FUTBOL ASLA FUTBOL DEĞİLDİR!

FUTBOL ASLA FUTBOL DEĞİLDİR!

FUTBOL ASLA FUTBOL DEĞİLDİR!

Nobel ödüllü düşünür ve yazar Albert Camus’u bilirsiniz. Hayır, bu yazıda onun hayatını, eserlerini ve düşüncelerini anlatacak değilim. Bu sıra dışı yazarın sıra dışı bir sözünden yola çıkarak günümüzde bazılarının küçümsediği ‘futbol’ olgusunu ele alacağım.

“Hayat ve ahlak hakkında bildiğim her şeyi futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.’’ der Albert Camus…

İlk bakışta bu cümlenin bir filozoftan beklenmeyecek derecede basit ve sıradan bir cümle olduğunu düşünebiliriz.

Futbolu sevmeyenlerin: “Bir topun peşinden yirmi iki kişi koşuyor siz niye heyecanlanıyorsunuz?” diyerek anlamlandıramadığı, hatta aşağılamaya çalıştığı bir oyun, nasıl olur da dünyanın sayılı bilgelerinden birine hayat ve ahlak dersi veren bir öğretmen olabilir?

İnsanlar arasındaki eşitsizliği daha lisedeyken fark eden Camus’un en büyük yardımcısı futbol olur.

Camus, çocukluğundan beri bağımlısı olduğu futbola üniversitede okurken başlar. Futbol ayakkabısı kramponları en geç kaleciler eskittiği için kaleyi korumayı seçer.

Tahmin ettiğiniz gibi bu seçimin tek nedeni fakirliktir. Bu yüzden Camus için kalecilik, asla sadece kalecilik değildir. Kalecilik onun gözünde çok daha derin ve büyük anlamlara sahip bir iştir.

Okul takımında kalecilik yaptığı sıralarda yeteneği ile kısa süre içerisinde göz doldurur. Boyu geç uzadığı için arkadaşları ona ‘bastıbacak’ lakabını takar.

Buna rağmen arkadaşlarıyla arasında çok güçlü bir sevgi bağı oluşur. Futbolun birleştiriciliği sayesinde oluşan bu bağ ile hayatın adaletsizliğini yenmeyi başarır.

Camus, kalecilik yaptığı yıllarda, hayat ile futbol arasında anlamlı bir ilişki kurar. Kalesini cansiperane savunmak için her şeyini ortaya koyan Camus’un asıl amacı öncelikle kendi varlığını korumaktır.

Fakat bir süre sonra sadece kendi hayatını kurtarmasının yetmediğini anlar. Böylece bilinçli bir aydın olarak tüm insanlığın kalecisi olmaya soyunur.

Kaleciği çok seven Camus, zorlu bir futbol karşılaşmasından sonra terden sırılsıklam bir halde eve döner. O günün ertesi hastalanır ve yatağa düşer.

Akciğer iltihabı olarak başlayan hastalığı zamanla vereme dönüşür. Camus, pes etmemeye kararlıdır. Ancak Camus’un kalesini artık rakipler değil kader yoklamaktadır. Hastalığı ilerleyip kan tükürmeye başlayınca kaleciliği bırakmak zorunda kalır.

Camus kendini biraz toparlayınca bu defa da kalesinde sürpriz bir gol görür. Golün sahibi tahmin edeceğiniz gibi kaderdir… Bu gol Camus’un hayatta yediği son gol olur. 4 Ocak 1960’da Paris’e giderlerken arkadaşının kullandığı araba hızla bir ağaca çarpmış ve Camus olay yerinde hayatını kaybetmiştir.

Henüz 47 yaşında bir filozofun insanlığın kalesini boş bırakması felsefe ve edebiyat çevrelerinde büyük bir şok yaratır.

Maç sona ermiş, adına ‘hayat’ denilen bu karşılaşmadan mağlup ayrılmıştır Camus… Ama bir kaleci ve bir filozof olarak ardında bıraktığı şu sözler futbolu sevenlerin düsturu haline gelmiştir: “Hayat ve ahlak hakkında bildiğim her şeyi futboldan öğrendim. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.’’ 

Camus’dan sonra o kale hep boş kalacak; insanlık sadece kadere karşı değil, kendi yarattığı teknoloji, küreselleşme gibi dev sistemlere karşı da ağır yenilgiler alacaktı…

Yıllar sonra, Britanyalı yazar Simon Kuper 1994’de çıkardığı, “Futbol asla sadece futbol değildir,’’ adlı kitabı ile tüm dünyada tanınacak ve Albert Camus’un sözlerinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha ispatlayacaktı.

