TÜKENMİŞLİK HİSSİ VE EBEDİYET

TÜKENMİŞLİK HİSSİ VE EBEDİYET

 

    TÜKENMİŞLİK HİSSİ VE EBEDİYET

Son zamanlarda üzerimizde, taşımakta zorlandığımız manevi bir ağırlık söz konusu. Tükenmişlik hissi, sebepsiz can sıkıntıları, sahip olduklarımızla mutlu olamamak, ruhumuzda boşluk hissi oluşturan sebeplerden yalnızca birkaçı.

Ruhta oluşan boşluğu doldurmak adına çeşitli aktiviteler mevcut fakat bunlar bizi ruhsal manada özümüze çekmeyen geçici yöntemler olarak kalıyor. Kısa vadede ağrı kesici hükmünde.

İç sesi baskılamak adına kalabalık ortamlarda zaman geçirmek, yoga- meditasyon yapmak, yaşam koçu eşliğinde münferit bir yaşam sürmek, ruhsal arınma merkezlerinin revaçta olması, evrene olumlu mesajlar göndermek gibi öze dönüp, asıl sorumlulukları halletmeden kabullenilen bazı seçimler, yaşam felsefesi haline geldi. Bunun sonucunda oluşan boşluk ve değersizlik hissi, uygulanan yanlış metoda yüklenmesi yerine astroloji haritasına bakılıp gezegenlerin konumuna, dünyaya gönderdikleri enerjiye yüklenir oldu. Evliliklerinde sorun yaşayan çiftler, iletişimi düzeltip karşılıklı fedakarlık yapmak yerine suçu Güneş tutulmasına yükledi. Ruhsal arınma seansları her gün yüzlerce insanı arındırır oldu. Ruhu mu, cebi mi arındırıyor, tartışılır… Çünkü her derin nefes, dolar endeksine bağlı.

Halbuki bazı felsefeler bir adım geride bırakılırsa tasavvuf yolculuğu başlayacak. Yoga minderini kaldırınca seccade serilecek, Feng Shui felsefesi incelendiğinde gösterişten uzak, bereket için bazı ritüellerin uygulandığı bir sistem görünecek. Son dönemde daha sık duyulan minimalizmden ise sadelik, israftan kaçınma yolları yansıyacak.

Evrene mesajlar göndermek yerine Kainatın Sahibinden gelen mesajları önemsemek, meditasyon yerine elleri semaya açıp dua etmek, manevî boşluğu dolduracak adımlardır.

Eğer inanç sistemi İslam ise doğru metot gözetilmeli. Tabii tüm inanç sistemlerine saygı duyarak…

İslam İle İç Huzura Ulaşmak

Manevî boşluğu doldurmanın, huzura ulaşmanın en doğru yolu, kendimizle baş başa kalıp iç sesi duymaktır. Akabinde doğru soruları kendimize yöneltmektir:

“Ben kimim? Ne için bu dünyadayım? Sorumluluklarım nedir? Yaşamın amacı ve mutluluk yolları nelerdir?”

Bu soruların üzerine ortaya koyulan teoriler, insanlık tarihi ile başlar. Her düşünürün kendine has teorisi bulunur. Zorlu ve dolambaçlı yollarla bizlere bizi anlatmaya çalışmışlardır. Fakat ortaya çıkan sonuçlar, insanlığı tatmin edememiştir. Birçok insan hala mutsuz ve boşlukta…

Dini kaynaklara bakıldığında bu yorucu araştırmalar son bulur. İnanç sisteminde bu sorulara tek tek cevap bulunur. İnsanoğlunu cevapsız bırakmamak için niçin var olduğunu, sorumluluklarını, nasıl düzenli yaşayacağını, nelerin ona mutluluk vereceğini çok net açıklamıştır bu sistem.

Zariyat süresi 56. ayette Kainatın Sahibi buyuruyor ki, “Ben, insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”

Ayet-i Kerime okunduğunda, dar bir kalıp içinde yaşam sürmek şartı var gibi görünebilir. Cevap doğru kaynaklardan aranırsa inanç sisteminin ne denli esnek, insan yaşamına hep kolaylık sağlayan, iç huzuru bulmada yol gösteren bir yapısı olduğu görülecek, bizi değerli kılacak fiiliyatlar ve tüm cevaplar bulunacaktır.

İnsanoğlu, ölümü kabullenmez. Her yaş, ölüm için erkendir. Sonsuz bir yaşama isteği, hadsiz elemleri ve arzuları vardır. Tam bu noktada isteklerini yerine getirecek, onu her kötülükten koruyacak, kendine liman olacak bir varlığa ihtiyaç duyar. Onun ihtiyaçlarını bilip karşılayan, tüm dualarına- isteklerine icabet eden, koruma altına alan; sonsuz ilim, sonsuz kudret, merhamet, irade sahibi Yaratıcıyı tanımakla ve maneviyatı yaşamakla her şey mümkün olabilir.

