Yunusça Aşk
- Yazar: İsmet Serhat KAHYA
- 26 Mayıs 2024
- 96 kez okundu
Yunusça Aşk
Aşk ,bilmeyenlerin konuştuğu bilenlerin sustuğu şeyin adı .Bu adamın buraya çıkıp Aşkı anlatıyor oluşu Aşkı , bildiği için değil ,bilmediği içindir. Derler ki ; bilen söylemez , söyleyen bilmez. Öyle ki , koca Mevlana’ya sormuşlar :”Aşk nedir” ? diye “Ben ol ki ,bilesin” demiş.
Aşk denen gizemli okyanusun sularında ilerleyeme çalışacağız . Aşkı haritası çizilmemiş bir okyanusa benzetebiliriz çünkü aşkın ucu bucağı derinliği, dalgası , fırtınası ,suküneti ve de yönü.. kişiden kişiye değişen özellikler gösteriyor. Hatta o okyanusta yüzdüğünü varsayıp ,yeniden suya dalanların yine öngöremedikleri ve bilemedikleri yerlere sürüklendiği bilinir.
Lakin , Sonsuz bir denizdir ve bu deryada attığın her kulaç sevgiliye uzanan yoldur. Ateşten bir denizdir o . Gerçek aşıklar mumdan gemilerle geçer o denizi. Şair, “birden bire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine , ansızın “ diyor ya ; işte birden bire kapı açılıyor ,ansızın başlıyor ve de sonra neler oluyor ?
Aşk… Aşk en azından başlangıçta, –sevgiliye- layık olma çabasıdır. Bu çaba aşkı felsefenin “ünite komşusu” yapar. Zira insanın bir şeye “layık olma” muhasebesi, varlığın, varoluşun sorgulanmasıdır. “Ben kimim –ki-” dedirtir, bazen aşk. Bir varoluş, varolma hesaplaşmasını taşır satır/gönül arasında. Ve ,bilinçli ya da bilinçsiz, bilgi arayışı yaratır insanda ; ki “bu bilgiyi arayarak bulamazsın , ne var ki bulanlar yalnızca aramış olanlardır”(Beyazıt-Bestami).Bu değer, denklik arayışı, tek odaklı yanıt arayışı, hayatın her kesitinde, her anında o aşkı karşısına çıkartır. Şemsi
Tebriz-i gibi ” sen ol da ,ister Yar ol , ister yara ./ Lutfun da başım üstüne ,kahrın da.. “dedirtir yada Nazım Hikmet gibi “Ne güzel hatırlamak seni / ölüm ve zafer haberleri içinden ,/yazmak sana dair , hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek “yazdırır.
Aşk, varlıkları birbirine bağlar, varoluşlarına anlam katar ve onların gerçek amaçları konusunda bize bilgi verir. Çünkü, anlamlı olanı arayan insan zihni, ancak bu sayede belirsizlikten kurtulabilir. İnsana
sunulmuş engin anlam ve hakikat kaynağı olan “Aşk”, hakikat duygusuna en yaklaştığımız hal olan , sadece kendi hakikatimizi ötekine yansıtmak değil, ötekinin hakikatini de keşfetmektir. “Aşk” yeni bir dünya kurabilme olanağıdır, hem de “dolu dolu yaşamanın” anlamlarıyla örülmüş bir dünya. Ve en kuvvetli duygusu ise aşktır insanın anına anlam katan.
Bir başka insanı, kişiliğinin en derindeki çekirdeğinden kavramaktır.Çıkarsızca ve karşılıksızca değer biçmektir karşındaki insana. O yüzden düşmemiş mi mürekkebinden şu sözler :
“Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban”..
Erişilmeye çalışılan güzelliğin, iyiliğin, hakikatin olmadığı bir yaşantı, aşk olamaz. Bu yüksek değeri yaşamış olmaklığın katkısıyla çıkılır aşk yolculuğuna. Orada güzel tenlere, güzel canlara (ruhlara) varılır.
