Z’den Sorumlu Kuşak

Z’den Sorumlu Kuşak

Z’den Sorumlu Kuşak

Hepimizin içinde elinden şeker alınmış bir çocuk öyküsü vardır. O hikâye bizi oluştursa da çoğu zaman onu görmezden geliriz. Büyüdükçe daha güçlü olmak için o çocuğun kalbini, elini, kolunu kırar; susması için elimizden geleni yaparız.

Çöpçü olsun, hâkim olsun, doktor olsun fark etmez. Hangimiz sokak arasında yürürken önümüze gelen topa vurmayız ki? Yeter ki önümüze gelsin o top, bir refleksle o topa vururuz. Çünkü o an o duygu bizi en derin kuytumuza çeker. “Vay be! İyi bir kaleciydim, iyi oynardım.” Kafamızın içinde devasa bir çocukluk oluşur. Birkaç saniye bile sürmesine izin vermeden o duygudan çıkmak isteriz. O çocuk size hiç çekici gelmez.

Merhametin yerini öfke, nefret, fesatlık duyguları sardığında büyüyoruz. Her saf duygumuz hormonlu bir canavara dönüşüyor aslında.

Şimdiki çocukların eline telefon, tablet verip bir odaya kapatmak gibi, kendi içimizdeki çocukluğumuzu da, yan odamızdaki çocuğumuzun çocukluğunu da öldürüyoruz.

Sonra bir de büyük laflar ediyoruz; “Eski bayramlar olsa, aaah nerede o eski bayramlar!

Şatafatlı taş mezarlıklarımızdan çıkıp yan komşumuzu bile tanımıyorken hiç kendimizi sorguluyor muyuz? Bu yeni nesil (Z kuşağı) mı bizim katilimiz? Hiç sanmıyorum.

Aynı evin içinde birbirine hasret insanlarız artık. Ne yazık ki biz istemedikçe, biz teşvik etmedikçe o bayramlar gelmeyecek. Biz kendi çocukluğumuza özlem duyarken, kendi çocuğumuzun hikâyesine “Yazık” diyebileceğiz.

“Şimdiki çocuklara üzülüyorum ya!”
“Biz yine bir şeyler yaşadık da…”
“Bu dünyaya çocuk getirilmez!”

Devamını getirebileceğinizden şüphem yok ama şüphe duymak isterim.

Ama şu soruyu sormadan geçemiyorum: O çocuğun gözyaşlarının hakkını nasıl ödeyeceksin?

Bilindik bir şikâyet; hemen hemen her otobüs yolculuğunda denk geliyoruz. “Şimdiki gençler saygısız, yaşlıya yer vermiyorlar!” Biz onlara hayatımızda ne kadar yer verdik? Bırak hayatı, aynı odada ne kadar vakit geçirdik? Bir başkasını yargılamak her zaman daha kolaydır.

Unutun gitsin! Tüm bu şikâyetlere rağmen, şimdikilerin tepkisizliği takdire şayan bir cevap.

Ne bekliyorsunuz ki? Cevabı “Çocuktuk, büyüdük” mü? Yoksa “Yetişkindi̇m, yetiştiremedi̇m” mi olur? Geç kaldığımız hayatlardan biz sorumluyuz.

Lewis Mumford’un dediği gibi: “Önce tabaklarımız ayrıldı, sonra odalarımız ve sonra her şey.”

Yazar: Merve ARSLAN

Genel Yayın Yönetmeni : Elif Ünal Yıldız

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Merve Arslan

Merve Arslan, 1991 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiştir. Evli ve bir çocuk annesidir. Eğitimini Hitit Üniversitesi Kimya bölümünde tamamlamıştır. Küçük yaşlardan itibaren yazar olma hayalini taşıyan Merve Arslan, bu tutkusunu bir süre ertelemiştir. Ancak, oğlunun eğitim hayatının başladığı 2022 yılında yeniden yazmaya başlamıştır. İlk kitabı Titreyen Kalp ile edebiyat dünyasına adım atan yazar, yeni eserleri üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Yazar, Titreyen Kalp kitabı hakkında şunları ifade etmektedir: “Ayna gibi bir kitap, her cümlesinde insan kendisiyle yüzleşiyor. Özümüz her zaman saf duyguları taşır.” Bu kitapla herkesin çocukluğunu hatırlayıp kaybettiği duyguları yeniden bulmasını hedefledim.