Bir Beklenti: 14 ŞUBAT
- Yazar: Şerif PINAR
- 11 Şubat 2024
- 358 kez okundu
14 ŞUBAT
Sevgiliye dair, sevgiye dair bir kutlama günü. Peki ya daha öncesi? Mesela 13 Şubat? 13’ü, 14’den farklı kılan ne? Ya da 14’ü, 15’ten?
Evet… 14 Şubat 1981. Türkiye’nin ilk sevgililer günü tarihi. Bir nevi başlangıç, milat. O dönemin basını ve vitrinlerini süsleyen birkaç mağaza, sevgililer günü hediyeleri. Ya sonrası? Geleneksel hale gelecek bu kutlamalara yavaş yavaş alışma, alıştırılma. Bir çok hikaye vardır, sevgililer gününe dair. Asıl olan ise derinliktir, mahiyeti. Yani sevgi. Bir güne sıkıştırılmış her şey. Sevgiye, sevgiliye dair tüm beklentilerin tarihi. Oysa her gün o gün gibi yaşansa. Aşkla, sevgiyle dopdolu. O bilinçle ve hisle.
Acabalar ile dolu bir yaşamımız var ve bunlardan biri sadece işte bu. Önce “Acaba sevgilim olacak mı?” ve sonrasında “acaba bana ne alacak?”, “bir yere gidecek miyiz?” gibi gibi beklentiler, istekler. Küçük yaştan empoze edilen meraklar. Bazen hayal kırıklıkları, düşler ve bazen de mutluluklar, sevinçler.
Gerçek sevgi nedir? Fedakârlık mı ister, hediyeler mi? Sadakat mı ister, beklentiler mi? Ve ömür boyunca her yıl o günü beklemek. Sırf o gün yalnız geçirmemek için bulunan aperatif sevgililer, dolaşılan ortamlar, hüzünlü şarkılar. Dedim ya, gerçek sevgi o bir günü gerçekten bekler mi? Yoksa şimdilerin sevgileri gerçekten hep böyle mi? Böyle mi olduruldu ve/veya dönüştürüldü belki bilerek yavaş yavaş.
SAF AŞKLAR, ÂŞIKLAR
Saf aşklar vardı, saf âşıklar. Birbirleri için yaşayanlar, sadece birbirlerine söz verenler. İyi günde, kötü günde. Hastalıkta, sağlıkta. Birbirlerini tanıdıkça birbirleriyle bütünleşenler, birbirlerini yüceltenler. Aslında birbirlerini kabul edenler, kabullenenler. Karşılıksız sevenler, belki de sevmeyi öğrenenler.
Şimdilerin ve milenyum denilen dönemin en büyük sıkıntısıdır bence beklentiler, büyük istekler ve bir şeyleri elde etmek, elde tutmak için gösterilen gayretler, sonuçta maddi çöküşler… Doyumsuzluk ve istekler üzerinden bolca tüketim. O uğraş için çalışmak, para kazanmak, harcamak. Ama bazen tatmin edememek, yetememek, daha da çabalamak, vermek, vermek, vermek…
Ya insanoğlu? Sadece kendisi için, ne kadar uğraş içinde? Karşı tarafı memnun etmeye çabalamak üzerine mi kurulu artık sevgiler?
“O mutluysa ben de mutluyum.” demeler… Peki ya kendini sevmek? Kendinle ilgilenmek? 14 Şubatlara karşı değilim. Beklentilerin tavan yapıp sadece o güne odaklanmasınadır biraz serzenişim. Yoksa hediyeleşmek de güzel, beraber hareket etmek de. Değişikler de, sürprizler de.
14 Şubatlar yaşanırken sevginin saflığı unutulmasın yeter. Bir beklenti içine girilmeden, başkalarının sizin için “acaba eşin/sevgilin ne yapacak?”, “acaba ne alacak?” ya da “senin ki ne yapacak 14 Şubatta?”, “Ne yaptı, ne aldı?” sorularının üstünde durulmadığı, kalplerin kırılmadığı ve asıl olan hediyenin fedakârlık olduğunun unutulmadığı bir sevgililer günü dileğim. Bırakın partneriniz elbet yapacaktır güzel bir şey. Yeter ki huzur olsun, huzurlu olunsun. Yapamazsa bile kırgınlık, kızgınlık, laf, söz, kavga olmasın. Anlayış olsun.
Eskiden olduğu gibi bir çiçek ile mutlu edilen kalpler, yanağa kondurulan bir bûse yetsin yine. Bir sarılma, söylenen sevgi sözcükleri ve alıntı da olsa ufak bir şiirin tebessümü doldursun yürekleri. Elbet daha fazlasını yapabilenlerdenseniz, o başka… Yeter ki, her 14 Şubat yaklaştığında anlayışla bekleyin, sabredin ve partnerinize güvenin. Onun size duyduğu sevgiyi, aşkı hissedin. Çabasını, anlayışını. Bence beklemeyin, şimdiden haykırın kendisine sevginizi. Yaşayın ve yaşatın o ânı, şimdiyi.
Ve koşun 14 Şubat 2024, 2025 ve nicelerine. Size gerçekten değer veren ile birlikteliklere, hoşgörü ve sevgi ile.
Editör: Sonay BİLGİ ARABACI
Hiç bir beklentimin olmadığı gerçeği...