Yatılı Öğrencilik Nedir?
- Yazar: Ozan Kasım KOL
- 29 Ağustos 2024
- 421 kez okundu
YATILI ÖĞRENCİLİK
İlkokul beşinci sınıftayken öğretmenim Sami Özer Bey, ailemin de onayını alarak benim “Devlet Parasız Yatılı Okul” sınavlarına girmemi sağladı. İki aşamalı olan bu sınavı kazanınca ortaokul ve liseyi yatılı okuma fırsatım doğmuş oldu. Kazandığım okul, Cumhuriyet’in 50. yılında öğretime başlaması nedeniyle Samsun 50. Yıl Lisesi idi. Okula 1983-84 öğretim yılı için kaydımı yaptırdık ve yatılı okul günlerim başladı. Benim gibi sınav kazanarak gelen birçok öğrenci vardı.
Hepsiyle yavaş yavaş kaynaşıp arkadaş olduk. Sınavla gelen öğrencilerin yanı sıra aileleri Almanya’da olan öğrenciler de vardı. Bunlar, devletin belirlediği miktar ölçüsünde okula para veriyorlardı. Okulda bazı işler biz öğrencilere yaptırılıyordu. Bunlar arasında patates soymak, yemekhanenin ve koğuşların temizliğini yapmak vardı.
Akşam yemeğini çok erken (17:30) yediğimiz için gece muhakkak karnımız acıkır, ceket ve mont ceplerinde birkaç dilim ekmek, bisküvi gibi yiyecekler taşırdık. 18:00-20:15 arası etüt saatimiz olur, sonra da 21:00’da koğuşların ışıkları söndürülür ve yatardık. Yatmış olmamız uyuduğumuz manasına gelmezdi. Koridorlardan duyulamayacak kadar düşük ses tonu ile sohbetler edilir, anılar anlatılırdı.
Ceplerimizde sakladığımız dilim ekmekler, bisküviler pay edilir, bir şekilde nefsimizi körletirdik. Bu genel bir gidişti; insan psikolojisi olarak bu genel gidişi kaldıramayan, aile özlemi ile yanıp tutuşanlar da vardı. Bu kişiler ya okuldan kaçar giderdi ya da ailesi tarafından okuldan alınırlardı. Gerek kaçamayan, gerekse ailesi tarafından burada okuması gerektiği söylenen öğrenciler de vardı. Bunlar bazen bir köşede sessizce ağlardı. Bu tarz öğrencilere, arkadaşları olarak teselli eder, yalnız bırakmazdık.
Herkes ailesinden uzakta ve her 24 saati arkadaşlarıyla geçiriyordu. İki haftada bir evlere gidebilirdik. Bunca kalabalığın içinde bazen yapayalnız olduğumuz anlar da yok değildi. İlk başlarda zorlanan bu öğrenciler yıllar geçtikçe bu çatıya ısınır, arkadaşları ile muazzam bir dayanışma içine girer ve günü geldiğinde buradan ayrılmak bizlere çok zor gelirdi.
Tabii ki hep uslu uslu oturmaz, bir sürü yaramazlık yapardık. Koğuşta uzun eşek oynayarak gürültü yapar, hafta sonları okuldan kaçar, çarşıda gezerdik. Yakalanırsak bunun karşılığı çeşitli cezalar olurdu. En ağırı da evci çıkmama cezasıydı. Bu arada, biz yatılı öğrencilerin dertleriyle dertlenen, bizi hep iyiye ve doğruya yönlendiren çok değerli pansiyon belletici öğretmenimiz Abdullah Şen Bey’i yâd etmesek olmaz.
Benden üç dönem üst ve üç dönem alt devrelerin hayatında çok önemli bir yeri vardır. Yatılı okul dedim ama okulda yatılı olmayan, bizim tabirimizle gündüzlü olan öğrenciler de vardı. Bunlar okul bitince evlerine giderdi. Her okulun etrafında öğrenci olmayıp kızlara sataşmak için bekleyen güruhtan bizim okulumuzun etrafında da vardı.