Dünyaya sonsuzluk ruhu üflemiş insan, dünya yaşamının bir gün son bulacağını, burada yalnızca bir misafir olduğunu unutur. Ebediyet beklentisiyle bu dünyada nefsine tâbi bir şekilde hayatını geçirip gönlünü mutmain eder. Arzu ettiği her şeye sahip olmak, kısa vadede ona mutluluk kapılarını açarken, uzun vadede derin bir boşluğa sürükler.

Her anını mutlu kılmaya çalışır insan. “Ondan gelen her şey güzeldir,’’ düsturuyla hareket etmediği için sıkıntılar ona büyük bir eziyet olur. Üzüntülerin kendisine bir ders niteliği de taşıdığını hatırına getirmez. Çünkü tek hizmeti nefsinedir.

Yeryüzünde bir ‘halife’ sıfatı taşıyan insanoğlunun sorumluluk alanı çok geniştir. Manevi alanda üzerine düşen görevleri yerine getirmek, aileye karşı sorumluluklar, çocuklara karşı, kısacası etkileşim ve iletişim içerisinde olduğumuz herkese ve her şeye ayrı sorumluluklar vardır. En önemlisi insanın kendine özgü sorumlulukları…

Yetişmiş ve tekamüle erişmiş her insan, sorumluluklarının farkında olur ve mesuliyetinin önemini bilir. “Bir işi bitince diğer işe yönelin,” ayeti gereğince her anında nefse göre değil de sorumluluğa ya da bireysel/toplumsal gelişmeye yönelik adımlar atsa mutsuzluğa zamanı kalmaz.

Elemleri, kederleri, gerçek mutluluğu, sonsuzluk arzusu gibi nefsinin istediği her şeyi ebediyet alemine saklayan kişi, bu dünyanın yalnızca ‘bir an’ dan ibaret olduğunun idrakine varır. Boşa yaşayıp nefsini doyurmak yerine, ruhunu maneviyatla doyurur. Çünkü bir gün rüya bitecek ve asıl yurt olan ebedi aleme uyanılacak. Ölüm, bir son değil; yepyeni bir başlangıçtır.

Nerede kazançlı çıkmak istiyorsak oraya yatırım yaparız. Nihayetinde sonsuz mutluluğu kucaklarız.

İnsanoğlunun zihni boş aktivitelerle oyalanacak kadar değersiz ve küçük değil. Sonsuzluk kavramını iç dünyasında sindirmiş her birey, varoluşun sırrına ulaşabilir. Üzerine durmadan dünya telaşı atılan ruh, bu sırra erişemez. Temiz bir zihinle kısa molalarla uzun vadeli mutluluklara kapı aralamalı. Bu da zamanın kelepçesini çözüp, kendi keşfini gerçekleştirip manevi yolculuğa çıkmakla ve sorumluluk alanında bulunmakla mümkün olabilir.

Sevgiyle kalın…

Rumeysa Kaya Odabaş 

https://fisildayankalemler.org/author/rumeysaodabas/

Bir önceki yazımı okudunuz mu?

https://fisildayankalemler.org/21-yuzyil-anneligi/

Aşağıdaki linkten yazarın kitabına ulaşabilirsiniz:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/gokbey-goklerde-her-gezegen-ozeldir/689997.html

Makale oluşturulurken yararlanılan site:

https://sorularlarisale.com/insanin-yaratilis-gayesi-nedir-neden-yaratildik-imtihansiz-cennete-gitseydik-olmaz-miydi

 

Editör Ümmü Özçelik Er

Bu yazının bütünü yazarına aittir.

Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal Yıldız

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Rümeysa KAYA ODABAŞ

14 Mayıs tarihinde dünyaya gelmiştir. İlahiyat mezunudur. Yedi yıl ücretli öğretmenlik yapmıştır. Beden Dili, hitabet, Diksiyon, Aile İçin İletişim, Çocuk Psikolojisi , Öğrenci Koçluğu, Özel Eğitim Öğretmenliği alanında eğitimleri vardır . Dil İşçileri Edebiyat Projesinde yer alıp mini hikayeler yazmaktadır. Çocuk kitapları yazma üzerine projeleri vardır .GÖKBEY GÖKLERDE-HER GEZEGEN ÖZELDİR kitabının yazarıdır. Evli ve bir çocuk annesidir.