ALEV ALATLI’NIN ARDINDAN SAYGIYLA(1944-2024)

ALEV ALATLI’NIN ARDINDAN SAYGIYLA(1944-2024)

     “… Berlin Duvarı yıkıldığında, kapitalizmin doğasında içkin krizlerden, eşitsizliklerden bunalmış Batının SSCB’nin çöküşünü fırsata dönüştüreceğini, toplumsal refahı ihmal etmeyen yeni bir piyasa ekonomisi modeli geliştireceğini düşünmüştüm. Beklediğim barışın tekâmü (olgunlaşma, olgunluk)-lüydü, ırkçılığın hortlaması değil.  
Yaşam biçimlerine saygılı demokrasilerdi, yeni Gertrude Bell (arkeolog)’ler değil. Oburluğun itibarsızlaştırılmasıydı, Gezegen’i kurutması değil. Nükleer silâhlanmadan artan bilimin iyiliğin hizmetine tahsisiydi, kimyasal silâhların mükemmelleştirilmesi değil.  Merhametti, CIA’nın “geliştirilmiş sorgulama teknikleri” değil.  Bilge siyasetçilerdi, bitirim başkanlar değil.  Öyle olmadı. İyilik ve umut, 21. Yüzyılın hedefleri arasında yer almıyor. 

İş değil, yavrum. Özde sakat ekonomik sistemleri idame ettirmenin yolu şiddet değil. “Gerçek” inkâr edilemiyor. İster “Demokrasi” libas (kıyafet) ı giyindirsinler, ister “Özgürlük”, ister “Hak”, kamusal vicdanla barışık olmayan sistemler dağılmaktan kurtulamıyor.  Dağılmaktan kurtulamıyor ama “Gerçek” in zaferi, hemen her zaman Basra harap olduktan sonra. O noktada Galile Etkisi (Popüler bir yanılgıya ters düşmeye cesaret edenlerin, gerçekleri iletemedikleri gibi kişisel saldırılara maruz kaldıkları, zarar görmeye başladıkları durum) devreye giriyor.
Korkak, “Gerçek” le yüzleşmeyi reddediyor, hırçınlaşıyor. Cahil, “Gerçek” i idrak edemiyor, küçümsüyor. Hain, kendi çıkarının peşinde, “Gerçek” i tahrif ediyor, saptırıyor. “İyi” bir atanmışın vezir edebildiği bir halkı “kötü” bir seçilmişin rezil edebildiği de sır değil. Kadim tarih, monarşi, oligarşi, teokrasi veya demokrasinin bir avuç “iyi” insanın yüzü suyu hürmetine ayakta kaldığını tevhid (kabul etme) ediyor. “Gerçek” dirliğin doğru zamanda, doğru yerde konuşlanmış cömert ve adil insanlarla kaim (bir şeyin ya da birinin yerine geçen, kullanılan) olduğunu bildiriyor. 

Gençliği altmışlı yıllara denk gelmiş bencileyin birisi için sosyalizm, kapitalizmden daha “adil” bir sistemdir. Gel gör, ne Sovyetler ahde vefa (verdiği sözde durma) gösterdi, ne Amerikalılar tövbe etti. Her iki sistemin hakikatlarını bir üst sentezde birleştirebilecek modeller mümkündü, rağbet bulmadı.
Sosyalist sistemi çökertenin kapitalizmin üstünlüğü değil, Partili oligarkların (küçük ayrıcalıklı grup ya da oligarşinin üyesi, destekçisi kişiler) hantal ve acımasız uygulamaları olduğu görmezden gelindi. Gün oldu, devran döndü, bu defa da Avro-Amerikan seçkinleri gemi azıya aldılar. Komünizme karşı “kesin” zafer kazandıklarına iman etmişlerdi, Rus ortaklarını yedeklediler. Toplumcu duyarlılığın son izlerini de temizlemeye giriştiler, el birliği ile. Şimdi artık biri bırakırken diğeri alıyor. Mekke Hilton’un üst katları panoramik, oyunun son perdesi en iyi oralardan seyrediliyor.  