Tenle, canla yoğrulmuş, düşüncenin, duyguların, umutların, sevinçlerin, acıların paylaşılıp yaşandığı, güzele, iyiye, doğruya, barışa, dostluğa, dürüstlüğe doğru birlikte yürümektir aşk. Aşk, Insana yetkin olanın, iyinin ardına düşmenin yolunu gösterir.Aşkta yoksunluklar, çaresizlikler, yarı
bilgisizliklerle, zenginleştirici, geliştirici, şifa verici deneyimler iç içedir. Aşk, bir anlamıyla, arada olabilenin yaşayabildiği, doğruyu, ölümsüzlüğü, hakikati arama yolculuğudur , bir manada da insanın ruhunun bir tekamülüdür, yükselişidir. “İkiden Bir’e ulaşmak” , bizdeki sonsuzun, sonsuz olanın farkına varmaktır. Gönül denilen o frekansı kavrayabilmesidir.
2-Yunus Emre’ de Aşk
Savaşların, adaletsizliklerin, hürriyetsizliklerin ve sevgisizliklerin egemen olduğu çağımızda insanoğlu yine “Düşmanımız kindir bizim” ,“Gelin tanış olalım /İşin kolay kılalım /Sevelim ,sevilelim /Dünya kimseye kalmaz” diyen sesi özlüyor. Bu, Yunus’un sesidir.
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakan , Yaratılanı severim , Yaradan ötürü “ diyen bir ermişin sesidir. Yunus Emre ‘de Tanrı sevgisi / aşkı mistik bir inanç değildir. Dost deyince sevilen varlık , gönülde kurulan Tanrı –İnsan –Evren birliği ‘dir.
Çünkü gönül Tanrının evidir. Bu yüzden Yunus , “Gönül çalabın tahtı/ Çalap gönüle baktı /İki cihan bedbahttı / Kim gönül yıkar ise” dizeleriyle ,gönül yıkmanın, Kabe’yi yıkmaktan daha günah olduğunu belirtir. Zira Hakk’ı sevmek yaratılmışları sevmekten geçiyordu. Allah ‘ın zarfa değil , öze baktığını bilen Yunus yine şöyle devam ediyor :”Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil. Gönlünü derviş eyliyen ,hırkaya muhtaç değil “.Ona göre sevgi , hayatın ruhudur .Bu yüzden sevgi şemsiyesi altına bütün varlıklar girdi.
En başta da insan…Zira, asıl sevgiye muhtaç olan oydu. Öte yandan sevgi, onda kuru bir teori olmadı. Bu anlayışı bir inanç hâline getirip yaşayarak günlük hayatının bir gerçeğine dönüştürdü. Yunus, mısralarıyla bu çağın da bir aşk hocasıdır. Muhabbet rehberidir. Sevgi elçisidir. Hem Hakk’a hem de doğruluğa, iyiliğe ve güzelliğe, bu değerlerin hâkim olduğu bir dünyaya ulaşmak konusunda yol gösteren bir uyarıcıdır. Yunus’a göre aşk, tanımlanan değil, tanımlayandır, anlam değil, anlamlandırandır.
Aşk, asıl ve öz olması nedeniyle varlık ve duygu planında var olan her şeye “şey” olma anlamını kazandırmaktadır.
İşte kendisi anlamlanan değil, anlamlandıran olması nedeniyle, Yunus’a göre gerçekte aşkı tarife ve tanıma sığdırmak imkânsızdır; o yüzden de Aşk ‘ı, her şey olarak ifade eder. Her şeyden önce Tanrı aşktır, varoluş aşktır. Yer, gök, arş, aşktır. Dağları zerre zerre eriten, denizleri umman eden, kaynatan, coşturan aşktır. Göklerin dönmesine sebep olan aşktır. İman, küfür, isyan aşktır. Aşk yüz bin İsa ile Musa’yı sergerdan gezdirir. İbrahim’e Nemrud’un ateşini gülistan eyleyen de aşktır.
Kısaca tarifi olmayan aşk, her şeyin özüdür ve her şey aşkın eseridir. Bir başka deyişle, seven ve sevilen, öven ve övülen, aşık ile aşık olunanın bir ve aynı olduğunu dile getirmektedir .