Gündüzlü kız öğrenci sınıf arkadaşlarımızı bu güruhtan korur, gerekirse kavgalar ederdik. Okul hayatımız bu yönde gider; çok sağlam arkadaşlıklar kurmamıza rağmen kendi içimizde gruplaşmalar da olurdu. Ama cebimizdeki parayı, sakladığımız ekmeği bölüşürdük. Futbol oynarken kırılan camları bütün yatılılar kendi aramızda para toplayarak taktırırdık. Günler böyle gelip geçerken bir baktım ki lise son sınıf bitmiş ve 12 yaşımda girdiğim bu okuldan 18 yaşımda ayrılma vaktim gelmiş.
Okul bitmiş olabilir ama benim 5-6 yıl kader birliği yaptığım arkadaşlarımla arkadaşlığım bitmedi ve hâlâ devam ediyor. Hatta ikisi ile birlikte çalışıyoruz. İstanbul’da olan diğer birkaç tanesi ile sürekli görüşüyorum. Samsun’a gittiğimde diğer arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Başka illerde olan arkadaşlarla sosyal medya ve telefon ile irtibat hâlindeyiz.
Velhasıl kelam, iyi ki ilkokul öğretmenim beni bu sınava yönlendirmiş, iyi ki yatılı okulda okumuşum. Bütün arkadaşlarımın da benim gibi düşündüğünü biliyorum. Ama hepimizin içini acıtan, yüreğini burkan olay ise okulumuzun isminin artık Samsun 50. Yıl Lisesi olmaması. Bütün mezunlar olarak ne kadar başvuru yapsak, ne kadar kapı aşındırsak da okulumuzun ismini geri alamadık. Okulum ile ilgili kaleme aldığım bir şiiri takdirlerinize sunuyorum.
Okulum Ellinci Yılım
Gir kapıdan koca düzlük
Derslerinde dolu sözlük
Kimisi takıyor gözlük
Okulum ellinci yılım
Büyüdü çam ağaçları
Kısa talebe saçları
Bazen işledik suçları
Okulum ellinci yılım
Top oynadık camlar kırdık
Kırdık camları taktırdık
Bilmem biz nasıl ayrıldık
Okulum ellinci yılım
Abdullah Hocaydı baba
Pansiyon kocaman oba
Sığmazdık bazen de kaba
Okulum ellinci yılım
Koğuşta ranzalar sıra
Bazen yoktu cepte para
Hasret içimde zor yara
Okulum ellinci yılım
Çok kıymetli hocaları
Tütmez artık bacaları
Gırgır yaptık geceleri
Okulum ellinci yılım
İsmin olmuş süper lise
Sen gelmişsin son nefese
Kulak verin siz bu sese
Okulum ellinci yılım
Yatılıyım gündüzlüyüm
Anılarda sen sözlüyüm
Sana vefalı özlüyüm
Okulum ellinci yılım
Tepede kurulmuş yerin
Kışların soğuktur serin
Ozan Kasım’da senin erin
Okulum ellinci yılım
Ozan Kasım Kol
Editör/Redaktör: Murat Çatal
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Ağustos Dediğin Zafer Ayıdır
Kitap Linkim: İstiklal Yıldızları
Harika bir anı olmuş hocam ❤️ Gittiğimiz yatılı bölge ilköğretim okullarını anımsattınız bana...
Anılara götürdün hocam ne güzel yıllardı arkadaşlığın kardeşliğin tadını doya doya yaşadığımız dönemde okumus olmak ayrı bir gurur. Özellikle biz gulduzlulerin yatılı arkadaşları koruyup kollamamiz evde pişen ekmek kek ne varsa onlarla paylasmamiz bizi duyarlı bir jenerasyon yaptı Yüreğine emeğine sağlık yine güzel bir konuyu dile getirdiniz