Kavramların Büyüsü ve Kaotik Toplum Gerçegimiz

Kavramların Büyüsü ve Kaotik Toplum Gerçegimiz

Kavramların Büyüsü ve Kaotik Toplum Gerçegimiz

Sevgili okurlar bugünkü yazımda birinci makalemde ele aldığım konuya devam etmek istiyorum.

Birinci makalede türümüzün baştan beri yaşam yolculuğunda hayali gerçeklikler yaratarak yol aldığını izah etmeye çalışmıştım.

Hayalinde bir şeyler kurgulayan ve sonra bu hayali gerçekliklere güçlü ve dogmatik olarak inanan ve bağlanan türümüz onları birer gerçekmiş gibi algılamaya başlar ve onlarla bir yaşam tesisine girer.

Bütün partiler, inançsal ekoller birer hayali gerçekliktir. Millet, halk, ulus vb. kavramlar, bir ulusun bir diğerine göre üstün olduğu inancı vb. birer hayali gerçekliktir. Kadının erkeğe göre zayıf ve güçsüz olduğu iddiası, erkeğin üstün olduğu iddiası birer hayali gerçekliktir. Toplumdaki kastlar ve sınıflar birer hayali gerçekliktir.

Para, altın, şirket, firma, holding, devletler birer hayali gerçekliktir. Yani biz insanlar bunlara inandığımız ve kabullendiğimiz için onlar birer gerçekliğe dönüşebilmiş hayali gerçekliklerdir.

Sevgili okurlar bütün bu saydıklarımız ve daha da onlarca sayabileceğimiz şeyler ve durumlar insanlar inandıkları için var olabilen ve inanma bittiğinde yok olacak olan şeylerdir. Hayali gerçeklikler olması bununla alakalıdır. Bütün bunları yaratan kimdir? Biz insanlar.

Kendi yarattığımız, ad verip savunduğumuz, inanarak yücelttiğimiz bu şey ya da şeyler bilinç evrimimize bağlı olarak anlamsız hale geldiklerinde onlara inanmaktan vaz geçeriz ve o zaman, onlar bir gerçeklik olmaktan çıkarlar.

Bir zamanlar köleci Roma, Rus Çarlığı, Nasyonal Sosyalist Nazi imparatorluğu vb… her biri bir hayali gerçeklikti. Olgusallık kazanmışlardı ama şimdi hiçbiri yok.

Ne oldu bunlara?
Hayaldeki yerleri, yani onlara inanma – güvenme azaldığında göçüp gittiler. Demek ki her biri geçici- dönemsel ve hayalde var ettiğimiz için var olabilen gerçeklikler idi.

Gerçeklik ile hayali gerçekliğin anlaşılması için çok basit bir örnek vermek yararlı olabilir.
Örneğin her bir insan tek tek ele alındığında nesnel bir gerçekliktir. Somuttur ve bu bir olgudur. Ama bir insanın ben toplumun en iyi insanıyım diyerek buna inanıyor olması veya böyle diyen birine toplumun tümünün ya da bir kısmının inanıyor olması hayali bir gerçekliktir.

Aslında türümüz hayali gerçeklikler yaratmada oldukça ustadır ve tüm tarih boyunca yarattığı en köklü ve ünlü hayali eseri de yaratıcılardır. Kral-insan yaratıcılar, canlı cansız, görünen-görünmeyen yaratıcılar en büyük hayali gerçeklikler olarak türümüzün yaşamında en önemli yeri tutarlar.

Türümüz hayali gerçeklikler üretip onlara bağlandıkça esas gerçeklikten uzaklaşır ve esas olana yabancılaşır. Esas gerçeklik nesnel olandır. Ormanlarımız, ovalarımız, dağlarımız, akarsularımız, atmosferimiz…kısacası gezegende olan bütün nesnel formlar ve süreçler birer esas gerçekliktir.

Türümüz esas gerçekliği tahrip ede ede yol alırken, bu yol alışta düşe kalka ilerler.
Şimdi bu izahtan sonra son üç-dört asırda, kapitalizmin gelişmesi sonrası burjuva sınıfının ürettiği eşitlik, kardeşlik, özgürlük, barış gibi kavramların mahiyetine bakalım.

