Dünyamızdaki Otoriterleşmeye İlişkin

Dünyamızdaki Otoriterleşmeye İlişkin

Dünyamızdaki Otoriterleşmeye İlişkin

Sevgili okurlar bugünkü yazımda dünyada gelişen – yaygınlaşan otoriterleşme eğilimleri üzerine sohbet etmek istiyorum.

Neredeyse tüm dünyada yapılan seçimlerde otoriter kişiliklerin teveccüh gördüğünü izliyoruz. Mevcut demokrasi deneyimi sakat ve hastalıklı da olsa kör topal ilerlerken son çeyrek asırdır ondan da uzaklaşıldığı apaçık görülmekte ve siyasal arenada baskıcı ve otoriter yönetimlerin iş başına geldiğini- toplumlar tarafından seçildiğini- üzülerek görmekteyiz.

Amerikan örneğini ele almak ve bunun üzerinde bir değerlendirme yapmak yararlı olabilir.
Amerika’da 335 milyon kadar bir nüfus yaşamaktadır. Amerikan toplumu ekonomik ve sosyal bakımdan dünya ortalamasının altında değil üstünde yer almaktadır.

Buna rağmen Amerika’da otoriter kimlik ve kişilikler seçim yarışında ön plana çıkmaktadır.
Adaylardan biri 82 yaşında Joe Biden bir bunak iken diğeri Donald Trump 78 yaşında baskıcı, insan haklarından haz etmeyen, dünyanın en zengin dört yüz insanından biri olan, rüşvetçiliği, hırsızlığı ve dolandırıcılığı mahkemece karara bağlanmış ve bu hususta ceza almış bir kişiliktir.

Normalde insanın aklına şöyle bir soru sormak geliyor: Amerikan toplumu 335 milyon nüfus içinde aklı başında, insancıl, demokrat genç ve dinamik adaylar neden çıkaramıyor da bu iki uygunsuzu yeniden adaylık noktasına taşıyor ?
Can alıcı soru da budur zaten.

Zor bir soru ama yanıtsız bir soru değil.
Bu iki uygunsuz kişiliğin aday gösterilmesi sorusuna genel insan doğası ele alınmadan makul ve isabetli bir yanıt geliştirilemez.

İnsan doğasında yıkıcı, saldırgan güdülerin var olduğunu ve bu güdülerin sosyal şemsiye tarafından belli bir bastırılmışlık içinde kısıtlandığını belirtmeliyiz. Ancak sosyal şemsiyenin bu güdülerimizi kısıt altında tutması onların yok olduğu anlamına gelmez.

Onlar fırsat ve ortam buldukça eğilim ve davranışlarımızda yansırlar ve pratikleşirler.
Toplumların otoriter- kaba, arkaik tipolojilere sempati ile bakmasının altında ve özünde yatan şey, insan doğasında bir güdü olan yıkıcı, saldırgan güdünün- özün ta kendisidir ve dile gelişidir…

Trump ve Biden ‘in seçilmesi insan doğasının kendisini konuşturmasından ve yansımasından başka bir şey değildir. İnsan doğası iyicil bir doğa değildir.

İnsan doğası kötücül niteliklere sahip bir doğadır. Kötücül olması da keyfiyete ya da tercihe bağlı bir durum olmayıp, zorlu yaşam koşullarında yüz binlerce yıl süren avcı-toplayıcı dönem boyunca şekillenen insanın biyogenetik yazılımının doğrudan ve kaçınılmaz bir sonucudur.

İnsan doğası özünde kabadır. Yıkıcı ve saldırgandır. Bencil ve çıkarcıdır. Bu şekilde bir yazılıma sahiptir. Böyle olduğu içindir ki Amerikan seçmeni oy kullanırken ılımlı, yumuşak, ahlaklı, evrensel düşünen, vicdanlı ve merhamet ölçüleri gelişkin, bilgili insanları seçmez – seçemez.

Peki kimi seçer?
Kendi doğasının yansıması olanı seçer. Kaba, saldırgan, otoriter, güçlü görünen vb. kişileri seçer.

Mesela Joe Biden’in katliam yapan İsrail’in arkasında dimdik durma vicdansızlığına bakınız! Buna rağmen seçilme gerçeğini de göz önüne alınız. Durumun insan doğası ile bağı ve bağıntısını daha doğrudan anlamak kolaylaşır.

Biden ve Trump tam da insan doğasının bu kötücül tözüne uygun karakterler olduğu için pek çok aday içinden ön seçimlerde öne çıkarak aday olma noktasına gelmiş bulunuyorlar.

İnsan formu ve deneyimi henüz kabalıktan arınabilmiş bir form değildir. Evrim süreci devam ediyor. İnsanlaşma devam etmekte olan bir süreçtir. Henüz bu aşamada türümüz başlangıç noktasından – köklerinden ( avcı- toplayıcı) fazla kopabilmiş ve fazla uzaklaşabilmiş değildir.

Evrensel insan düzeyinin ( ahlaklı, vicdanlı, empatik ve sevgi yüklü) gelişmesi için türümüzün daha pek çok zamana ihtiyacının olduğu dünyada gerçekleşen pratiklerden anlaşılmaktadır.

Elbette ki türümüz iki bin yıldan beri geliştirdiği bu sakat partili demokrasi deneyimini de aşacak, partilerin olmadığı bir anayasal gerçek demokrasi deneyimini geliştirmeyi başaracaktır.
Bu umutla yeni yazılarda buluşmak üzere.

Doğan Karaağaç
11 Mart 2024

Editör:Nigar KAYA

Baş Editör: Elif ÜNAL YILDIZ 

Diğer Yazılarımı Okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/sanatsal-cabalarin-desteklenmesinin-onemi/

Yorumlar (2)

  1. Harika bir analiz olmuş hocam kaleminize sağlık

  2. Bekir SEVİK
    • 13/03/2024

    Kaleminize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Doğan KARAAĞAÇ

1963 yılında Diyarbakır'a bağlı Çermik İlçesinin Ekrek (Köksal) köyünde çiftçi bir ailenin onuncu çocuğu olarak yaşama gözlerini açtı. İlk ve ortaokulu Çermik'te, sağlık kolejini Van'da okudu. Toplumcu- gerçekçi çizgide yazan yazarın; O Dağ Yürekli (2011 yılında) Sewat (2012 yılında) adlı şiir kitapları yayınlandı. Cendere adlı ilk romanı Ağustos 2020'de Cendere 2 adlı romanı 2021'de Alan yayıncılıktan çıktı. Cendere 3 adlı roman yazımını sürdüren yazarın Nisan 2023'te sağlıklı topluma giden yolu ve yeni bir yaşam modelinin önerisini ve insan doğasına dair yeni tezlerini de içeren İNSAN DOĞASI VE BÜYÜK ÜTOPYA adlı kitabı Alan yayıncılık tarafından yayınlandı. İNSAN DOĞASI VE KAOSTAN ÇIKIŞ adlı yeni bir çalışmayı sürdüren yazar, DİLSİZ DÜNYA adlı bu çalışması ile insanlık ailesinde doğru bir hayvan sevgisini yaratmayı amaçlamış ve doğru yaklaşımı tanımlamaya çalışmıştır. Türkiye PEN üyesi olan yazar iki çocuk babasıdır.