kaleminize sağlık hocam :)

  2. Leyla Bacaksız
    • 20/12/2024

    Hepimizin çocukluk anıları, ne güzel anlatmışsınız, kaleminize sağlık

  3. Leyla Bacaksız
    • 20/12/2024

    Hepimizin çocukluk anıları, ne güzel anlatmışsınız, kaleminize sağlık

  4. Günay Polat
    • 20/12/2024

    Çocukluğuma giderek keyifle okuduğum bir yazı olmuş kaleminize sağlık👏

    • 20/12/2024

    Kaleminize sağlik hocam Kutluyorum

  5. Ayşe
    • 20/12/2024

    Düz saçlı biri olarak bende çocukluğum boyunca hep kıvırcık saça hayran olmuşumdur. Hatta ilkokul öğretmenimin saçları kıvırcık diye o benim öğretmenim olsun istemiştim ve oldu ❤️ İnsan kendisinde ne yoksa hayatı boyunca onu arayıp duruyor. Ta ki sizinde dediğiniz gibi biricik olduğumuzu anlayıncaya kadar...

  6. Semiha çetin
    • 20/12/2024

    Benim de böyle bir anım vardı. Bana bu anımı hatırlattınız. Çok güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.

    • 20/12/2024

    Benim de böyle bir anım vardı. Bana bu anımı hatırlattınız. Çok güzel bir yazı olmuş, kaleminize sağlık.

  7. Yıldız Tek Gamlı
    • 20/12/2024

    Okuyan, beğenen, yorumlarını esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim ❤️

  8. Uğur Tokuş
    • 20/12/2024

    Sizin her yazınızı okuduğumda anılarda guzel bir yolculuk yapmak harika değerli hocam kaleminiz daim olsun 👏🫶🐞

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.