Yunus ‘da aşk, öyle bir aşk ki ;benliği unutup gerçeği aramaktır. Yunus ‘da Aşk , bilmektir ,kalpde gizli bulunan ezeli ve ebedi özü,doğrudan perdesiz görmektir ; bu yüzden , “Aşk “kelimesine yerine çoğunlukla “Işık” ,görme anlamını da içeren “Işk” sözcüğünü kullanır. fakat benlikle sevdikçe bu Aşk bilinmez. Aşk , pervaneler gibi; o ışığın aşkıyla dalıp , ateşte yanıp dirilip ,tekrar tekrar yanmaktır. Bu
bakımdan Aşk, kişinin ruhi tekamülünü yanarak sağlaması için bir yolculuğun başlangıcıdır. Ne zaman tanır ,ne mekan . Teslimiyetle ait olmaktır. Ait olduğunu bildiğin bir ruhun, ve hatta daha büyük bir gücün bir parçasının o en güzel suretine, damla damla akmaktır . O Aşk ki ; “Dağa düşer kül eyler /gönüllere yol eyler /Sultanları kul eyler / Hikmetli nesnedir aşk .”
“Beni bende demen ,bende değilim / Bir ben vardır bende , benden içeri“ Dizeleriyle de adeta bir “ben ” ‘de tüm kişi zamirlerini anlatmıştır . (altı tane ben sözcüğü var) .
Eylemi çoğu zaman sevgi olan Yunus , her bir ben’de diğer ben’i dikkate sunmuş ve de eylemini onun için de gerçekleştirdiğini söylemiştir. Ben severim ,seni de ,onu da ; bizi de ,sizi de ,onları da ; beni de .. Her ne yaparsam yapayım , ayıramam beni diğer benlerden . Ben ,bendini aştı mı böyle olur ;ne yaparsa yapsın benden çıkar tüm benleri, beldeleri dolaşır. İşte , Yunus için varoluş gerçeği budur ;ben varsa ya da olacaksa ; sen de ,o da ,biz de siz de ,onlar da olacaktır. Yoksa “ ben “ sendeler, ya da kaybeder onurunu. Çünkü onur , ilk bende değildir ,diğer benleri kucaklayışındadır ; tıpkı bizim olduğu kadar tüm insanlık için ülkü mabedi dilediğimiz gibi.Görünen o ki , Yunus , bende çoğullaştırmış ; ama bende de bütünleştirmesini bilmiştir.
Yakınçağ ise tam tersine bende tek tipleştirmiş; ama bende de ayrıştırmıştır. Bu yüzden olsa gerek yakınçağın Yunusu olmamıştır, ne garip akılcılığın da manifestosu bu çağda yazılmıştır.
Yunus , usuyla arınırken , yakınçağda da us yolunda kirlenmiştir insanlık; bu yolda başlamıştır senlik, benlik davası . Yaralıyım , yaralısın ,yaralı ;yaralıyız ,yaralısınız ,yaralılar , yakınçağın arındıran değil , tam tersine kirlendiren usuyla ! Dünyadaki tüm kitaplar , tüm hesaplar, akıl oyunları ,sayfalarca laflar aşkın yerini tutmaz. Kitaplardaki bilgi zihne yazılır ve ölüdür, bilgelerdeki bilgi (irfan) kalbe yazılır ve diridir. Kitapta sevgi yoktur ki alalım, kişi, bilgelerin sevgi ve şefkat ışığıyla gelişir.
Nitekim , okuyarak öğrenmeli ama severek anlamalı ,yani Yunus Emre dediği gibi “İlim ilim bilmektir / İlim kendini bilmektir /Sen kendin bilmezsen /Ya nice okumaktır .” demiş ve şu şekilde devam etmiştir: “Okudum bildim deme / Çok taat kıldım deme /Eğer Hak(Hakikat) bilmez isen /Abes yere gelmektir “ Akıl , aşkın neresinde ?
Mevlana ‘nın “ Aşka uçmazsan kanat neye yarar?” sözüyle , bahşedilen aklın ancak Aşk’ a varma gayesi olduğunu ,aksi durumda aklın bir işlevi olmadığını dile getirirken , Yunus bunu bir adım öteye taşıyarak “Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar!” diyerek ,bütün gayesinin Aşk ‘ a varmak olduğunu , gerisinin bir anlamı olmadığını belirtir ; çünkü , son tahlilde bir vecd halidir, bu hal ile dile geldiğinde akıl karıncalanır, ritim yükselir ve gökyüzü hemen kanımıza karışır. Coşku ve heyecan, bitimsiz ve konsantre bir alana doğru hapsolur.