Lâkin ne “modern” sosyoloji, ne siyaset bilimi, ne ilm-i iktisat, ne de tarih müfredatında onur, görev, sorumluluk, cömertlik, zarafet, merhamet, inayet, cesaret, erdem gibi sistemleri yaşatan bireysel hasletlere (kişinin yaradılışından gelen özelliği, huy)  yer veriyor. Olsun. “Gerçek” in ne olup ne olmadığına dair küresel resmi söylemin vesayetinden kurtulmanın başka yolları da var.  Görünüşte bağımsız unsurları birbirlerinin üstünden açıp inceleyebilir, “tüm” hakkında doğruya yakın fikir elde edebiliriz. Biricik gezegenimizi 21. Yüzyılın arsız baronlarına teslim edip, en başa dönmeye, bozkıra iltisaklı (yapışkan) dilsiz ve mütehamil (dayanıklı) otlararücu (geri) etmeye razı değilsek, “bu dünya”ya dair gerçekleri organ nakleder gibi rikkat (incelik)  ve özenle birbirimize nakletmek, geleneksel masumiyetimizin ölümcül dezavantaja dönüşmesini önlemek zorundayız. İşleyebileceğimiz en büyük günah, birbirimize kayıtsız kalmamızdır. 

Bireysel idrak bugünden yarına oluşmuyor. Sistemleştirilmiş malûmatı kılçıklarından ayırmak sabır, “gerçek” e ulaşmak cesaret ve zaman istiyor. Öğrenme alışkanlıklarımızı değiştirmek de kolay değil. Ne var ki, zaman rahat ve huzurlu olma zamanı değil. Biriktirip biriktirip de mezara götürmek iş değil. Tek bir ömrün yetiremediğini tamamlamaya çalışmak, yaşanmışı istifadeye açmak, oyuna yeni girenlerin tecrübe noksanını iyileştirmek gerekiyor.
Buradaki külliye (camilerin medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane gibi eğitim için kullanılan dönemde verilen ismi), bu yolda bir temrin (alıştırma) aslında. Elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi, lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21. Yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti. İsterim ki, Kadir-i mutlak Allah’a duyduğu güvenle nefs’ini emniyete alan, O’ndan başka kimseyle meşgul olmayı nafile sayıp, bu dünyanın da bir “ayet” olduğunu unutan müminlerden olmayın. 

Bu dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın. Önümüzdeki yıllar bir elimiz yağda, bir elimiz balda geçiştiremeyecekmişiz gibi duruyormuş. Olsun. Güneş her gün daha mütekâmil (gelişkin, olgun) bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ilerde olur. Aristarkus (Yunan gökbilimci ve matematikçi), Kopernik’e (Prusya Krallığına bağlı Ermland Derebeyliğinde Katolik piskopos danışmanı, boş zamanlarında matematiki astronomi ve harita bilimi ile meşgul olmuş bilim insanı)  “zıpçıktı (görgüsüz, fırsatçı) astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir.
Ahmet Yesevi (mutasavvuf, şair), Kadızade Mehmet (tasavvufu reddeden bir vaiz) in çok ötesinde.  Siz istihkâmlarınızı (savunma) güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehîm (akıl ve zeka sahibi), müstakîm (düzgün, dengeli, doğru) emîn, mekîn (temkinli, güç sahibi) ve metîn olun. (Sözlük kullanmayı da adet edinin.) 

Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünün çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün.  Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin.  Batmaz. Batarsa, Okyanuslar taşar. Mademki, son temsilcileriyiz Gezegen’in, iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı…”

*”Nasihatname”den. Mayıs, 2019.

 

