AKMAYAN GÖZYAŞLARIM…

AKMAYAN GÖZYAŞLARIM…
İnsanların ve dost olmayanların yüzlerinden bahsetmek istiyorum bugün.
 
Yalnızsın, yapayalnız ve onca kalabalık içinde seçebileceğin, seni anlayabilecek kimse yoktur. Oysa sen, pek çok kişi tarafından seçilip aslında girmek istemesen de pek çok dertlerine girmişsindir. Elinden gelen ise (oysa bu onlara çok bile gelir) onları dinlemek, sıkı bir tebessümle anladığını göstermektir. Aslında yaptığın sana yapılandan farklı bir şey değildir. Fakat nedendir bilinmez aynı şeyler sana yapıldığında bu yeterli değildir. Çünkü, belki yaratılış gereği bir çözüm istiyorsundur ve belki de daha fazlasını; yani sorunlarını onların üzerine atıp onlardan ebediyen kurtulmayı. Ama o sorunlar sende başkasının sorunları değildir. Yaşamak yaşamamakla sınırlı, ne kadar çok yineliyorum bu sözcüğü. Her zora düştüğümde neden bu boyutta yaşıyorum ve neden bu sorunlarla yalnız ben ilgilenmek zorundayım belki de sorun yok ve bunlar tamamen benim duygularım yani daha iyi yaşayabilmek için son vuruşlarım. Elimizdekilerle yetinmiyoruz, neden? Çünkü onlar ne kadar çok olursa olsun az. Elimizdekiler bizimle birlikte doğup kendimizle kazandığımız, var olduğunu sandığımız, çoğu zaman varlıklarından şüphe duyduğumuz ben. Ben, ya çok eksik ya da bulmak istediğimizden çok fazla. Sıkıntılara girip eksiklikleri tamamlamak için uğraşımız yaşamak için savaştığımızda bu eksikler. Eksik ben aslında eksik biz ve tamamlanmak zorunda olan biziz. Elimizdekilerle yetinmeli miyiz yoksa daha fazlası için savaşmalı mıyız? Elimizde ne var ki… Benliğimizdeki esas sorunlar ve dinlediğimiz toplum sorunları ve galip gelen günden güne büyüyen esas sorunlar ötekileri dinlemekten bile uzak tutuyor.
 
Annemden bahsetmek istiyorum. Nereden başlayacağımı bilmiyorum? Seviyor muyum bilmiyorum, sevmiyor muyum bilmiyorum, acıyor muyum çoğu zaman, nefretlerimse çok gizli. 
 
Klasik bir ailede yaşamış, klasik ailede yaşayan bir başkasıyla evlenmiş, klasik bir aileyi kurmayı düşünürken, büyük bir şehrin küçük bir yerine gelip yerleşmiş, olması gerekenden küçük yaşta anne olmuş annem… Onun için ne büyük ki gurur kaynağı oğulları olmuş, ne acı ki utanç duyduğu kızları olmuş. Başta her şey iyi, oğulları zeki, her şey önlerine sunulmuş, eldeki var olan her şey. Kızlarsa onlara hizmet etmek için yaratılmış en mükemmel köleler. Aralarındaki fark çok büyük; birisi hataları üst üste işlerken ‘erkektir yapar’, diğeri biraz sesini yükseltse ‘dayak atmazsan ileride pişman olursun’. Döv hemcinsini annem, çıkar tüm kızgınlıklarını değilse sen nasıl rahatlarsın ki; baba seni mi kızdırdı, oğullar emirlerini yerine mi getiremedi döv. Kır kolumu bacağımı, saçımı kafamdan kanlar akana kadar yol nasılsa ben bir eksik eteğim nasılsa ben senin için utanç kaynağıyım. Kullan beni iliklerime kadar, hayatta benden mükemmel bir köle bulabilir misin? İstediğim tek şey, hayallerime dokunma, kim demiş kızların kalbi yoktur diye. İşte hem de öküz kadar ama paramparça… Sırtımdaki ısırıkların, beynimdeki zonklamaların acısı nasılsa yeni bir finale kadar geçiyor ama kalbim anne inan sana ne hissettiğini bile bilmiyor. Eminim bunları senin suratına söylesem, doğurana saygı göstermediğim için yine beni döverdin. Artık yaşlandın belki ama fikirlerin yaşlanmadı, aynı fikirler beyninde dimdik ayakta. Artık bana el kaldırdığında kötü bakışlar da fırlatıyorum fakat gücün yetmediğinde nasılsa kendin gibi yetiştirdiğin oğulların iş başında. Bir zamanlar altını sildiğin, boklu bezlerini yıkadığın kardeşlerim devralıyor ve o erkeğin yüce (!) gücüyle benim gururumu ve kemiklerimi yine yine sızlatıyor. Fakat artık gözyaşlarım ki onları gördüğünde ne kadar mutlu olurdun akmıyor. 
 
