Görünürlük Çağında Yok Oluş

Görünürlük Çağında Yok Oluş

Görünürlük Çağında Yok Oluş

 

Fark ettiniz mi hiç, sinema salonlarıyla, tiyatro koltuklarıyla, konser sahneleriyle ve hatta şehir kütüphaneleriyle kurduğumuz o eski bağ artık bir tür geçmiş zaman kipinde anılıyor? Kültürel etkinlikler, sanki kolektif hafızamızda soluk birer anıya dönüşüyor. Özellikle tiyatro ve sinema…

Bir dönem kalabalıkların heyecanla doluştuğu, sahnedeki her sözcüğün ruhta yankı bulduğu o salonlar, şimdi sessizliğin hüküm sürdüğü, tozlanmaya yüz tutmuş boşluklar hâline geliyor. Oysa bir zamanlar orada yaşanırdı gerçek yüzleşmeler; karanlıkta nefeslerin tutulduğu, ışıklarla birlikte duyguların açığa çıktığı anlar…

Peki ne oldu bize? Neden çekildik o sahici dünyalardan? Belki de artık yalnızca biyolojik değil, kültürel bir evrimin tam ortasındayız. Değişim, insanın sadece bedenini değil, zihnini de dönüştürüyor; algılarını, değerlerini, hatta anlam arayışını bile farklı bir eksene kaydırıyor.

Artık ekranlara doğuyoruz; ilk kelimemiz dijital, ilk oyuncağımız dokunmatik. Bilinç dediğimiz şey varsa, o bile filtrelerden geçmiş, parlatılmış, paylaşılmış bir simülasyona hapsolmuş.

İnsan artık zamana karışan değil, zamanın biçimini alan bir varlık olmuş. Düşünmeden sürükleniyor, sorgulamadan tüketiyor. Ne dinliyor ne duruyor; yalnızca geçiyor. Ve geçerken geride bıraktığı şey, belki de kendi anlamının en kıymetli parçalarıdır…

Kalabalığın tam ortasındayız; başlarını telefonlarından kaldırmayan bir insan seliyle çevriliyiz. Gecenin kör vaktinde bile parmaklar ekranlarda gezinirken, uykuyla uyanıklık arasında sosyal medya akışlarında kaybolan hayatlar var.

Herkes kendi küçük perdesinde başrol oyuncusu olmanın derdinde; ama aslında sahneler figüranlarla dolu. Bir mikrofon, bir kamera, bir platform… Ve işte “sanatçı”, “oyuncu”, “influencer”! Unvanlar hazır, içerik ise yerini çoktan taklide, tekrarın estetiğine bırakmış durumda.

Fakat bu dijital curcunanın ardında asıl dehşet verici olan, şiddetin gündelik bir izleme nesnesine dönüşmesi. Artık biri yere düştüğünde uzatılan ilk el bir yardım eli değil, kameranın objektifi oluyor. Seyretmek, müdahale etmekten daha cazip hale gelmiş. Tanıklık, bir zamanların vicdani sorumluluğuyken, şimdi eğlencelik bir meta; duygudan arınmış bir izleme deneyimi. Hatta ölümün bile ekranlarda yer bulduğu bir çağdayız.

Bir can çekişirken, bir diğeri ‘görüntü alıyor’ belki de daha çok izlenmek, daha fazla beğeni almak uğruna.

Sessiz kalmanın neredeyse bir meziyet gibi yüceltildiği bu dönemde, bir çığlık kadar basit bir müdahalenin bile hayat kurtarabileceği unutuluyor. Bunu bilerek susmak ise sadece korkaklık yahut kayıtsızlık değil; köklü bir ahlâk çöküşüdür. Göz göre göre, bile isteye insanlığımızı yitiriyoruz. Ve belki de en çok bunu kayda alıyoruz.

Tüm gününü kameranın karşısında geçirip her adımını sergileyenler, görünür olmayı varlıkla karıştırıyorlar. Oysa o paylaşımlar, çoğu zaman bir boşluğu örtmeye çalışmaktan başka bir anlam taşımaz. Her gün binlerce videoyla ekranlara yansıyan hayatlar, zekânın değil; arzunun, sabırsızlığın ve onay ihtiyacının bir yansımasıdır. Bu, bireysel bir ifade biçimi değil; dikkat ekonomisinin kıskacında şekillenmiş bir davranış kalıbıdır.