İşte aşık hep tam burada kaybolur. Leyla faslını tercüme etmek için ideal bir adrestir bu nokta. Yunus’a göre akıl, Allah’ın bahşettiği, irade gücü, kendini kontrol etme ve kendini tanıma yetisidir.
Akıl beden kalesinin imparatoru iken, kalp; akıl ve beden arasındaki bir hazine gibidir. Bu hazine, aşkın gücü ile açılır. Akıl, ruhun eylemleri üzerinde tam kontrol sahibi olabilir. Kalb ki ilgi ve hikmetin merkezi olması dolayısıyla “Tanrı’nın tahtı” olarak tarif eder , akıl kendisine eşlik ettiği zaman imparatorluk makamını elde eder. Sevginin rüzgarıyla dağıldığında akıl, tüm ruhi ve muhakeme yetisiyle birliğin okyanusunda kaybolur ve yeni ufuklara yönelmiş bir gezgin haline dönüşür.
Yunus’a göre akıl, ilahi tezahür ve gizemleri kuşatmada şaşkın ve acizdir. Akıl, ruha; sadece kalbin kaidelerine itaat ettiği sürece erişebilir. Aslına bakılırsa birliğin /hakikatin esrarının bilincindeki bilge kişi, dünya menfaatlerine kıymet vermez ve kendini ihmalkarlık parmaklıklarının ardına hapsetmez. Böylece o maddi dünyanın ötesine nüfuz etmiş bir bilge kişiliğe bürünür. Yunus Emre’ye göre muhakeme ve aşk birbirinden ayrı ve bağımsız gerçeklikler değildir. Aksine onlar birbirine geçmiş haldedirler ve birbirlerini kontrol ederler.
Aşk tarafından yönlendirilmeyen akıl, yanlış yola sapar ve böylece ruh tarafından bozulur. Bunun yanında akıl yoksunu aşk da her zaman basiretsiz bir şekilde deliliğin kıyısında olmaya mahkumdur. Tüm bu tehlikelerden aşkı muhafaza eden şeyse aklın, itidalli oluşudur.
Sonuç olarak Yunus Emre bu iki uç noktada orta yolu benimsemeyi önerir. Yunus ‘ u yine kendi mısralarıyla özetleyelim:” Ete kemiğe büründüm , Yunus diye göründüm” K:.lerim , Aşkı, yaşamı, insanı, Tanrı’yı, evreni, varlığı konuşmadan zaten aşkı konuşamazdık ; fakat
Aşkı anlatmaya, anlamaya yetmez düşüncelerin gölgesinde tanımlanmış aşk.Buraya kadar haddimi aşarak , yaşamlar boyu devam eden bir arayışın, insanın çıktığı ana kaynağa yani Tanrıya geri dönme çabalarından biri olan “Aşk” hakkında ; kah söylenilenlerden , kah duyduklarımdan kah da gördüğüm âşıkların hallerinden kendime göre; biryandan da Yunus ‘un “Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme /Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir” ikazıyla,irdelenmesinden ibarettir.
Lakin, idealize edilmiş bir aşkı bahsediyorum. En kemal noktadaki aşkı bahsediyorum. Yoksa bunun cüzine de razıyım. Kapının eşiğine de razıyım. İçerdeki has oda bahsettiğim mevzu odur.
Gerçek âşık olan demiş ki:“miskin Yunus söyler sözün / yaş doldurmuş iki gözün / bizi bilmeyen ne bilsin/ bilenlere selam olsun.”
Allah’tan dilerim ki ; Aşıkların engin dünyası ve o muhteşem aşkı tüm insanlığın gönlüne doğsun ve o aşk yürekleri ve yolları aydınlatsın .
Aşk ola…
Editör: Murat ÇATAL
Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir Önceki Yazımı Okudunuz mu?
ATAMI DÜŞÜNÜYORUM GÖZLERİM KAPALI