Olan oldu, ben artık büyüdüm yani genç kızlığımdan utanan bir kız ve ikinci sınıf bir vatandaşım. Evet bence de ikinci sınıf olduğum doğru: 

1. sınıf hayvanlar:

Birbirleriyle sessiz dünyalarında yüzyıllarca mükemmel bir uyumda yaşadıkları için 

2. sınıf kadınlar:

Erkeklerin o büyük güçlerini (!) sevgiyle örtüp hayvanları ve erkekleri sevdikleri için

3. sınıf erkekler:

Sıralamada başka bir cins kalmadığı için
 
Gözyaşlarımı içime akıtmak yetmiyor artık
Sanki dışarı çıkartsam sulanacak tüm dünya
Akıtıyorum akıtıyorum nedenini bilmeden
Aptal ya dünyalılar 
Mutluluktan yağmur yağıyor sanıyorlar.

Yorumlar (3)

  1. Yıldız Tek Gamlı
    • 29/01/2024

    Çok teşekkür ederim deniz hanım

  2. Deniz
    • 20/01/2024

    Çok haklısınız anadoludaki patriyarkal sisteme dair

    • 14/01/2024

    Çok etkileyici buldum hocam👍👍👍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yıldız TEK GAMLI

1976 yılında Ankara’nın Altındağ ilçesinin bir semti olan Doğantepe’de büyüdüm. Aslen Nevşehirliyim. Tipik bir Anadolu ailesinin altı çocuğundan biriyim. Konya Selçuk Üniversitesi Akşehir M.Y.O. Muhasebe bölümünü bitirmek dışında Ankara’dan ayrılmadım. Ankara Hacettepe Üniversitesi Sağlık İşletmeciliğini tamamladım. Amerikan Kültür Derneği’nde İngilizce öğrendim. Bu arada Ankara Tabipler Odası’ndan Hastane Yönetimi eğitimini bitirdim. Tüm bu eğitimleri tamamlarken Ankara Özel Güven Hastanesi’nde 7 yıl çalıştım. Evlenince kendi sağlık işletmemize geçip 4 yıl Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü yürüttüm. AÇEV (Anne-Çocuk Eğitim Vakfı)’le tanışıp, gönüllü annelik yaptım. Çocuklarla daha mutlu olduğumu fark edince Çocuk Gelişimi ve Eğitimi’ni bitirip, 2 yıl devlet okullarında sözleşmeli, 2 yıl özel kurumlarda İngilizce ve İngilizce Drama öğretmenliği yaptım. Meme ve lenf kanseri nedeniyle çocuklarım olan öğrencilerimden ayrıldım. Tedavim devam ederken TEMA Vakfı ile tanışıp, çocuklara doğayı anlatmanın yanında, ara ara yine onlarla birlikte vakit geçirmenin yolunu buldum. 2019 yılında Bursa Nilüfer’e taşındım. Kızlarım üniversiteye başlayınca, “eğitimin yaşı yok” deyip, hayalim olan Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü (Almanca) okudum. Minik Saka Kuşu, Sabun Kokulu Masal, Lunaparkta Keyifli Bir Gün, Cemilhan'ın Maceraları, Büyüklere Küçüklerden Masallar, Kayıp Balerin, Yüzyılın Masalları, Yavru Kedi, Gökçe Özgür Olmak İstiyor, Bir Pazar Günü, Paylaşmak Çok Güzel kitaplarının yazarı.