Atmosferin En Sofistike Gazı “Oksijen”
- Yazar: Züleyha EKİCİ
- 10 Şubat 2024
- 65 kez okundu
Dünya’nın ilk oluşum zamanı Prekambriyen döneminde oluştuğunu öngördüğümüz atmosferin, günümüzdeki halini alana kadar değişim geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu bilgilere milyarlarca yıl öncesinden kalan jeolojik örneklerden, atmosferin değişimini tahmin eden simülasyon programlarından ve dünyaya yakın diğer gezegenlerle yaptığımız karşılaştırmalardan ulaşabiliyoruz.
İlk atmosferin yapısında serbest halde oksijen bulunmuyordu. Serbest halde olabilecek tüm oksijen atomları, hidrojen veya yüzeydeki mineraller tarafından bağlanmıştı. Geçen milyarlarca yıl içinde dünyanın biyosfer ve atmosfer tabakaları beraber evirildikçe, fotosentezin yan ürünü olan oksijen atmosferin yapısını değiştirmeye başladı.
Günümüz atmosferinin yapısına bakacak olursak %78 azot, %21 oksijen ve %1 diğer gazlar bulunur. Atmosferde oksijen oranının artışıyla birlikte, tek hücreli organizmaların, devasa boyuttaki hayvanların oluşması ile canlı yaşamının gezegenimizde vuku bulması gerçekleşmiştir. Oksijen, bu devasa hayvanların ve tabi ki Kuaterner dönemine damgasını vuran biz insanların kullanabilecekleri hazır enerjiyi sağlamıştır.
Serbest halde bulunan oksijeni, canlılar fırsat bilip, enerjilerini arttırmanın yolu olarak kullanabileceklerini fark ettiler.
Enerji üretimi için oksijeni kullanan canlılar, tek hücreliden çok hücreli komplike organizmalar oldular. Bununla da yetinmeyip, oksijeni etkili kullanabilen daha karmaşık daha sofistike canlılar oldular. Tüm canlılar içerisinde oksijeni etkili kullanabilenler uzun yaşamayı başardılar.
Sofistike canlılar listesinin başında ise biz insan bulunuyor. Fakat oksijeni etkili kullanabilen bazı hayvanlardan daha kısa yaşıyoruz. Sanırım onlar kadar etkili kullanamıyoruz. Bunun sebebi kendimiziz. Peki neden oksijeni bir kısım hayvan gibi etkin kullanamıyoruz?
Oksijeni solunum yolu ile içimize alıyoruz. Nefesi burundan alarak akciğerlere gönderiyoruz ve solunumu gerçekleştirdiğimizi sanıyoruz. Ama durum tam olarak böyle değil.
Soluduğumuz oksijeni asıl kullanan hücre içi yapılardır. Bunun da ötesinde aslında oksijenle birleşip mutlu sona ulaşan, elektronlardır. Bizim canlılığımız, oksijen molekülü ile elektronların birbirine kavuşma aşkından gelir. Kavuşmazlarsa, önce hastalanır sonra da ölürüz.
Bu iki aşık oksijen ve elektron canlıların yaşam kaynağıdır. Oksijen atmosferden gelirken, diğer sevgili elektron nereden geliyor? Besin maddelerinden…
Besin maddelerini tüketmemizin amacı elektrondur. Tüm yiyecekler, hücre içinde en son elektronlarına kadar parçalanırlar. En son ürün elektronlardır.
Elektronlar koşarak oksijene kavuşurlar. Oksijen ile birleşince yiyecek yanmaktadır. Sobadaki odun ve ateş gibi, oksijen ile elektronlar yanar. Bu yanmadan aynı sobadaki gibi ısı çıkar ve bu bizim vücut ısımızdır. Isı ile birlikte asıl ihtiyacımız olan enerji elde edilir.
Enerji üretebilmek yalnızca oksijenin mevcudiyetiyle mümkündür. Oksijen olmazsa hücrede yanma gerçekleşmez. Olsa bile bu harlı, alevli olmaz; dumanlı, isli bir yanma olur ki bu da başımızın belada olduğunun ilk göstergesidir. Öyleyse sofistike canlı olabilmek oksijeni etkili kullanabilmeyi gerektiriyor. Çünkü oksijenin amacı daha fazla enerji çıkarmaktır. Hangi canlının enerjisi fazla ise onun hücreleri daha çok iş yapabilir ve daha uzun yaşar.
Züleyha EKİCİ
Editör: Sonay BİLGİ ARABACI
Buradan "oksijen israfı" nı da öğrenmiş oluyoruz. Harika bir yazı, kaleminize sağlık