GOTİK RESİM SANATI
- Yazar: Züleyha EKİCİ
- 21 Mayıs 2024
- 111 kez okundu
GOTİK RESİM SANATI
Resim sanatının, insanın mağara duvarlarına yaptığı resimler ile başladığı söylenilebilir. Paleolitik dönem insanoğlunun geçirdiği en uzun dönemdir. Uzun yıllar mağaradan çıkamayan ve burada oluşturduğu yaşam döngüsünde insanın, düşünsel, duygusal ihtiyaçlarını karşılamak, ya da çözmesi gereken sorunlar gereksiniminden kaynaklı bir ihtiyacı karşılamak gibi gerçek nedenlerle resime yönelmiş olduğu yorumu yapılabilir.
Resim sanatının günümüze gelene kadar birçok evreden geçtiği, bu geçişlerde gelişmenin ulaştığı farklı duyarlılık ve kırılma noktaları yaşandığı görülmektedir. Bu noktalardan birinin ve resimde önemli ölçüde değişimin gözlenebildiği dönemin Gotik dönem olduğu söylenebilir.
Döneme adını veren ‘Gotik’ sözcüğünün etimolojik kökenine bakıldığında, Güney İakandinavya’nın Gotland bölgesine oturup, I V. ve V. asırlar arasında düzenledikleri akınlarla Roma’yı yağmalayan kadim bir Germen kavimi olan Gotlara dayandığı görülmektedir.
Bu sözcüğü ilk zikreden şahsın İtalyan ressam, mimar olan Giorgio Vasari olduğu ileri sürülmektedir. Gotik sözcüğünü olumsuz bir yaklaşım içinde, klasik karşıtı anlamında bağlam oluşturarak ifade etmiştir. Yağmacı özelliklerinden ve Hristiyan olmadıklarından ötürü Gotlar, Romalılar’ın gözünde barbar bir kavimdir.
Gotik sanatının XII. asır ortalarında doğduğu ve XV. asır ortalarına kadar varlığını devam ettirdiği düşünülmektedir. Fransa’da ortaya çıktığı düşüncesi yaygındır. Ayrıca en uzun süre yaşadığı bölge de burasıdır. En kısa yaşadığı ülke ise İtalya’dır.
Gotik sanatın, Paris yakınlarındaki Saint-Denis Manastır Kilisesi’nin başrahibi Suger tarafından yeniden inşası sırasında binaya eklenen doğu bölümünün yapımıyla 1122 – 1151 tarihleri arasında başladığı kabul edilmektedir.
Gotik dini bir sanattır. Fakat bu dini karakter daha önceki Bizans tarzından farklı olarak daha sivil ve dünyevi bir görüntüye bürünerek, manastırlar ve güçlü dini çevrelerin dışına taşmış toplumsal bir özellik göstermektedir. Bu sanata yön veren kişilerin de din adamı kökenli olmasına rağmen, sanatın gelişmesine olanak tanıyan ortam şehirli tüccarlar ve sanatkarların ağırlık kazandığı şehir ve kasaba kurumlarıdır.
Bu sebeple de konumu itibariyle şehirlerle bağıntısı kesin olan Gotik Sanat’ın başlıca eserleri olan katedraller bu şehirli grupların ve şehirlerin gücünü gösteren eserlerdir.
Gotik Sanat’ın dinsel tutumu da Bizans ‘dan farklı olarak daha madde dışı bir ruhsallığa bürünmüş ve kişisel bir özellik kazanmıştır. Gotik Sanat, kilise ve manastırlardan çok milli kimliklerin kazanmaya başlayan krallıklar ve şehir cumhuriyetlerinin sanatıdır.
XIII. asır itibariyle Gotik tarzın görsel sanatlarda uygulanmaya başladığı görülmektedir. Gotik resim tarzının ilk ve orta aşamasında kişilerin veya perspektiflerin doğal gösterilmesi yerine resimde düzenlemenin ve oranların önemi ve dinî anlamına göre renk kullanımı ön plana geçmektedir.
Gotik resim tarzının özelliklerinden biri resimlerde dinî konuların gösterilmesidir. Bunun dışında resimlerde asil hayat, avcılık ve bayramlar gibi dünyevi konularda kullanıldığı görülmektedir.
Gotik resim, öncelikle kitap resmi olarak XIII. asrın ortalarından itibaren Fransız Saray Kütüphanesi için ısmarlanan kitaplarla gelişmeye başlamıştır. Fakat Gotik resmin başladığı ve en parlak örneklerini verdiği yer İtalya’dır. Bu dönemde inşa edilen katedraller, Gotik sanatın mimarlıkta yükselmesine fırsat vermiş; resim, heykel ve vitray bu mekanları süsleme görevi üstlenerek ikinci planda kalmıştır.
