Kırk Beş Saniye
- Yazar: Sümeyra Ağaoğlu
- 28 Haziran 2025
- 6 kez okundu

Kırk Beş Saniye
Yaşlı kadın yataktan korkuyla sıçradı. Rüyalarında gördüğü kabustan bir türlü kurtulamıyordu. Uzun süredir gri bir sis dalgası çökmüştü uykularına. Gecenin bir vakti olduramadıği zamanlara gitme çabasıyla el ele tutuşan çaresiz düşünce yumakları arasında sıkışıp kalmıştı. Geçmişin sızılarını her nefes alışında göğüs boşluğunda hissediyordu.
Zihninin bütün kıvrımlarında, yaşadığı olağan dışı sarsıntının her salisesi mıh gibi çakılı duruyordu. Binbir güçlükle olduğu yerden doğrularak ayağa kalktı. Titreyen elleriyle usulca kapıyı aralayıp evden dışarı çıktı.
Yol dümdüz ve olabildiğince uzundu sanki. Zeminin sarsılmasıyla dökülmeye başlayan duvarları gördü. Toz duman içinde bir görünüp bir kayboluyor bilinmez bir yola doğru ilerliyordu. Zifiri karanlıkta ayaklarını yerde sürüyor el yordamıyla geldiği yerin neresi olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Duman giderek genizini daha çok yakıyor hafızasında kalan bir kaç parlak görüntününde üzerini kapatıyordu. Enkaz yığınlarının arasından yanan bir ışık arıyordu gözleri. Yıkılmayan binalar ayakta durabilmek için birbirlerine yaslanmış hüzünle başlarını önde öylece ona bakıyorlardı. Şimdi bütün anıların yükü bir anda üzerine çullanmıştı.
O gece bazıları küs uyumuştu yarın barışırız diye. Bazıları tek taş almıştı sevdiğine yarın evlilik teklif edecek diye. Bazıları yarın doğuma gidecek diye hastane çıkışı çantasını hazırlayıp başucuna koymuştu…
Bazılarının olmayan yarınları yoktu o gece. Güçlükle bedeninden aldığı yardımla kaldırımda yığılı duran evin önüne geldi. Bir anda taş kesilmiş gibi olduğu yerden kımıldayamadı. Bulutların üzerinden yükselen bir ses harmonisiyle yankılandı kulakları. Yüreğinin birseylere tutunmak için yanıp tutuştuğu çaresiz saatlerde bir umut kırıntısı düştü içine.
Bir çocuğun kendine doğru koştuğunu gördü. Üzerindek pijamayı gördü her tarafı yırtılmış ve tozluydu. Uykulu gözlerindeki gülümsemeyi gördü. Herkesin bağırdığını duydu.Bir zamanlar oğlunun gelinin ve torunlarının yaşadığı ev değil miydi burası?
Şimdi kapıyı çalsa bir açan olurmuydu? evde kimse var mıydı? Çıkıp gelseler olmazmıydı? Yağlı çörek yapmıştı çocuklara, buram buram kokusu gitmezmiydi burunlarına. Sabah olunca büyük olani okula ufak olanıda bana getirip bırakmayacaklarmıydı nasıl olsa. Evde bulamazlarsa merak etmezler miydi? Nereye bırakırlardı ufak olanı ondan başka? Kim bakardı ki daha el kadar çocuğa…
Gelinim kalkar şimdi çocukları uyandırmaya. Oğlum pek sever uykuyu başını hemen sokar yorganın altına. Kışı ayaz geçer bizim buraların. Şubat ayıda gelip çattı, kar yağmak için bu yıl biraz geç kaldı …
Düşünceler ve anılar içinde hissizleşen bedeni artik ayakta duramıyordu. Zihninde bitmemiş hikayelerin silsilesi iliklerine kadar sızmış, hücuma kalkan anılar yaşanmamış geleceğin anılarını oluşturuyordu. Nefes almanın utancı altında karanlığın içinde kırk beş saniyeye sığan hayatların son çığlıkları ölü yüreğinde can çekişiyordu…
SÜMEYRA AĞAOĞLU
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir