ZARİA

ZARİA

ZARİA

Zaria 13 yaşında. Kafası kocaman, yüzü çil, boyu kısa, dört çocuklu bir ailenin en küçük kızıdır. Babası Morra onun bir tren yolculuğunda dünyaya geldiğini söyler. O gün cemrenin toprağa düştüğü dördüncü gündür.

Bu yüzdendir ki babası Morra adını Türk mitolojisinde cemre anlamına gelen İmre koymak ister fakat annesi ısrarla ismi Zaria olsun der. Karısı Anna’ya fazlasıyla düşkün olan Morra karısını kırmaz ve adını Zaria koyar.

Kocaman kafasıyla yüzündeki çil beneklerle fazla komik görünse de Zaria bu durum arkadaşları arasında hiç dalga konusu olmamıştır. Bütün okul onun resim yapma sanatına fazlasıyla saygı gösteriyordu. Zaria da bu saygıyı fazlasıyla hak ettiği gibi bu saygının devamı için de okuldan gelir gelmez eline geçen her nesnenin resmini yapardı.

Babası Morra’ya hayallerini anlatan Zaria resim sanatına dair fikirlerini sadece içinde yaşadıkları hayata değil ölümden sonraki yaşama da geçirmişti.

Ben Tanrı’nın en beğendiği ressam olacağım diyordu. Kaybolmaya mahkûm manzaraların, kırılacak nesnelerin, ölümcül insanların resmini yapmakla kalmayacağım. Süresiz bir yaşamda solmayacak ağaçları hatta ve hatta hiç bitmeyecek olan Tanrı’yı resmetme hakkına ben erişeceğim.

Çünkü biliyorum ki ölümü tadan nesneler gibi ölümü bir nefes gibi burnunda taşıyan insanların sonu olacağı gibi benim resimlerimin de sonu olacaktır. Oysa ben yaşamak istiyorum. Yaşama kaygısı duymadan, resimlerimin çürüdüğüne şahit olmadan sanatımı yapmak istiyorum.

Babası Morra’nın her defasında bu sözler karşısında gözleri dolar ve soluğu karısı Anna’nın yanında alır. Biz nasıl bir çocuk dünyaya getirmişiz der ve gururla ağlamasına, karısı Anna’ya sarılarak devam eder.

Zaria Tanrı’nın en beğeneceği ressam olma yarışında sadece kendisiyle yarışır. Beğenmediği resimleri bir çırpıda yırtar atar ve gün boyunca kimse ile konuşmaz. Üstesinden geldiği resimleri yaptığı gün ise şımarıklığı tutar annesine ve babasına türlü türlü şımarıklıklar sergilerdi.

Babası Morra onun neden çok zeki olduğunun sebebini koca kafasını işaret eder o da buna Tanrı’nın en özel çocuğuyum diyerek babasının tiki olduğu karın bölgesinden güldürmeye çalışır.

Zaman gelir geçer. Zaria artık gerçek bir sanatçıdır. İsmi ve sanatı şehrin her tarafına yayılmıştır. Sergi salonlarında ismi anılan bir ressam olmuştur.

Her şeyin güzele evirildiği bu günlerde babası Morra ölümcül bir hastalığa yakalanır. Bu süre zarfında bile babasına fazlasıyla üzülen Zaira resim yapmayı bırakmaz. Babasının Tanrı’nın yanına gideceğini bilen Zaria en özel resmini yapar.

Günler sonra Zaria babası hasta yatağındayken Tanrı’ya götürmesi için kucağına bir resim bırakır.

Babası Morra öldüğünde o resmi de babasıyla beraber gömülür.

Zaria Tanrı’nın yer yüzüne indirdiği melek Satan’ı resmetmişti. Babası bu kim diye sorduğun da ise Zaria bu demişti.

 

Taha ALTAY

Editör: Nigar KAYA

Baş EDİTÖR: Elif ÜNAL YILDIZ

Yazarın Diğer Yazılarını Buradan Ulaşabilirsiniz.

https://fisildayankalemler.org/author/tahaaltay/

 

Yorumlar (1)

  1. Hoş geldiniz 😍 Çok güzel bir hikaye...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Taha ALTAY

2014 yılında Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi sağlık hizmetleri bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Elâzığ Fırat Üniversitesi İlahiyat fakültesini kazandı fakat bir yılını doldurmadan okulunu dondurdu. 4 yıl boyunca Elâzığ’da kitabevinde çalıştı. Şu anda Adıyaman’ın Besni ilçesinde ikamet ediyor. Kendine ait ÖYKÜ adında bir kitabevi vardır. Evli ve bir çocuk babasıdır. Yazmaktan ve okumaktan büyük keyif alan yazarımızın çeşitli dergilerde öyküleri yayımlanmış olup halı hazırda baskıdan çıkmasını beklediği ETEKLERİ YAZ BAHÇESİ adlı bir kitabı vardır.