Elbette bu değerlendirme, bilgi üreteni, farkındalık aşılayanı dışarıda bırakır. Çünkü onların niyeti başka, yolları başka, derdi bambaşkadır. Onların derdi, kendi farkındalığının farkında bile olmayanları eğitmektir.

Ancak geri kalan büyük kesim için, yalnızca izleyenler dâhil, sarsıcı bir gerçekle yüzleşme zamanı gelmiştir. Çünkü artık mesele sadece üretmek ya da tüketmek değil; değerleri kaybetmek, akıl sağlığını yitirmek ve bunun farkına bile varmamak haline dönüşmüştür.

Kültürel çöküş öyle gürültülü olmaz. Sessizce gelir, bir gölge gibidir. Tiyatro salonunda perde kapanmaz belki ama seyirci yoksa, sahnede oynanan için de anlamsız bir tekrar olur. Konser bitmeden salonun boşaldığı, sanatçının alkış yerine boş koltuklara seslendiği bir çağdayız.

Şimdi kendimize sormamız gerekiyor: Gözümüz nereye çevrilmiş durumda ve hangi sahnede suskunluğu seçiyoruz? Baktığımız şey gerçekten hayat mı, yoksa sadece yansımalar mı?

Antropolog Murat Çatal

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

Uyku, Gaflet ve Dalâlet

https://www.instagram.com/muratcatal95?igsh=ZHU5dXkzeHJucGpr&utm_source=qr

https://www.facebook.com/profile.php?id=100083727057516

Yorumlar (6)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 25/04/2025

    Sevgili hocam 🥰 Yüreğime, çığlığıma, duygularıma tercüman olmuş harika bir yazı... Kaleminize sağlık

  2. Yusuf Dal
    • 14/04/2025

    Kaleminize sağlık hocam toplumun kanayan yarasını gündeme taşımak çok önemlidir

  3. Şahin Güneş
    • 10/04/2025

    Murat bey. Saygıdeğer Hocam. Akıcı ve yol gösterici bir yazı. Bağımlılık yapan cep telefonu ve dizi hayranlığını az kalem e almışsınız. Sizin kaleminiz güçlü. Bu konuda topluma ışık tutarsanız müteşekkir olurum. Biz yıllardır semineri verdik lakin bununla önleniyor sanıyor bazı STK.. Yeşilay cemiyeti uzmanlar ı söylüyor lakin rehberlik servisi öğretmeni olanlar aile eğitime dair projeyi yapmaları gerektiğine inanıyorum.. Ne dersiniz?

  4. Şahin Güneş
    • 10/04/2025

    Murat bey. Saygıdeğer Hocam. Akıcı ve yol gösterici bir yazı. Bağımlılık yapan cep telefonu ve dizi hayranlığını az kalem e almışsınız. Sizin kaleminiz güçlü. Bu konuda topluma ışık tutarsanız müteşekkir olurum. Biz yıllardır semineri verdik lakin bununla önleniyor sanıyor bazı STK.. Yeşilay cemiyeti uzmanlar ı söylüyor lakin rehberlik servisi öğretmeni olanlar aile eğitime dair projeyi yapmaları gerektiğine inanıyorum.. Ne dersiniz?

  5. Sevda Hül
    • 8/04/2025

    Günümüzde gelinen noktayı açık bir şekilde özetlemişsiniz Murat hocam. Lütfen farkındalık yazılarınızın sürekliliğini ihmal etmeyiniz.

  6. Hakan yurt
    • 8/04/2025

    Harika bir yazı olmuş Murat hocam. Kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Murat Çatal

Fisildayankalemler.org online gazetemizin Editörü ve Yazarıdır. Almanya’da yaşamaktadır. Araştırmaları, Antropoloji alanındadır. ‘Tanrıların Gizemi’, ‘Doğru Bilinen Yanlışlar’, ‘Alevi Ritüellerinin Kökeni’ ve ‘Die Ursprünge der Alevitischen Rituale’ adlarında dört antropoloji araştırma kitabı bulunmaktadır. https://1000kitap.com/kitap/tanrilarin-gizemi--355711?hl=tr https://www.sinirsizyayincilik.com/kitaplar/alevi-rituellerinin-kokeni/ https://www.sinirsizyayincilik.com/kitaplar/dogru-bilinen-yanlislar/ https://fisildayankalemler.org/author/muratcatal/