Bunlara demokrasi kavramını da eklemeliyiz.
Bilindiği üzere bu kavramlara emeği ve emekçi sınıfların çıkarlarını temel alan düşünürler tarafından sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya istemine temel oluşturan sınıfsızlık ve sömürüsüzlük kavramları da eklenmiştir.

Bütün bu kavramlar artık birer hayali gerçeklik olarak insanlık tarihinde yer almış bulunuyor.
Sevgili okurlar dikkat edilirse bu son saydığımız kavramlar hepsi hayalimizde düşünce olarak önce var ettiğimiz ve önemli bir nüfusun da artık gerçekte inanmakta olduğu kavramlardır. Önemli bir nüfus bunlara inandığı ve kabullendiği için de artık bunlar gerçeklik kazanmış kavramlar durumundadır.

Ancak gel gör ki bu hayali gerçeklikler, kendi içinde uyumlu ve gerçekleşebilir değildir.
Gerçekleşebilir olmamasının nedeni bu kavramların kötücül olmasından değildir. Aksine bu kavramlar her bakımdan iyicil kavramlardır. Güzel, insancıl ve olması gereken hayallerdir.
Lakin bunlar bizzat bunları üreten biz insanların tabiatı ile uyumlu değildir. Yani insan doğasının kendisi kötücül bir doğadır ve bu iyicil kavramlar ile çatışmalıdır.

Her bir insanın doğası kendini esas alma, kendi çıkarını önceleme, kendini sevme, önce ben şeklinde kodlanmış iken eşitlik istemi nasıl hayata geçirilebilir?

İnsan doğası kendisi için sınırsız özgürlük isterken başkalarının da sınırsız özgürlüğünü isteyemez. Zira herkesin sınırsız özgürlüğünü
istemek kendisi için istenilen özgürlük sınırını daraltma sonucunu mutlak anlamda doğuracak bir istemdir.

Teoride ortaya çıkan eşitlik istemi pratikte esas gerçekliğe çarparak kırılmaktadır. İnsan tabiatındaki biyolojik gerçekleşme ‘kendisinin herkesten önce ve önde’ olması şeklinde ifadesini bulan bir gerçekleşmedir.
İnsan doğası herkesin tam olarak eşit olduğu
kendisinin de herkesle eşitlendiği bir ortamda yaşamdan bir keyif ve haz alamaz.

Zira insan doğası övülmeye, pohpohlanmaya, ruhsal okşanmaya, önde olmaya, farkındalığın objesi ve subjesi olmaya, her şeyin en iyisini kendinde somutlamaya göre tarihsel olarak kodlanmış ben-merkez bir doğadır. Eşitliğe göre düzenlenmiş bir sosyal ortama insan doğası uzun süre tahammül edecek bir form değildir.
Sevgili okurlar, makale uzadığından yeni bir yazıda konuyu ele almaya devam edeceğim.
Buluşmak üzere.

Doğan Karaağaç
1 Nisan 2024

Editör: Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/kavramlarin-buyusu-ve-kaotik-toplum-gercegi/

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Doğan KARAAĞAÇ

1963 yılında Diyarbakır'a bağlı Çermik İlçesinin Ekrek (Köksal) köyünde çiftçi bir ailenin onuncu çocuğu olarak yaşama gözlerini açtı. İlk ve ortaokulu Çermik'te, sağlık kolejini Van'da okudu. Toplumcu- gerçekçi çizgide yazan yazarın; O Dağ Yürekli (2011 yılında) Sewat (2012 yılında) adlı şiir kitapları yayınlandı. Cendere adlı ilk romanı Ağustos 2020'de Cendere 2 adlı romanı 2021'de Alan yayıncılıktan çıktı. Cendere 3 adlı roman yazımını sürdüren yazarın Nisan 2023'te sağlıklı topluma giden yolu ve yeni bir yaşam modelinin önerisini ve insan doğasına dair yeni tezlerini de içeren İNSAN DOĞASI VE BÜYÜK ÜTOPYA adlı kitabı Alan yayıncılık tarafından yayınlandı. İNSAN DOĞASI VE KAOSTAN ÇIKIŞ adlı yeni bir çalışmayı sürdüren yazar, DİLSİZ DÜNYA adlı bu çalışması ile insanlık ailesinde doğru bir hayvan sevgisini yaratmayı amaçlamış ve doğru yaklaşımı tanımlamaya çalışmıştır. Türkiye PEN üyesi olan yazar iki çocuk babasıdır.