ÇOK “NARİN” BİR KONU HAKKINDA!

ÇOK “NARİN” BİR KONU HAKKINDA!

Narin’in Kaybolması

21 Ağustos günü haber ajanslarına üzücü bir haber düştü. Diyarbakırlı sekiz yaşında, Narin isimli bir kız çocuğu kendi köyünde kaybolmuştu. Ülkemizde kız çocuklarının kaybolması konusunda acı tecrübeler yaşandığı için, sosyal medyada Narin’in bulunması amacıyla çeşitli paylaşımlar yapılmaya başlandı. Günler geçiyor, fakat Narin bir türlü bulunamıyordu.

Kamuoyu rahatsızlık duymaya başladı. Bunun üzerine devletin imkânları seferber edilerek aramalar daha da detaylı bir hâl aldı. Köy ablukaya alındı, tüm köy arandı; dere, ormanlık alan gibi izbe yerler yer altı görüntüleme sistemleriyle tarandı. Ancak Narin hâlâ bulunamıyordu. Duyarlı insanlar sosyal medya hesaplarından baskıyı artırmaya başladı.

Herkes çok üzülüyor, tanıyan tanımayan herkes bir şekilde yardımcı olmak istiyordu. Fakat öyle bir kesim vardı ki, onlar üzülmek bir yana, Narin ölü bulunsa ya da hiç bulunamasa bile neredeyse sevinip zil takacak bir fikirdeydiler. Ülkemizde maalesef birçok kız ve erkek çocuğu kaybolmuş ve çoğunun cansız bedenine ulaşılmıştır. Bu canilik ayrı bir tartışma konusu olabilir; ancak bu yazıda asıl anlatmak istediğim konu, nasıl olur da bir çocuk üzerinden siyasi ve ırkçı propagandalar yapılacak kadar insanlıktan çıkılabilir?

İnsanlık Dışı Söylemler

Narin yaklaşık on gündür kayıptı ve ailesi perişan olmuş bir durumdaydı. Çocuğunuzun kayıp olduğunu düşünün: Nerede, ne yer, ne içer, sağlığı nasıl? Hepsinden önemlisi, yaşıyor mu? İşte bu sorular bile insanın kalbini durdurmaya yeterli değil mi? Hiç kaybolmadan ölmüş olsaydı, nerede olduğunu bilirdiniz; fakat kayıp, ölümden bile zor atlatılacak bir durumdur.

Bunu yaşamayan birinin anlaması zordur. Tüm bunlara rağmen, az önce bahsini ettiğim ve insan olduklarına ihtimal vermediğim kesim, sadece Kürt olması sebebiyle Narin hakkında şakayla bile söylenmeyecek sözler sarf ettiler. “Bir terörist diğer teröristi kaçırmış, günlerdir bununla devletin imkânlarını kullanıyorlar.

Kürtler birer birer yok oluyor, hamdolsun,” diyenler vardı. Diğer bir kişi ise, “En iyi Kürt, ölü Kürt; aramalar durdurulsun, bence değmez,” şeklinde paylaşımlar yapıyordu. Bunlarla yetinmeyen başka biri, kadın olduğunu beyan eden bir oluşum, Narin ve onun üzerinden Kürtlere hakaret etmek amacıyla video çekip paylaştı. Videonun başlığı ise, “Kürtsüz bir Türkiye için,” şeklindeydi. Bu yazılanları hangi açıdan değerlendirsem bilemiyorum.

Kaybolan ve belki de hiç bulunamayacak olan, sadece sekiz yaşında bir kız çocuğu. Bu devletin kimliğini taşıyan, bu devletin okuluna giden ve bu devletin vergilendirdiği ailesiyle yaşayan sekiz yaşında bir kız çocuğu. Normal bir insan, sokakta yaşamak zorunda kalan bir kedi yavrusunu gördüğünde bile içi parçalanırken, bir insana nasıl olur da bu kadar kin ve nefret duyulabilir? Sekiz yaşındaki bir çocuk size ne yapmış olabilir? Bu kadar mı insanlıktan çıktınız, bir ölüme, bir kayba sevinecek kadar?

Irkçılığın Tehlikeleri

Bunun birçok örneğini geçmişte de gördük. Örneğin, Elazığ/Sivrice’de deprem yaşandığında, Google’da o dönem en çok aranan kelime “Sivrice Kürt mü?” olmuştu. Kürt olsa üzülmeyecek, onu araştırmışlardır. İnsanların birbirine olan bu tahammülsüzlüğü, bu kini, bu nefreti nasıl kıracağımız hakkında derin düşünmeliyiz. Bu düşünceyi topluma yaymak dışında, biz yazarların elinden pek bir şey gelmiyor.

Irkçı otoritelere, tıpkı bazı Avrupa ülkelerinde yapıldığı gibi, gereken ders verilmeli ve toplum içinde teşhir edilmelidirler. Irkçılık, inanan bir insan için büyük günahlardan biridir. Dinden bağımsız olarak da insanlık için bir kanserdir.

Narin belki de hiç bulunamayacak, belki de cansız bedenine izbe bir köşede aylar sonra ulaşılacak. Gündem değişecek ve ailesinden başka hatırlayan bile olmayacak küçük Narin’i; tıpkı kaybettiğimiz onca kızımız ve oğlumuz gibi. Ancak bu ahlaksızca söylemler, onurlu insanlar tarafından asla unutulmayacak. Yazımı sonlandırırken, küçük Narin’in bir an önce sağ salim bulunup yuvasına teslim edilmesini diliyorum.

Zafer Değirmenci

Editör/Redaktör: Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/sonmeyen-ates-madimak/

Yorumlar (2)

  1. Hocam o kadar haklısınız ki 😔

  2. Erdal uzun
    • 1/09/2024

    Bu dünyaya gelen her canlının yaşamaya hakkı vardır. Burada coğrafya kader midir, sorusu ortaya çıkıyor. Umarım bu çocuk sağ salim bulunur ve ailesinin bilmediği yada bilemeyeceği bir coğrafya da mutlu huzurlu bir hayat yaşar...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer DEĞİRMENCİ

30.08.1979 yılında Erzurum’da doğdu. Babasının memur olması nedeniyle 1983 de Kayseri’ye göç ettiler. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. İş hayatına atılıp sonrasında askerlik görevini tamamladıktan sonra yine değişik işlerde çalıştı. En son 2013 de bir iş için gittiği Diyarbakır da eşi Yeliz Değirmenci ile tanıştı. ve evlenip Diyarbakır’a yerleşti. Roman yazma isteği çocukluğunda babasının eski bir daktiloda yazmaya çalıştığı fakat bir türlü bitiremediği roman denemelerinden gelmekte olup, eşininde desteğiyle ortaya çıktı. Yayımlanan Ağaç dalından kuşlar, Simon, Ölüm var! Hasan ve Çoban isminde dört romanı var. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı olan Zafer Değirmenci çeşitli platformlarda yazdığı makalelerlede tanınmaktadır.