Gotik dönemde yaşamış ressamlar ve eserleri incelenerek dönem hakkında daha ayrıntılı bilgiler edinilebilir. Dönemin ressamlarından biri olan Giotto, insani duyguları betimleyen ilk sanatçı olarak, Batı sanatında Rönesans’a uzanan bir yolun önünü açmıştır. Giotto di Bondone, İtalya’da o dönemde egemen olan Bizans sanatı anlayışının kalıplaşmış biçim eğilimini yıkmış, belli bir mekan içinde yer alan figürlerine üst düzeyde bir hacim değeri yükleyerek doğalcı bir anlayışın gelişmesini sağlamıştır.
Giotto di Bondone Kimdir?
Asıl adı Giotto di Bondone olup kısaca Giotto diye bilinen bu İtalyan ressam ve mimar, 1267 yılında Floransa’da doğar, 1337 yılında yine Floransa’da ölür. Giotto’nun hayatı üzerine bilgiler genellikle yarım yamalaktır ve itilaflara açıktır, ki buna doğum yeri ve tarihi de dahildir. 1267 yılı civarında, Floransa yakınlarındaki Vespignano (Vespinyano diye okunur) adındaki bir köyde doğduğuna inanılır. Babası küçük bir toprak sahibidir ve kayıtlara “iyi halli” biri olarak geçmiştir.
Giotto da “İtalyan resmine yenilik getiren sanatçı”, “İtalyan resminin babası” olarak kabul edilir. Şanını, Roma’dan Floransa’ya, Assisi’den Rimini’ye, Rimini’den ta Padova’ya, neredeyse tüm İtalyan yarımadasına yayılmış eserlerinden alır. Sadece XIV. asır resim okullarını değil Rönesans sanatçılarını dahi etkileyecek kadar önemli bir sanatçıdır.
Giotto’nun meşhur İtalyan ressamı Cimabue (asıl adı Cenni di Pepo veya Cenni di Pepe) (1240-1302) tarafından, babasının koyunlarını resimlerken keşfedildiğine dair bir efsane vardır. Belli ki Cimabue bu çocuktan çok etkilenmiş ve babasına, onu Floransa’ya çırak olarak götürüp götüremeyeceğini sormuştur. Ancak daha büyük bir olasılıkla, Giotto’nun ailesinin tuzu, Floransa’ya taşınacak kadar kurudur ve 12 yaşındaki Giotto’yu Cimabue’nin Floransa’daki Santa Maria Novella yakınlarındaki stüdyosuna kendileri yollamışlardır.
Yaklaşık bir yıl sonra Giotto, Cimabue ile Roma’ya geçer ve orada ünlü Pietro Cavallini ve iyi bilinen Floransalı mimar ve heykeltraş Arnolfo di Cambio’nun da dahil olduğu bir fresk ressamları okuluna başlar. Giotto, çocukluğundan beri resim yeteneğiyle dikkat çekmiş ve kariyeri boyunca neredeyse sadece freskler üzerinde yoğunlaşmıştır.
En çok, su bazlı boya pigmentinin doğrudan ıslak kireç sıva üzerine uygulandığı fresk tekniğini kullanmış. Giotto’nun freskleri o kadar ünlü olmuş ki siparişlerine yanıt verebilmek için birkaç yardımcıyla çalışmak zorunda kalmış. Ona sipariş verenler arasında zengin tüccar ve bankacıların yanı sıra Papa, Napoli kralı ve Fransisken keşişleri varmış.
Giotto’nun yeniliklerinden biri resimlerindeki karakterleri gerçek dünyadaki gibi mekanlara yerleştirmesiymiş. Altın yaldızlı arka plan yerine mavi gökleri koymuş.Bir diğer devrim, dinsel temalara dünyevi yaşamı sokması olmuş. Aynı zamanda ışık ve gölgeyi kullanarak şekillendirdiği kalın giysiler içinde, bedenlerin biçimini ve ağırlığını yansıtarak figürlerinde fiziksel özellikleri ortaya koymuş.
Her ne kadar çağdaşı diğer sanatçılar gibi anatomi ve perspektif konusunda spesifik bir bilgiye sahip olmasa da figürleri dekoratif ve sembolik değil sağlam ve dünyevi görünmüştür.
