6 Şubat Depremi

6 Şubat Depremi

6 Şubat Maraş Depreminin Birinci Yıldönümü vesilesi ile…

Sevgili okurlar bugünkü yazımda sizlerle 6 Şubat Maraş depremleri üzerinde sohbet etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi geçen yıl 6 Şubatta Maraş merkezli büyük bir deprem oldu. Depremde on binlerce can enkazlar altında kalarak yaşamını yitirdi. Binlerce kayıptan söz ediliyor. Resmi açıklamaya bakılırsa 53 bin canı yitirdiğimiz açıklanmış durumda.
11 ilde on binlerce konut ve iş yeri yıkılıp enkaza dönüştü ve hâlâ yaralar sarılabilmiş değil.
Can kaybının yanında (maddi kayıptan söz etmenin pek anlamı olmamakla beraber) maddi kaybın hesabı bilinmiyor bile.
Depremde yaşamını yitirenleri saygıyla anarken tüm toplumumuza tekrar başsağlığı diliyoruz.
Sevgili okurlar insanlık tarihine baktığımız zaman türümüzün tüm tarihsel süreç boyunca başta depremler-doğal felaketler olmak üzere, kuraklıklara bağlı gelişen kıtlıklar, savaşlar ve salgın hastalıklar ile boğuşa boğuşa bu günlere geldiğini görüyoruz.
Depremler
Kıtlıklar
Salgın hastalıklar
Savaşlar.
Evet bu dört olgu insan türünün tüm tarih boyunca yaşadığı, büyük kitlesel ölümler ve yıkımlara uğrayarak bu güne geldiğini anlatan olgulardır.
Ancak bir canlı form olan insan diğer canlı türlerinden bilişsel beceriler geliştirebilmiş olması sayesinde ayrışmaya başlamış ve gittikçe diğer akraba ( Hominit türlerden- Primatlardan) türlerinden farklılaşarak insanlaşma yoluna girmiştir.
Bu insanlaşma süreci devam etmektedir.
İnsanlaşmanın temelinde bilgi-tecrübe ve veri birikimi vardır.
Genel olarak günümüzde türümüz kıtlıkların üstesinden gelmiş bulunuyor. Aynı şekilde salgın hastalıklar tarihte hiç olmadık kadar az can kaybı ile sonuçlanmakta ve bilim her yeni salgının üstesinden ( son Covit 19 salgınında görüldüğü üzere) kısa sürede gelerek eskiden olduğu gibi büyük kitlesel ölümlere dönüşmeden salgınları sınırlamakta ve sonlandırmaktadır.
Ha keza savaşlar da eski büyüklükte ve yıkıcılıkta olmaktan çıkmıştır. İkinci dünya savaşından bu yana ( son 80 yıldır) insan formunun ulaştığı insanlaşma düzeyine bağlı olarak geliştirilen uluslar arası kurum ve yasalar sayesinde savaşlar da sınırlandırılmıştır.
Kıtlıkları, salgın hastalıkları, savaşları sınırlayan ve kontrole alan insanlık depremler (doğal felaketler) karşısında aciz ve çaresiz midir?
Hayır.
Bilimler sayesinde doğal felaketlerin nerede ve ne çapta olabileceği üç aşağı beş yukarı önceden tahmin edilebilmekte ve bilim çevrelerince ortaya konulmaktadır.
Bilimi esas alanlar doğal felaketleri de kontrol altına almayı ve çok az hasar ile onları karşılayıp atlatmayı başarmaktadırlar. Bunun açık ve kesin örneği ve ispatı Japonya’da hepimizin canlı yayınlarla görüp izlediğimiz depremlerin ölüm ve yıkıma yol açmaması gerçeğidir.
“Neden Japonya’da depremlerde yıkım olmuyor da bizde deprem olduğunda böyle bir kıyamet kopuyor?” sorusu yakıcı bir sorudur. Ve cevabı açık ve belirgindir.
Bilimi esas alanlar depreme dayanıklı konutlar yaparak bunun tedbirini alıyorlar. Depremde yıkımlar yaşayanlar ise depreme dayanıksız, derme çatma konutlar inşa etikleri için bu büyük acıları yaşıyorlar.
Hepsi bu.
Fizik, jeoloji, jeofizik, matematik sadece Japonların bildiği bilimler midir?
Tabii ki hayır.
Artık günümüzde bilginin hızlı dolaşımı vardır. Bir buluş ve icat ya da bilimsel bulgu ve gelişme anında tüm insanlığın ortak değeri olarak kullanıma girmektedir.
Peki Japonların alabildiği tedbirleri biz ya da dünyanın başka bir kısım ülkelerindeki yönetimler neden almazlar?
Bu çok mu zor ya da imkansız bir şey midir?
Elbette ki imkansız değildir.
Bunu yapabilmek için iki şeye ihtiyaç vardır.
Birincisi bilimlere – bilgiye inanmak. Kadere bağlamamak.
İkincisi depremlerde yıkımlara son verme kararlılığını göstermek. Yani bu yolu esas almak ve tercihi bu yönde kullanmak.
Japonların başardığını ki bilimi esas alarak başarıyorlar, biz de dünyada her devlet de başarabilir. Yeter ki niyet ve çabasını bu yönde geliştirsin.
Demek ki bilimsel düşünen ve programlar yapan yönetimler olursa insanlık depremlerdeki yıkımların da üstesinden gelebilir ( ve gelecektir de)
Salgın hastalıkları, kuraklığa bağlı kıtlıkları-açlıktan ölümleri sınırlayan neredeyse sonlandıran, savaşları azaltmayı ve sınırlamayı başaran insan formu bilimsel devrimler çağını yaşadığımız son beş yüz yıllık bilgi ve düşün zenginliği ve dönüşümüne bağlı olarak depremlerin ve doğal felaketlerin de yıkımını sınırlayabilir ve sıfırlayabilir.
Yeter ki bilimi ve bilgiyi tek kılavuz edinen insanlar toplumların yönetiminde olsun.
Doğal felaketler de tüm diğer tarihsel toplumsal olgular gibi bir kader değildir. Bilimler sayesinde her soruna karşı insanı yaşatan tedbirler alınabilir.
Başka yazılarda buluşmak dileğiyle.
Doğan Karaağaç
6 Şubat 2024

