Tebrikler Fenerbahçe
- Yazar: Hakan DİNÇAY
- 29 Mayıs 2025
- 14 kez okundu

Tebrikler Fenerbahçe

Kazanmanın ilk adımı inanmaktır. İnanarak basamakları çıkarsanız kolay kolay yorulmazsınız. Bu koşul dünyanın her tarafında geçerlidir.
“Kazanmak inançla başlar.”
“Kaybetmekten korkmamaya başladığımızda kazanmaya başlarız.”
“Aklına koyan kazanır.”
Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Çocukluk yıllarımda yani bundan elli yıl önce sene 1970 li yıllar. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş yine vardı. Ama o zamanlar durum çok farklıydı. Yaşı benim yaşımda olanlar çok iyi bilir. O yıllarda ne zaman bir Avrupa takımı ile oynasak bütün takımlarımız ilk turda elenirdi, takımlarımız ülkemize geri döner bizde televizyondan Avrupa’nın başka takımlarını seyrederdik.
O yıllar da televizyonlar tek kanal ve siyah-beyazdı, üstelik her ailede de televizyon yok. Bizim evde televizyon vardı. Bu yüzden evimizde misafir hiç eksik olmazdı. O zamanlar aile gezmeleri ve birbirimize gidip gelmeler çok olurdu. Yine o günlerde evde misafirler varken büyüklerimiz takım sohbetleri yapardı. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş sohbetleri. Herkes kendi tuttuğu takımı öve öve bitiremezdi.
Ama bir konu vardı ki hepimizi çok üzerdi. Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı ortak payda da buluşurdu. O ortak konuda “Ezilmişlik”
Takımlarımızın Avrupa takımlarına karşı oynadığı oyunlarda aldığı başarısız sonuçlar… Ay yıldızlı milli takımımızın yurt dışında aldığı başarısız sonuçlar… Konu bu alanlara geldiğinde büyüklerimin takımlarımıza karşı güvensiz ve ezik konuşmalarını hala hatırlarım.
“Bu takım karşısında bizim şansımız yok.”
“Az goller yiyerek umarım kurtuluruz.”
“Biz bu takımı yenemeyiz.”
Gazetelerin spor manşetleride bunlardan aşağı değildi:
“Yenildik ama ezilmedik.”
“Milli takımımız yenildi ama iyi direndi.”
“Onurlu bir şekilde yenildik.”
Evet, gülmeyin Z kuşağı o zamanlar gazetelerde bu tür manşetler vardı.
Çocuk olduğum o yıllarda büyüklerimin futbol sohbetlerini dinlerdim. Sonra gazetelerin spor sayfalarındaki manşetleri okurdum. Sohbetlerin ve spor manşetlerinin tek ortak noktası “Ezilmişlik” , “Kendimize olan güven kaybı” üzerine atılan manşetler.
O yıllar spor dallarında her yerde kendimize güvensizlik ve ezilmişlik sanki üzerimize ölü toprağı gibi sinmişti.
Zaman ilerledikçe kulüp takımlarından çıkan bazı teknik direktörlerin (bunların içinde aklımda kalan özellikle Mustafa DENİZLİ) farklı konuşmaya başladıklarını duymaya başladım. Onlar öğrencilerini antrenmanda farklı motive etmeye başladılar.
“Karşı takımdan korkmayın.”
“Kendinize güvenin.”
“Onlarda sizin gibi insan.”
“Sahaya çıkın korkusuzca oynayın.”
Bu öz güven dolu sözler Türk sporunda çıkışın ilk basamakları oldu. Ama unutulmaması gereken bir şey var ki doğum bile sancılı oluyordu. Kendine güven kazanmak üzerindeki ölü toprağını atmak zaman alıyordu. O yıllar spor takımlarımızın inancı olumlu yönde yavaş yavaş değişmeye başladı. Tıpkı bir tırtılın içinden çıkan kelebeğin çıkarken verdiği mücadele gibi spor takımlarımızda başarı için mücadele veriyordu.
Spor takımlarımızın inancı olumlu yönde yavaş yavaş değişmeye başladı. Seksenli yılların sonuna doğru rakip takımlardan korkmamayı öğrenmeye başladık. Zaman geçtikçe aldığımız farklı mağlubiyetlerin ((8-0) (6-0) lık mağlubiyetler) aralarındaki farklar yavaş yavaş azalmaya başladı.
Takımlarımız galip geleceklerine inanmaya başladıktan sonra antremanlarıda değişmeye başladı. Mağlubiyet farkları azalmaya başladı. Zaman geçtikçe mağlubiyet serileri sona erdi, Galibiyet serileri başladı.
Artık yenilmiyor yeniyorduk. Takımların kendilerine güveni geldikçe daha iyi antreman yapıyordu. Artık kendine güven bilinç üstünden, bilinç altına inmeye başlıyordu. Güven bir noktadan sonra sporcularımızda alışkanlık haline gelmeye başladı.