Simon Kuper için her şey henüz 16 yaşındayken futbol yazma sevdasıyla başlamıştı. 23 yaşına gelene kadar Estonya’dan Arjantin’e yirmi iki ülkede yolculuklar yapmış ve gittiği yerlerde hep aynı temel soruya cevap aramıştı. ‘Bir ülkenin futbolundan o ülkenin hayatını nasıl anlayabiliriz?’

Sonrasında bu soruya bulduğu yanıtı şu tek cümleyle aktarmıştı okuyucularına: “Bir futbol takımı bir varoluş şeklini, bir kültürü temsil eder.”

Almanya-Hollanda arasında yaşanan futbol gerilimi, mezhep çatışması nedeniyle sadece derbi olmaktan çıkıp daha önemli bir olay haline gelen Celtic-Glasgow Rangers maçları, Berlin Duvarı nedeniyle Hertha Berlin’e hasret kalan taraftarların hikayeleri gibi birçok ilginç olayın anlatıldığı kitapta futbolun dinle, siyasetle, ekonomiyle, sosyolojiyle olan derin bağlarını okuyucularına sorgulatmayı başarıyor Kuper…

Türkiye’de bildiği tek şehrin İstanbul olduğunu söyleyen Simon Kuper; ”Bu şehre Futbolun Yarattığı Şehir” demek isterdim diyor.

Bu sözün sosyolojik analizini ise şu cümlelerle yapıyor: “İstanbul 1950’lerde yaklaşık 1 milyon nüfusu olan küçük bir şehirdi. Sonra Türkiye’nin dört bir yanından milyonlarca insan İstanbul’a gelmeye başladı. Gelenlerin bu uçsuz bucaksız yeni şehirde bir şeyler bulmaları gerekiyordu.

Birçoğu aradığı şeyi futbol kulüplerinde buldu. Böylece kimlikleri Galatasaray, Fenerbahçe veya Beşiktaş taraftarlığına büründü. Köydeki kolay yaşamları artık sona ermişti. Rekabeti büyük olan bu şehirde futbol taraftarlığı sayesinde ayakta kalabildiler.”

Kitapta yer alan bir başka ilginç not ise Nijerya’da yaşanan iç savaşta, Brezilya’nın Siyah İncisi Pele’yi izleyebilmek için taraflar arasında iki günlük ateşkes ilan edilmesi…

Yalnızca bu örnek bile futbolun gücünü göstermiyor mu? İsviçre’nin zengin caddelerinde futbol oynayan bir çocukla, Nijerya’nın kumlu sokaklarında futbol oynayan çocuğun bu oyundan aynı hazzı alması futbolun değerinin göstergesi değil midir?

Yazımızı futbolumuzun imparatoru Fatih Terim’in sözleriyle bitirelim: “Futbol matematiktir. Futbol istatistiktir. Futbol ekonomidir. Futbol mühendisliktir. Futbol tıptır. Futbol işletmedir. Futbol sanattır. Futbol daimî öğrenciliktir. Futbol kiminin emeği, kiminin ekmeği, kiminin eğlencesidir.”


KAYNAKLAR

“Camus’nun kalesine çekilen şutlar”- Furkan Uzun- Makale
“Futbol asla futbol değildir “- Simon Cuper- Kitap

Mustafa ÇOKÜRETEN 

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?

CADI AVCILARI YA DA LİNÇ KÜLTÜRÜ 

Etiketler:

#camus #futbol #yaşam

Yorumlar (1)

    • 9/04/2024

    Muhteşem bir analizi yine harika anlatmışsınız hocam ❤️ bayıldım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Murat ÇOKÜRETEN

1963 Diyarbakır doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon Sinema Bölümü’nden mezun oldum. Mezuniyetimi takiben TRT GAP Diyarbakır Radyosu’nda Yayın Şefi ve Program Yapımcısı olarak çalışmaya başladım. 2017 yılında TRT İzmir Radyosu’na tayin oldum. 2018 yılının ağustos ayında TRT’den emekli oldum. “Sürekli Basın Kartı” taşıyorum. “Küba Günlerim” adlı gezi, “Efsaneler Hikayeler” adında inceleme araştırma ve “Tapınak Ağacı” adıyla öykü türünde yayınlanmış üç kitabım var. Yaşamımı İzmir’de sürdürüyorum.