2. Caddenin Mahkumu

2. Caddenin Mahkumu

2. Caddenin Mahkumu

“Film göze, tiyatro ruha hitap eder.”Tiyatronun ruhların üzerindeki etkisi hiçbir şeyle tartışılmaz. Bunun en güzel örneğini dün akşam gittiğim “2. Caddenin Mahkumu” oyununda daha iyi hissettim.

Dün akşam izlediğim 2.Caddenin Mahkumu oyunu, hayatımın en unutulmaz tiyatro deneyimlerinden biri oldu. Özellikle seyrederken yaşadığım duygusal yoğunluk beni derinden etkiledi. Oyuncuların performansı o kadar içten ve samimiydi ki, kendimi onların bir parçası gibi hissettim. Hayatın anlamı üzerine derin sorular soran bu muhteşem eseri sahneleyen tüm ekibe teşekkür ederim.

Sahnede iki oyuncu vardı. Seyrettiğim iki oyuncu gözüme değil ruhuma hitap etti. Onları seyrederken sahnede  üçüncü bir oyuncu daha vardı. Oda bendim, hayatımda gözümden kaçan değerleri onlarla beraber gördüm. Onların canlı performansı benim duygularımla beraber derin bir iletişime geçti. İki oyuncuların duyguları, diyalogları, hayatta yaşadıklarımın bir kesiti gibiydi.

Onlar benim ruhuma dokundu,  gözlerimin perdesi onlarla beraber açıldı. Meğer hayatta kaçırdığım ne çok şey varmış. Teşekkür ediyorum, sahnede hayatın kendisini oynayıp ta bize hayatı hissettiren iki güzel insana.

İnsan yaşadığı sürece gözünün önündekileri göremiyor, bu iki değerli sanatçı benim burnumun dibinde göremediğim bir çok olayı görmemi sağladı. Oyunu seyrederken, onlarla güldüm ve onlarla üzüldüm.

İki nadide oyuncu benim duygularıma dokunmayı başardı. Bu iki oyuncu herkesin hayatında yaşadığı ince kesitleri sahnede oynadıklarında, oyunu seyredenlerin ruhlarına ayna tuttu.  Ruhlarındaki görmedikleri noktaların görünmesini sağladı. Biz onları seyrettiğimizde ruhumuzda göremediklerimizi gördük.

Hayatımız boyunca; sabah kalkıyoruz, işe gidiyoruz, çalışıyoruz, işten geliyoruz, yemek yiyoruz ve yatıp uyuyoruz. Hayatımız bir rutine biniyor. Hayat bu rutinle avuçlarımızın arasında olan kum saatinin akması gibi akıp gidiyor. Kum saatinin altı doluyor üstü boşalıyor. Hayatta ki işlerimiz çalışmalarımız, yaşam savaşında çarkların dişlileri arasında parçalanıp gitmekten başka bir şey olmuyor. Bu oyun hayatımızın nasıl avuçlarımızın arasından kayıp gittiğini gösteriyor.

İçimizdeki değerler, içimizdeki mutluluklar; işsiz kalma veya aç kalma korkusu ile terbiye oluyoruz. Elimizdeki güzellikler kum saatindeki akan kumlar gibi yavaş yavaş eriyor.

Bazı anlar vardır anlatılmaz yaşanır bu oyuna gidin. Ben sadece bu kadar anlatabildim ama oyunu seyrederseniz ne dediğimi yaşarsınız. Eğer yaşarsanız basma kalıp içinden çıkıp yarattığın bu rutin yaşantına son verirsin. Kum saatini tersine çevirmeyi öğrenirsin. Kaybettiğin güzellikleri tekrar kazanabilirsin.

Hakan DİNÇAY

Genel Yayın Yönetmeni : Elif Ünal YILDIZ

Editör ve Redaktör: Hakan DİNÇAY

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hakan DİNÇAY

Fısıldayan Kalemler Editörü ve yazarıyım. 1965 yılında Malatya’da doğdum. Ankara’da ilk, orta ve lise öğrenimini tamamladım. Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümünü 1990 yılında bitirdim. Okulu bitirdikten sonra Türkiye İstatistik Kurumunda (TÜİK) 6 yıl çalıştım. Kuleli Askeri Lisesi’nde Bilgisayar alanında kısa dönem olarak askerlik yaptıktan sonra; bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalıştım. Aynı kurumda çalışırken ODTU Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde eğitim aldım. Gazi Üniversitesi İlkokul Öğretmenliği Bölümü’nde eğitim aldım. Kısa süreliğine Amerika Birleşik Devletleri’nde kaldım. Eşim Danimarka Kopenhag Üniversitesi’nde çalışmalar yaparken eşime yardım amacıyla Danimarka’da kaldım. Öğretim görevlisiyim. Spor yapmayı ve satranç oynamayı severim. Halen bir kamu kurumunda bilgi işlemci olarak çalışmaktayım; Doç Dr.Arzu ALTUNKAYA DİNÇAY ile evli ve Meryem Melisa adında bir kızım bulunmaktadır.