Antremanda kendine güvenen, bir eylem biçiyordu. Eylem korkuyu tedavi ediyordu ve gizli kalmış yeteneklerin ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Bunun sonucunda gazete manşetleri değişmeye başladı.
O manşetlerden bazıları;
“Milli takımımız Dünya üçüncüsü oldu.”
“Galatasaray Avrupa’da en büyük kupayı müzesine götürdü.”
“Filenin sultanları Dünyada ve Avrupa’da altın madalyalar kazandı.”
“Fenerbahçe Basketbol Takımı Avrupa şampiyonu oldu.”
Nereden nereye, aynı ülkenin insanları bir zamanlar her önüne gelen takıma yenilen takımlarımız şimdi Avrupa’da ve Dünya’da diğer takımlara kök söktürüyordu. Sporcularımız ister parke de oynasın isterse çim sahada oynasın, zeminin önemi yoktu. “Ezilmişliğin” yerini “Kendine güven” alınca kazanmaya başlıyordu. Akademik alanda da başarılar elde etmeye başladık. İster üniversite kürsüleri olsun, ister hastanelerin laboratuvarları olsun, inancın tohumları akıldan bilinç altındaki toprağa düştü mü meyvasını veriyordu. Nobel ödülü alan Aziz Sancar gibi…
Bunun sebebi nedir. Bunun sebebi tabi ki çok çalışmak, en önemlisi kazanmaya ve yenmeye inanmak. Her şey kafada bitiyor. Başarılı olmak ve kazanmak inanmakla başlıyor. Bu kural dünyanın her yerinde geçerlidir. Kazanmak inanmakla başlar. “Bir canlının ruhu neyse kazanmanın ruhu da inanmaktır.” Sen inandın mı vücudun inancını takip eder, sen inandın mı düşüncelerin ideallerini takip eder. Farklı kulvarlar aynı düşüncelerle beslenirler.
Şu unutulmamalıdır. İnanç çalışmakla beslenmelidir. Bir sporcu düşünün antreman yapmıyor, tembel, koşmuyor, sağlığına dikkat etmiyor, gece hayatı almış başını gitmiş, ne kadar inanırsa inansın inancı ona yardımcı olmaz. O inancının tohumunu taşa düşürmüştür. İnancı bilinçaltına işlememiştir.
İnanç bir tohumdur. O tohum toprağa ekilir, daha sonra o toprağı sulamak gerekiyor, gübrelemek gerekiyor, etrafında yetişen zararlı otlardan temizlemek gerekir. Ancak böyle olunca o tohum sağlıklı bir şekilde büyür ve filizlenir bir müddet sonra meyvesini yemeğe başlarsın.
Unutulmaması gereken bir nokta var ki bilincimizde olan başarı arzusu her gün olumlu duygularla beslenirse bir zaman sonra eyleme dönüşecektir. Eyleme dönüştüğü an alışkanlığa dönüşecek ve başarının tohumu bilinç altımızdaki düşüncemizde filizlenmeye başlayacaktır. Bilinç altımız her şeyi kabul eder. Kendimize güvenmezsek onu da kabul eder. Ben beceremem derseniz onu da kabul eder. Bundan dolayı her zaman başarıyı düşünerek aklımızın içindeki düşünce tarlamıza başarı tohumlarını yetiştirirsek bir süre sonra onların meyvesini yemeye başlarsınız. Bu kaide sadece basketbol, futbolda, voleybolda geçerli değildir sizler içinde geçerlidir.
Eğer inancına olumsuz tohumlar serpersen
“Yenilirsin, ezilirsin.”
Eğer inancına başarı tohumlarını eker ve amacına ulaşmak için çalışırsan başarıdan başka bir şey düşünmezsin. İnanç, aklınızın içinde filizlenen bir düşüncedir. Bu düşünce olumlu bir şekilde sürekli devam ederse hayatınızın tüm safhasında düşünme alışkanlıklarınıza bağlı olarak yaratıcı fikirler elde etmenize neden olur.
İster kas gücünü kullan, ister beyin gücünü, başarının iksiri aynıdır. “Kendine güven ve inanç”. Nerede olursan ol nerede olmanın ve nasıl olmanın önemi yok; parkede, çimde, ringte, kürsüde, laboratuvarda, salonda, konferansta nerede olursan ol başarının tek paydası vardır; “Kendine güven ve inanç” . İster aklını çalıştır, ister kaslarını, “inanç ve kendine güven” başarının ruhudur. Bu ruhla eyleme geçersen kazanmayı alışkanlık haline getirirsin.
Hakan DİNÇAY
Genel Yayın Yönetmeni: Elif Ünal YILDIZ
Editör/Redaktör: Hakan DİNÇAY
Bir önceki yazımı okudunuz mu?