ÖLÜMSÜZLÜK

ÖLÜMSÜZLÜK

Ölümsüzlük, insanların yüzyıllardır üstünde durduğu, kafa yorduğu bir olgu…

Tanrıların ölümsüzlüğüne özenilmiş, en yüksek tepelerde tapınaklar kurulmuş, adaklar sunulmuş, kanlar akıtılmış, en büyük topraklara sahip olununca Tanrı gibi olunacağı düşünülmüş, yetinilmemiş uzun yaşadıklarını düşündükleri hayvanların kanları, beyinleri, hatta cinsel organları çiğ çiğ yenmiş, bakılmış, çare değil kutsal topraklarda ilk defa gördükleri bitkilere anlam yüklenmiş, o bitkilerin uğruna cinayetler işlenmiş, bilinmedik topraklarda yıllarca dolaşılmış, çare diye düşündükleri madenleri krallar taç yapmış, odalarında taşımış…

Milyonlarca yıl geçmesine rağmen insan ölümsüzlük için sınır tanımamış. Bilimin gelişmesiyle Alaska Ağaç kurbağası gibi hayvanların kriyojenik yetenekleri izlenmiş. Yüzyıllar sonra tekrar hayata dönmek için kendilerini dondurmuşlar. Vitrifikasyon teknolojisi ile kendilerini cam benzeri bir duruma sokup bedenlerini koruyup ölümün çaresi bulununca, yeniden hayata dönmek için anlaşmalar imzalamışlar. Her iki durumda da yaşanılan hayat ortalama insan ömrü (Tahmini 80/85 yıl) olduğu düşünülünce, gelecekte bu insanları nasıl bir son bekliyor bilinmiyor.

Günümüzde organ nakli mümkün, bunun için bir insanın ölmeden önce organlarını bağışlaması gerekiyor. Burada da Amerikan endüstrisinde bir kara pazar çıkıyor ki savaş, deprem yaşayan fakir ülke endüstrilerinde kaybolan ve bir daha ne olduğu ile ilgili hiçbir bilgi bulunmayan yüzbinlerce insan olduğu biliniyor. CIA 2008 açıklanan dosyasına göre ABD’li iş adamı David Rockefeller 101 yaşında ölmeden önce (2017) 6 kalp nakli, 3 böbrek nakli, 2 ciğer nakli geçirmiş olup ve bağışçıları ile ilgili resmi evraklarda bir sürü soru işareti bulunuyor. Rockefeller ailesinin kökeni İngiliz Baron Rothschild’in tüm dünyada bankası bulunduğu düşünülürse, bu insanların ölümsüzlük için harcayamayacağı para yok gibi görünüyor.

Doku Bankası denilen bir gerçek var artık hayatımızda, organ ya da uzuv kaybı yaşayan insanlar için ölen insanlardan oluşturulan kemik, damar, tendon ve kornea depoları… Bu depoların başını yine nedense A.B.D., İngiltere, Hollanda, İsrail ve Bulgaristan çekiyor. Türkiye de İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Mikrobiyoloji Bölümü askerlerimiz ve kaza geçiren insanlar için oluşturulacak bir Doku Bankası projesini hayata geçirmeye çalışıyor.

Dünyada fizikçilerin uğraştığı bir ölümsüzlük çalışması var ki bunun adı: Hızlı Olmak. Aslında Albert Einstein’in izafiyet teorisine dayanan bu durumda çok hızlı olmayı başarırsak zamanı yavaşlatabiliriz. Zamanı yavaşlatabilirsek daha uzun yaşayabiliriz.

Genetik mühendislerine göre ölümsüzlüğünün tek bir yolu var; kök hücre. Kordon kanı, kemik iliği, embriyo ya da fetüsten alınan yağ hücreleri (Adipoz) ile gençleşmek mümkün. Pek çok dünya yıldızının itiraf etmeseler de bu yöntemleri kullandıkları biliniyor. Burada dini bir unsur devreye giriyor; Katoliklere ve Müslümanlara göre embriyo kullanılarak yapılan kök hücre işlemlerinde bir canlıyı öldürdüğünüz için günah işliyorsunuz. Çünkü embriyo yaşamın başladığı yerdir. Dünyada kaybolan yüzbinlerce insanı düşündüğümde bırakın inanç boyutunu, ölümsüzlük uğruna bunun insani, vicdani kısmını düşünen yıldızların olduğunu düşünmüyorum.