Ölümünün ardından upuzun laflar etmek istemedim, okuyun istedim, nasıl bir değer olduğunu anlayın istedim, neden böyle insanlara ihtiyacımız olduğunu, neden eğitimin, eğitimcinin önemli olduğunu bilin istedim. Biliyorum çoğunuz yine de okumayacak, bilmeyecek ama eminim dünyanın bir yerinde Alev Alatlı gibi geleceğe inanan, geleceği özenle yetiştirmek isteyen birilerinin dikkatini çekecek. Çok üzgünüm…  “Nasihatname” kitabından aldığım bu paragrafları anlamazsınız diye zorlanacağınız her kelimeyi tek tek çevirdim. Oysa kendisi İngilizce ve Almancayı ileri seviyede, Japonca ve Rusçayı orta seviyede bilen biriydi. Şu an kimsenin sesini çıkarmadığı Filistin konusunda 1985 ve 1986 yıllarında Edward Said’in CoveringIslam (Haberlerin Ağında İslam), TheQuestion of Palestine (Filistin Sorunu) yayınlandı. Bunu duyurmak için yaptığı çalışmalar ile 1986’da Yaser Arafat’tan “Özgürlük Madalyası” ile onurlandırıldı. 2006 yılında Rusya’da Mihail Aleksandroviç Şolohov “100.yıl Edebiyat Ödülü” nü aldı. 2014 yılında edebiyat alanında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” nün sahibiydi. 2012 yılında Bülent Ecevit Üniversitesi, 2017 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi tarafından “Fahri Doktora” ünvanlarını aldı. 2005-2017 yılları arasında Kapadokya Meslek Yüksekokul mütevelli heyet başkanı olarak başladığı göreve, 2017 yılında Kapadokya Üniversitesi kurucusu ve heyet başkanı olarak son anına kadar hizmet etti.

Dolu dolu hayatında sadece Nevşehir kısmında tanıdım kendisini, İzmir’de doğmasına rağmen Nevşehirliyim diyecek kadar kaldığı toprağa bağlı, bu düşünceyi “Aklımıza başımıza alırsak Anadolu kültürü dünyayı kurtarır” diyecek kadar Anadolu insanına güvenen biriydi. Eğer gezdiğiniz bir yerde “Alev Alatlı bilim Merkezi” gördüyseniz, orada bulunan her emek kendisi tarafından karşılanmış, desteklenmiştir. Kitaplarının ismini, kaç adet olduğu bilgilerini vermeyeceğim, eksik olan kitabını ölümünün anısına almak istediğimde, bütün satış sitelerinin öne çıkardığını ve bir daha olmayacakmış gibi fiyatlarını abartarak koyduğunu görünce vazgeçtim. Kapadokya Üniversitesi kitaplığına girdiğinizde, sanki bunun olacağını bilmiş gibi, ücretsiz pdf olarak indirebilir, her tezini, makalesini, araştırmasını kendi açıklamalarıyla okuyabilirsiniz. Okuyun olur mu?

Sadece Türkiye değil dünya Alev Alatlı’yı kaybetti. Ruhu şad olsun, hocama saygı ve sevgilerimle….

Yıldız Tek Gamlı, Şubat/2024

 

Editör: Sonay BİLGİ ARABACI

 

Yorumlar (7)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 30/06/2024

    Yorumlar için çok teşekkür ederim ❤️

  2. Sevgili Yıldız Tek Gamlı Güzel insanlar bu dünyadan gelip geçerken öylesine yaşamıyor. Geride güzel eserler bırakıyor ne mutlu. Yaptığın şey yasal olabilir, ama helal değildir. Alev Alatlı Allah rahmet etsin

    • 15/02/2024

    Elbete zaman geçer, şu yatağını bulur, ve nihayetinde birkaç kelam edilir. Ne de olsa ölüm tazedir daha. O halde derim ki: "şimdilik kalsın! Divana kalsın.

  3. Yıldız Tek Gamlı
    • 14/02/2024

    Çok teşekkür ederim aslında özel bir şey yapmadım benim ona duyduğum sevgi ve saygı bir paragraf ama kendisinin dünyaya Anadolu insanına kattığının her hangi bir nesneyle karşılığı yok... Mekanı cennet olsun hocamın ...

  4. Habil Yaşar
    • 13/02/2024

    Qələminizə qüvvət Yıldız xanım!

  5. Ozan Kasım KOL
    • 13/02/2024

    Çok güzel ve özel bir yazı okudum. Kaleminize sağlık

  6. semiraysezgin
    • 13/02/2024

    Vay, ki vay önce Alev Alatlı'nın sonra senin kalemin önünde saygı ile eğiliyorum. Bu yazıdan önce biraz kuşkulu biraz derbeder biraz yorgun biraz ümitsiz biraz kırgın biraz dargın ama bir o kadar vatanına milletine sevdalı şu yüreğimi koşa koşa Bursaya gelip sana sarılayım bir daha sarılmalıyım iyi ki varsın iyi ki varız iyi ki varlar diyeceğim insanları hatırlattığın için seni kutluyor ve de yine kutluyor bir daha kutluyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.