Camın Ardındaki Kadın
- Yazar: Soner IRMAK
- 23 Ekim 2025
- 47 kez okundu
Camın Ardındaki Kadın
BÖLÜM 6: Gerçeğin Kırıldığı An
Zeynep artık zamanın nasıl aktığını bilmiyordu. Gün müydü, gece mi? Uyuyor muydu, yoksa hâlâ aynı kâbusun içinde miydi?
Klinikteki ışık hiç sönmüyordu. Sönmemesi gerektiğini söylüyorlardı. Çünkü ışık sönerse, ayna yeniden nefes alırdı.
Zeynep günlerdir konuşmamıştı. Yemek yemiyor, ilaçlarını almıyordu. Hemşireler bazen gelir, kapının önünden onu izlerdi ama artık kimse içeri girmiyordu. Çünkü her sabah duvarda yeni bir yazı beliriyordu.
Ve bu yazılar kimin elinden çıktığını kimse görmüyordu.
O sabah duvarda şu cümle yazılıydı:
“SENİNLE BEN AYNIYIZ.”
Zeynep, yazının altına baktı. Harflerin bazıları kanla yazılmış gibiydi. Ama ellerinde kesik yoktu.
Yavaşça aynaya yürüdü.
Kendi yansımasına baktı.
Yansıma bu kez ona benzemiyordu. Daha solgun, daha zayıf, daha… soğuktu.
Ve konuşmaya başladı.
“Hatırlıyor musun? Sen buraya geldiğinde sekiz yaşındaydın. O gece anneni çağırdın. Ama gelen annen değildi.”
Zeynep’in kalbi hızlandı.
“Yalan söylüyorsun.”
“Gerçekler yalanlardan daha acı verici olduğu için susturuldular. Ama artık susturamayacaksın. Çünkü ben konuşuyorum.”
Aynadaki Zeynep ellerini cama dayadı.
Zeynep de öyle yaptı.
O anda ayna, bir nefes gibi buharlandı.
Ve camın öte yanında başka bir oda belirdi. Aynı klinik, aynı duvarlar, ama orada başka insanlar vardı. Beyaz önlüklüler.
Ve ortalarında… kendisi.
Bir masa, bir defter, bir kayıt cihazı.
Zeynep gözlerini kısmaya çalıştı.
O kayıt cihazından kendi sesi duyuluyordu.
“Bu gece deneme beşinci aşamaya geçti. Zeynep, artık diğer kişilikle doğrudan iletişim kurabiliyor. Görsel halüsinasyonlar tamamen sabit. Ama sınır bulanıklaşıyor. Eğer onu durdurmazsak, tüm sistem çökecek.”
Bir başka ses girdi araya, erkek bir ses:
“O zaman bir çözüm var. Gerçeği unutturmak.”
“Ama bedeli ağır olur. Zihin, kendi boşluğunu başka bir yüzle doldurur.”
“Yeter ki sessiz kalsın.”
Zeynep geri çekildi. Dizlerinin bağı çözüldü.
Kayıtta adı geçen “Zeynep” kendisi miydi? Yoksa aynadaki kadın mı?
Eğer kendisi hastaysa, kim yazıyordu o notları?
Eğer o kadındıysa… kim tedavi ediliyordu?
Kayıt aniden kesildi.
Aynadaki Zeynep tekrar ona döndü.
“Şimdi görüyorsun değil mi? Ben senin bastırılmış yüzün değilim. Sen benim unutulmuş halimsin.”
Zeynep bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
O an bir siren sesi duyuldu.
Klinik sarsılmaya başladı.
Işıklar bir bir patladı.
Kapılar ardına kadar açıldı.
Koridordan bağırışlar geldi.
Bir hemşire koşuyordu, ardından iki hasta.
Zeynep dışarı çıktı. Her yer kan içindeydi.
Ama ilginç olan şu: herkesin yüzü aynıydı.
Hepsi kendisine benziyordu.
Bir kadın kolundan tuttu.
“Zeynep, sen hâlâ anlamadın mı? Burası senin beynin. Bu duvarlar, senin bastırdığın her hatıranın sınırı. Her oda bir yalanına ait.”
“Hayır… hayır ben gerçek Zeynep’im.”
Kadın gülümsedi.
“Gerçek Zeynep yedi yıl önce öldü. Onun yerine doğan biziz. Biz, unuttuğu bütün yüzleriz.”
Zeynep geri çekildi, gözleri doldu.
“Bu mümkün değil…”
Kadın parmağını dudaklarına götürdü.
“Sadece aynaya bak. Gerçeği göreceksin.”
Zeynep arkasındaki duvara döndü.
Kırık aynanın parçaları yerdeydi.
Bir tanesini eline aldı.
Yavaşça yüzüne yaklaştırdı.
Ve o anda nefesi kesildi.
Yüzündeki yansıma… kendine ait değildi.
O artık o değildi.
Yüzündeki gözler bembeyazdı, dudakları mor, ve alnında yazılı tek kelime vardı:
“SUSTURULDU.”
Cam parçası elinden düştü.
Klinik aniden sessizleşti.
Tüm sesler sustu.
Tüm ışıklar söndü.
Zeynep bir kez daha gözlerini kapattı.
Gözlerini açtığında, bir sandalye üzerinde oturuyordu.
Önünde masa, masada bir defter.
Kapının üzerinde yazılıydı: “D-4: Terapi Odası.”
Karşısında bir adam oturuyordu.
Beyaz önlüğü vardı. Gözleri yorgun ama kararlıydı.
“Zeynep, beni hatırlıyor musun?” dedi.
Zeynep’in dudakları aralandı.
“Hayır… siz kimsiniz?”
Adam defteri açtı.
İlk sayfada yazıyordu:
“Hasta: Dr. Zeynep Karaman.”
“Tanı: Dissosiyatif Gerçeklik Bozunması.”
“Durum: Kendi yarattığı kliniğe hapsolmuş bilinç.”
Adam başını eğdi.
“Sen, kendi zihnini tedavi etmek için bir klinik inşa ettin. Ama kontrolü kaybettin. Sesler, aynalar, odalar… hepsi senin savunman. Ben yıllardır seni geri çağırmaya çalışıyorum.”
Zeynep başını iki yana salladı.
“Hayır… ben hastaydım. Hastaydım.”
“Hayır Zeynep,” dedi adam, “sen doktordun.”
“Ve artık kendini hasta sanıyorsun.”
O an, camdan dışarı baktı.
Siyah mantolu kadın bahçedeydi.
Ama bu kez yüzü netti.
Gülümseyerek el salladı.
Zeynep titredi.
Kendi yüzüydü.
Son cümle defterde belirdi:
“Gerçeği tedavi etmeye çalışan, sonunda onun hastası olur.”
Ve ışık bir daha yanmadı.
Devam edecek…
Yazan: Soner IRMAK
Editör: Nigar KAYA
Yazının Tamamı Yazarına Aittir
Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

Çok iyi gidiyor kesinlikle kitap haline gelmeli🥰👌