Son günlerde nörolog ve psikologların yaptığı bir çalışmada ölümsüzlükten çok bilgi aktarımını amaçlıyor. Şöyle ki sizin doğduğunuzdan itibaren beyninize işlenen tüm görüntüler ve bilgiler çipler halinde sizden sonraki nesle aktarılıyor ve bu böyle devam ediyor. Yüzyıllar boyunca devam eden veri aktarımı ve bilginin insanın beyninde nasıl bir etkisi olacağını, bu insanın organik mi yoksa inorganik mi olacağını, dünyanın ya da kainatın sınırlarının ne olacağını düşünün… Oysa dünyada ölümsüzlüğü başaran bir canlı var; bakteriler. Bence uzayda bile yaşayan mikroskobik canlı Tardigrad (Su ayısı) varken bilim insanlarının ölümsüzlüğe, diğer taraftan sonsuzluğa – ki sonsuzlukta bizi ne bekliyor- çok yakın zamanda ulaşacağını düşünüyorum.

Bana göre ölümsüz insanlar var, hem de normal yaşam sürecinde yaşadığı halde adını daima bileceğimiz ölümsüz insanlar… Bilim insanları, tarihte iz bırakanlar ve yazarlar… Bence kaç yıl yaşadığımızın önemi yok. Önemli olan geleceğe güzel bir dünya bırakmak ve en azından bir yüreğe dokunmak …

Sevgi ile kalın …

Yıldız TEK GAMLI

Kaynakça:

-CIA 2008 açıklanmış dosyaları

-Rockefeller ailesi ve kökenleri, BBC

-Prof.Dr. İbrahim Pirim, Tıbbi Biyolog

-Dr. Gürsel Taner, Kök Hücre Yöntemleri

 

 

Yorumlar (9)

  1. Bekir SEVİK
    • 23/02/2024

    Okurken aklımda olan bir ölümsüzlük yöntemini yazınızın sonunda belirtmişsiniz. Evet, ölümsüzlük sonsuza kadar yaşamak değil, öldükten sonra adınızdan söz ettirebilmektir. Bu durumda biz yazarlar da birer ölümsüz oluyoruz 😇😇😇

  2. Yıldız Gamlı
    • 18/02/2024

    Herkese güzel yorumları için teşekkür ederim

  3. Ozan Kasım KOL
    • 29/01/2024

    Kaleminize yüreğinize sağlık. Çok dikkatli bir şekilde okunması gereken bir yazı..

  4. Deniz
    • 20/01/2024

    Kaybolan çocuklar nereye gidiyor gerçekten...

  5. Hasan SUNGURALP
    • 20/01/2024

    Merhaba. İlgi çekici ve güncelliğini yitirmeyen bir konu... Başarılı yazınızı beğenerek okudum. Kaleminize ve gönlünüze sağlık... Materyalizmin zirve yaptığı çağımızda ölümsüzlüğü sadece maddede aramaları şaşırtmıyor... Harika bir şekilde sonlandırdığınız yazınızı tüm insanların okuması mümkün olsa keşke... Sevgiyle kalın...

    • 20/01/2024

    Beğenerek okudum kaleminiz keskin olsun. Başarılar diliyor teşekkür ediyorum.

  6. Yıldız Gamlı
    • 20/01/2024

    Herkese yürekten teşekkür ederim ❤️

    • 19/01/2024

    Yazınızı beğenerek okudum . Dilerim bizlerde ölümsüz olanlardan oluruz

    • 18/01/2024

    "Sonsuzlukta bizi ne bekliyor?" "Tarihte iz bırakanlar" 👏👏👏👏Kalemin hep var olsun.🧿 Değerli yazarım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.