Editör: Nigar KAYA

Baş Editör: Dr. Sibel ÇELİKEL

Yorumlar (2)

  1. Carol Powers
    • 6/02/2024

    I will immediately grasp your rss feed as I can’t find your e-mail subscription link or newsletter service. Do you have any? Kindly allow me understand so that I may just subscribe. Thanks.

  2. Hocam gerçekleri anlatmak önemlidir Hepimizin tekrar bası sağolsun Rabbim sevdiklerini kaybedenlere sabır versin artık biz de Japonya gibi sadece sallanalım, yıkım yaşamayalım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Doğan KARAAĞAÇ

1963 yılında Diyarbakır'a bağlı Çermik İlçesinin Ekrek (Köksal) köyünde çiftçi bir ailenin onuncu çocuğu olarak yaşama gözlerini açtı. İlk ve ortaokulu Çermik'te, sağlık kolejini Van'da okudu. Toplumcu- gerçekçi çizgide yazan yazarın; O Dağ Yürekli (2011 yılında) Sewat (2012 yılında) adlı şiir kitapları yayınlandı. Cendere adlı ilk romanı Ağustos 2020'de Cendere 2 adlı romanı 2021'de Alan yayıncılıktan çıktı. Cendere 3 adlı roman yazımını sürdüren yazarın Nisan 2023'te sağlıklı topluma giden yolu ve yeni bir yaşam modelinin önerisini ve insan doğasına dair yeni tezlerini de içeren İNSAN DOĞASI VE BÜYÜK ÜTOPYA adlı kitabı Alan yayıncılık tarafından yayınlandı. İNSAN DOĞASI VE KAOSTAN ÇIKIŞ adlı yeni bir çalışmayı sürdüren yazar, DİLSİZ DÜNYA adlı bu çalışması ile insanlık ailesinde doğru bir hayvan sevgisini yaratmayı amaçlamış ve doğru yaklaşımı tanımlamaya çalışmıştır. Türkiye PEN üyesi olan yazar iki çocuk babasıdır.