Görünmeyen Yaraların Hikayesi
- Yazar: Dilek Duman
- 23 Haziran 2025
- 21 kez okundu

“Görünmeyen Yaralar: Sosyal Medya, Anoreksiya ve Sessiz Bir Ölüm”
30 yaşında bir kadın, gençliğin, güzelliğin ve ekranların tanıdığı bir yüz… Adı Nihal Candan’dı. Bir zamanlar televizyon ekranlarında gülümsüyordu; ışıkların altında konuşuyor, dans ediyor, makyajıyla, tarzıyla, cesaretiyle dikkat çekiyordu. Ama bir gün sustu. Sadece sesi değil, bedeni de sessizleşti. Herkes izledi, kimse duymadı. Çünkü bu, görünmeyen bir ölüm hikayesiydi. Adı “anoreksiya”ydı. Katili ise sandığımız kadar uzakta değildi. Elimizin içinde tuttuğumuz ekranlardaydı.
Nihal Candan, bir dönem magazin dünyasında “güzel” ve “cesur” kalıplarıyla anıldı. Fakat güzellik, sadece görünüşle değil, görünüşün arkasındaki yüklerle ölçülür. Nihal, sosyal medyanın dayattığı ‘kusursuz beden’ kalıbına uymaya çalıştı; çünkü hepimiz gibi o da beğenilmek, kabul edilmek, takdir edilmek istiyordu. Ancak bu takdirin şekli değişmişti. Beğeni sayısı kadar değerlisin. Filtreyle inceltilmiş bir bel, uygulamayla kusursuzlaştırılmış bir ten, kimliğin haline gelmişse; gerçek seni sevmek imkânsızlaşıyor.
Onu izleyen binlerce göz, onun “yavaş yavaş eridiğini” gördü. Cezaevinde başlayan bir zayıflama, sadece bedensel değil, ruhsal bir çöküştü. Kalbi iki kez durdu. Bu bir ölüm çığlığıydı ama yankılanmadı. Çünkü biz sosyal medyada onun kilo verişine odaklandık, güzelleşti mi diye tartıştık. Hiç sormadık: Bu kız neden yemek yemiyor? Neden her geçen gün daha az var oluyor?
Anoreksiya, sadece bir yemek bozukluğu değildir. Bu, kontrol edemediğimiz bir hayatta, tek kontrol edebildiğimiz bedenimize uyguladığımız ceza gibidir. Nihal’in bedenine baktığımızda incelik gördük, oysa o beden, bir çığlığın kemiğe bürünmüş hâliydi. Biz estetik sandık, oysa ölüm adım adım geliyordu.
Toplum olarak bedenler üzerinden yargılamaya, etiketlemeye, küçümsemeye, yarışa sokmaya o kadar alışmışız ki, bir insanın göz göre göre yok oluşunu fark edemedik. “Çok zayıflamışsın” dedik ama bu söz, içi boş bir iltifattı. “İyi görünüyorsun” dedik, çünkü kilolu olmak hâlâ suç gibi algılanıyordu. Oysa hiçbir bedenin iç dünyasını göremeden konuşmamız gerekiyordu. Çünkü sosyal medya bize bunu öğretti: Yargıla, puan ver, geç.
Oysa her beğeni, her yorum, her paylaşım, bir insanın kırılgan ruhuna saplanan görünmez bir iğne olabilir. “Sen şişmansın” demek kadar, “Sen bu halinle harikasın” diyerek bir erimeyi alkışlamak da şiddettir. Ve biz, bu şiddetin dijital seyircileri olduk.
Anoreksiya bir anda ortaya çıkmaz. Tıpkı sosyal medya zorbalığı gibi… Sessizce başlar. Birkaç eleştiri, birkaç beğenisizlik, birkaç kıyaslama. Sonra bir sabah aynaya bakıp kendini beğenememe… Daha az yemek… Daha az görünme… Daha az konuşma… Daha az yaşama… En sonunda, hiç olma. Nihal’in hikâyesi tam da bu “azalarak hiç olma”nın trajik bir örneğidir.
Şimdi birileri ekranlarını kapatıp yeni bir hayatına geçecek. Ama Nihal’in hayatı orada, dijital kalabalığın ortasında bitti. Sosyal medya, bir kadının göz göre göre yok oluşuna tanık oldu. Ve hiçbir filtre, o ölümün çirkinliğini örtemedi.
Bu yazıyı okuyan herkese sesleniyorum: Lütfen susmayın. Lütfen gülümseyen bir fotoğrafın ardında ne saklandığını sormaktan çekinmeyin. Genç kadınların bedenlerini yorumlamayı, kıyaslamayı, tartmayı bırakın. Herkes kendi bedeninde özgür olmalı. Çünkü gerçek güzellik, yaşarken var olabilmektir. Ve bazen bir hayat, sadece “sen nasılsın?” sorusunu duymadığı için sona erebilir.
Sosyal medya sessiz olabilir. Ama biz olmayalım. Çünkü Nihal sustu. Biz hâlâ konuşabiliyoruz.
Dilek Duman
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?