Giotto’nun resimlerindeki figürler, fiziksel ve duygusal olarak çağının diğer sanatçılarının yaptıklarından çok daha yaşam dolu görünmekteymiş ve onun yöntemleri İncile ait hikâyeleri bu yeni, hümanist yaklaşımla anlattığından çalışmaları eğitim, aydınlanma ve eğlencenin kaynağı olmuş.
Bu freskler, empati ve taşıdıkları hayal gücü ile Giotto’yu; İtalya’nın en ünlü ve aranan sanatçısı yapmış.
Giotto’nun Hayatı
1266/1267 – Floransa, Vespignano’da doğar.
1272 – Cimabue’nin atölyesine çırak olarak girer.
1290 – Kendi işlerini almaya başlar ve kendisine sekiz çocuk yapacak olan Monna Cinta ile evlenir. O tarihlerde Roma ve Assisi’yi biliyordur.
1296/1297 – Giovanni di Murro, kendisini Assisi kuzey bazilikasını resimlemesi için davet eder. Sonraki yıllarda Giotto zamanını Assisi ve Roma arasında bölüştürür.
1303/11 – Toskanalı ressamlar arasında, kuzey İtalya’da, Rimini ve Padova’da çalışan ilk ressamdır. Bu dönemde Padova’daki la Cappella degli Scrovegni’nin fresklerini yapar.
1311 – Floransa’ya kalıcı olarak yerleşir.
1327 – Floransa’daki 7 loncadan biri olan Tıp ve Eczacılık loncasına kayıt olur.
1329/33 – Napoli’de, Roberto d’Angio’nun misafiri olarak onurlandırılır. Günümüzde tamamen kayıp olan çeşitli eserler ortaya çıkarır.
1334 – Arnolfo di Cambio’dan sonra Duomo’nun ve Floransa’nın tahkimatının mimarı olur. 19 Temmuz’da Floransa Katedrali Santa Maria del Fiore’nin çan kulesinin inşasına başlar. Kuleye onun adı verilir: Campanile di Giotto.
1335/36 – Azzone Visconti, kendisini Milano’ya davet eder, orada yaptığı fresklerin tamamı günümüzde kayıptır.
1337 – 8 Ocak’ta Floransa’da hayata veda eder. Santa Croce’ye gömülür.
Giotto’nun Eserleri
Giotto, İtalyan Rönesansı’ na katkıda bulunan ilk sanatçılardan biri olarak kabul edilir. Çağdaşları arasında çok üretken ve saygın bir sanatçıydı. En ünlü eserleri arasında Aziz Francesco’nun ve Aziz Isaac’in hayatını konu alan freskleri vardır.
Floransa’daki ilk başyapıtı 1290 yılı civarında hayata geçirdiği Santa Maria Novella’nın haçıdır. Giotto burada mütevazı ve acı çeken adamı, dünyevi doğayı, vücudun ağırlığını görüntülemeye başlamıştır ki bunlar o zamanın sanatının devrimci özellikleridirler. Giotto’nun İsa’sı artık bir ikon değil, çarmıha gerilmiş bir insandır. Ayrıca günümüzde Uffizi Galerisi’nde bulunan büyüleyici Polittico di Badia’yı da resimler.
Daha sonra Padova’ya geçer ve orada, sanat tarihinde eşsiz bir başyapıt olan Scrovegni Şapelinin fresklerini yapar.
Floransa’daki işleri arasında muhteşem Ognissanti Madonna (Uffizi Maestà olarak da bilinir) ve Santa Croce Bazilikası’ndaki freskleri de vardır. Baptist Aziz John’un ve Evangelist Aziz John’un hayatlarını konu alan fresklerinin bulunduğu Peruzzi Şapeli ve Aziz Francesco’nun hayatını konu edildiği Bardi Şapeli önemlidir.
Ne yazık ki Giotto’nun birçok eseri tahrip olmuş ya da kaybolmuştur. Kalanların bir kısmı ulusal ve uluslararası müzelerde sergilenmektedir.
Kaynaklar: Öndin, N. (2020) Gotik Resim ve Heykel Sanatı, Ayaydın, A. Gotik Sanatı’na Yirmi Birinci Yüzyıl Perspektifinden Bir Bakış, Ekev Akademi Dergisi Yıl: 14 Sayı: 44 (Yaz 2010) Şahin, T. E. (2006). Arkeoloji ve sanat tarihi
Editör: Sonay BİLGİ ARABACI
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Diğer Yazıma Göz Atmak İster misiniz?
Keşke bir kaç eserinin resmini koysaydınız hocam 😔