Kaybolan Tarih mi Kültür mü?

Kaybolan Tarih mi Kültür mü?

Kaybolan Tarih mi Kültür mü?

Bir grup insan düşünün, güzel görünmek, ritüellere katılmak veya herhangi başka bir sebep ile vücutlarını boyuyorlar ve bu boya doğal yolla elde edilen bir boya, yani aşı boyası (ochre- okra)…

Aşı boyası, koyu sarı dünyanın pek çok yerinde doğal olarak bulunan bir çeşit kil mineral bileşiğidir. Bu doğal yolla elde edilen toprak boya, sarıdan koyu kırmızıya kadar değişen renklerde olup suda eriyip yağda çözünebilir. İşte bu boya ile vücutlarını boyayan insanlar aynı zamanda avcı toplayıcı bir geçim yapısına da sahiptirler.

Avcı toplayıcı olarak doğadan elde edebildikleri her şeyi (bush tucker) tüketen bu insanların besin maddeleri içerisinde kertenkele, timsah, yılan ve iri bir memeli hayvan olduğu gibi akasya tohumu,  bunya, kutjera ve değişik üzümsü bitkiler de yer almaktadır. 

Vücutlarını boyayan toplayıcı avcı bir paleolitik insan grubundan bahsedildiği düşünülebilir.  Aslında avladıkları memeli hayvan kanguru ve bu insan grubu da hali hazırda Avustralya Aborjinlerinin % 0.03 lük bölümünü oluşturan doğal yaşayan Aborjinlerdir.

Yani hala aramızda olan bir insan grubudur. Peki  tarihsel olarak bir arşivi olmayan bu insanlar gerçekten “var” oldular ve varlar mı?

Herodotos ile baktığımızda alan yaklaşımı ortaya koyan ve inceleyen bir bilim haline dönüşerek mitolojinin sınırlarını aşan tarih, genel anlamıyla yazının bulunması ile başlayan bir bilim olarak kabul edilir. Bu durumda bulunması yani Sümerler ile başlayan tarih ile yazı kullanmamış olan kültürlerin tarih dışı kaldığı düşünülebilir.

Oysa yazının ortaya çıkmasına kadar geçen ciddi bir süreç de vardır. Bu sürede ticari kayıtları sağlayan kalküla taşları ile başlayan ihtiyaç çözümleri ile gelişen süreç de tarih öncesinde kalmaktadır. Böylece  yazı öncesi olan tüm çabalar, gelişimler ve kültürler tarih dışı ya da tarih öncesinde kalan unsurlar olmaktadır…

Yeniden Aborjinlere dönersek uzun anlaşma metinleri, kralları, kraliçeleri, ritüelleri gibi yazılı tablet yada kaynakları bulunmayan aborjinler de bu durumda tarih dışı mıdır? Hala Avustralya’da yaşamlarını sürdürmekte olan bu halkın eski gelenek ve usuller ile yaşayan bölümü tarih dışı mıdır? 

Bugüne gelişi var eden binlerce yıl tarih öncesi denilerek basitleştirilmekte midir? Ya da son 100 yıldaki gelişmeler ve son 30 yıldaki olağanüstü gelişmeler ile 2 milyon yıl önemsiz bir hal mi almaktadır?

Evet Paleolitik toplumların bir tarihi yoktur. Yani insanlığın 2 milyon yıldan fazla süre tutan bölümünün bir tarihi kaydı yoktur ya da en azından tarih olarak kabul edilemez. Tarih öncesi denilir ve bir çırpıda gruplanır. Bu durumda da:

Aborjinlerin tarihi yoktur…

Eskimoların ve Aleutların tarihi yoktur…

Peki bu tarihi olmayan toplumlar, toplum olarak kabul edilmezler mi? Bu bir bakış açısı mıdır yoksa Batı’nın getirdiği yaklaşım ile kaybolmak zorunda olan kimlikler midir? Bunun bir örneğini de Amerikan Yerlilerinde görmekteyiz. Kıta’da Batı’nın yayılımının başlaması ile birlikte tüketilen yerliler, kaybolan kabilelerin statüleri nedir?

Tarihin metodolojisi, belgeye dayalı olması ve kaydedilir olması kaydedenlerin ve inceleyenlerin yorumları ile değerlendirilmesine karşın ispat gereklilikleri bu toplumların hiçbirinde bulunmamaktadır. Bugün bir SIU (Amerikan Yerli Kabilesi) tarihi değerlendirmesi bulunmasa da Amerikan Yerlileri kitabından bir bölüm Lakhota bir tarih olarak yer alabilmektedir. Buna karşın kronolojik ve endüstriyel bir kayıt/ değerlendirme maalesef önemsenmemektedir.

Bu önemsenmeme içerisinde kaybolan halklar, kültür ve kimlikler sırf tarih kayıtları bulunmadığı için önemsiz midirler?  İnsanlığın varoluşunun %99,9 luk bölümünü oluşturan paleolitik dönemin ilk adımları olmasa insanlığın bugün koşmasının ne kadar mümkün olabileceği de sorulması gereken sorulardandır.

İnsanlığın gelişim dönemlerindeki endüstriler ve bu endüstriler ile anılan kültürlerin kaybolması ömürlerinin sona ermesi anlamına mı gelmektedir?

Şüphesiz insanlık aralıksız gelişim göstermektedir ve bu gelişim içerisinde kültürler katman katman birbirlerinin devamıdır. Bununla birlikte;  bahsi geçen insan topluluklarının ortadan kaybolması, asimile olması, soykırıma uğraması ya da bir sebeple kaybolmaları ile yitirilen pek çok tecrübe vardır.

Her ne kadar yazılı kaynakları olmasa da bu tecrübeler de toplamda bir tarihtir. Hepimizin ataları bu tarihin içerisinde yer alan ve kültürleri yaşayan insanlardır ve bugün bu yazının okunması bile kaybolmuş bir kültür ile bağlantılı gerçekliktir… Ve evet bu durumda kaybolan eski bir kültür değil aynı zamanda bir tarihtir de… 

 

Editör:   Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/insanoglunun-buzullar-arasinda-attigi-adimlar/

 

 

Yorumlar (3)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 28/03/2024

    Kesinlikle haklısınız hocam ama unutulmaması gereken bir şey de vardır ki yazılı olmayan kültürler gelecekte var olmayacaktır

  2. […] https://fisildayankalemler.org/kaybolan-tarih-mi-kultur-mu/ […]

  3. Bekir SEVİK
    • 4/03/2024

    Kaleminize sağlık Hocam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İbrahim Aykut KAYA

1979 yılı doğumlu İbrahim Aykut KAYA, ilkokulu bitirdikten sonra Orta okul ve liseyi Ankara Deneme Lisesi’nde okumuştur. Sonrasında Çankaya Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun olup özel sektörde bir süre çalıştıktan sonra kamuya geçmiş ve kamuda çalışmaya devam etmiştir. Bu süre içerisinde Biyoekonomi Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan ve aynı zamanda Adalet Meslek Yüksek Okulu’nu da bitiren yazar, sonrasında ciddi hobisi olan Arkeoloji alanında derinleşmek amaçlı olarak Ankara Üniversitesi Arkeoloji bölümü Tarih Öncesi Arkeoloji Bölümünde eğitim almaya başlamıştır. İbrahim Aykut KAYA, kamuda ve özel sektörde büyük projelerde çalışmış ve yönetici olarak yer almış olmakla birlikte, akademik olarak da ulusal ve uluslararası yayımlara imza atmıştır. Evli ve iki çocuk babasıdır.