SEVGİ SİZSİNİZ !
- Yazar: Metin ÖZDEMİR
- 9 Ocak 2024
- 76 kez okundu
Dünyayı tek vücut düşünürsek aslında her gün dünyanın bir yeri kanıyor ve her kanadığında dünyamız huzursuz oluyor. Huzursuzluk yerini korkuya, kaosa bırakırken gün geçtikçe bu huzursuzluktan sadece insanlar değil diğer canlılar olan hayvanlar, bitkiler de hızla olumsuz etkileniyorlar. Dünya hızla cehenneme doğru evrilirken içinde cenneti yaşayan ve yaşatan insanlar, dünyayı cehenneme çeviren insanlar karşısında yalnız kalıyor, kötülükler hep galip geliyor. Geçmişten beri adaleti getireceğiz diye yola çıkanlar kendilerine dünyada adaletlerini sağlıyor, toplum için – sözde-adalet sağladığına inanıyor. İlah-i adalet gününü unutup…
Hz. Ömer’in(ra) adaleti hep sözlerde kalıyor, uygulanmıyor. Dünyaya gelirken tertemiz yaratılan kalbe sahip insanoğlu günahları bir bir işledikçe kalbine kara kara noktalar biriktiriyor, en sonunda zift karası kalpler artık yalan, iftira, zina, kibir, ben duygusuyla işlemiş olduğu fiiliyatlar adeta yuva yaptığı bu hissiz kalplerde zerre kadar pişmanlık uyandırmıyor. Merhamet, vicdandan bihaber yaşayıp giden bu kalpler kötülükten, zalimlikten zevk alıyor, dünyanın her gün farklı bir coğrafyasını savaşlar ve zulümler ile kanatmaya devam ediyor. Her geçen gün yeni zalimler ve zalimlerden inim inim inleyen insanlar bu dünyayı dolup taşırıyor. Çünkü bu zalimler günahlarını işlediği ilk anlarında günahlarını tövbe ile temizlememiş. Etrafında onu sırat-ı müstakime çağıracak sevgi insanları ile belki hiç karşılaşmamış.
Peki baştan ayağa kötülük saçan insanlar karşısında aciz kalan iyiler ne yapmalı? Cevabı aslında çok basit. Nefretin panzehiri sevgi… Kalplerde sevgisiz kalan yerlere tövbe ile birlikte bol bol sevgi tohumları ekilmeli. Tabi acımasızlaşan, insanların egolarının yarıştığı bir çağda bu çok zor. O halde daha bozulmamış varlıklar olan çocuklardan alacağımız kalplere, yaşantısıyla temsil edebilecek insanlara ihtiyacımız var.
Hiç unutmuyorum daha çok küçükken bir basit duayı okuyamadığım diye camide bir sopa yemiştim. Sonra camiye tekrar dönüşüm yıllar aldı. Bana Allah’ı, sevgili peygamberimi(sav) ‘i anlatması gereken hocalara güzel bakışım bir anda o küçücük dünyamda tersi bir hal aldı. Ta ki temsil kabiliyeti yüksek olan insanlar ile karşılaşıncaya kadar. Cami hocalarının sorumluluğu çok büyük. Acaba bugün kaç kişiyi camiye bağladığından çok acaba bugün kaç kişiyi camiden kaçırdım, kaç kişinin ahiretinin katili oldum diye bakmalıdırlar olaylara. Cehennem ile değil cennet ile gönüllere ümit taşımalılar. Cami hocaları olur da yazımı okursa onlar bu tespitleri düşünedursun benim hayatım boyunca unutamadığım bir dersi siz değerli okurlar ile paylaşmak istiyorum. Bir gün sevdiğim bir büyüğüm bana sabah namazını anlatacaktı. Namazlarını da takip ederdim ha. Öyle düzenli kılardı ki… Neyse o gün – sabah namazını anlatacağı gün- geldi çattı. Ağlayarak ben bugün sana sabah namazını anlatacaktım ya bugün anlatamayacağım. İnşallah başka bir gün dedi. Tekrar ağlamaya başladı. Ben ne olduğunu anlamadığım için hâlâ yüzüne bakarken en son tüm mahcubiyeti ile gözünü benden de kaçırarak “Bugün sabah namazını kaçırdım. Ben sana anlatsam hiç tesiri olmayacak. Kendi yapmadığım bir şeyi nasıl anlatayım?” sözünü işitince ben de bir şey diyemedim. Dedim ya temsil.
Şimdilerde temsil etmesi gerekenler bu hassasiyette değil. O gün bugündür kendim yapmadığım hiç bir davranışı çocuklara söylemiyorum. Kitap okuyorum ki çocuklara, öğrencilere kitap okuyun diyebileyim. Hayatımda bir defa bile sigara içmedim. Sigara içen ortaokul-lise öğretmenleri çocuklara sigara içmeyin diyor. Hem öğretmenlere hem öğrencilere çok üzülüyorum. Öğretmen kendisi içiyor çocuğa içme diyor. Netice çocuk, öğretmenine bakıyor. Öğretmenin notunu oracıkta veriyor. Çocuk cami hocasına bakıyor notunu oracıkta veriyor. Çocuk evdeki anne babasından başlayıp ülkenin en tepesine bakıyor notunu veriyor. Çocuğun verdiği her kötü notta kendimizi sorgulamalı, iyi notta da “Elhamdülillah” diyebilmeliyiz. Dedim ya temsil… İyiyi, güzeli yaşatan, yaşatacak temsil edecek insanlara ihtiyacımız var.
Hem de günümüzde daha çok. Dedim ya sevgi tohumları ekmeliyiz kalplerde hiç boş yer kalmasın. Ekelim ki sevgisiz kalmayalım. O tohumlar yeşersin, sevgi dolsun kalpler. Yayılsın tüm dünyaya dalga dalga. Dünyada nefret değil sevgi konuşulsun.
Nefret nefreti çoğaltıyor ama sevgi nefreti azaltacak buna emin ol!
Ülkeler karar alsın artık!
Savaş yok zulüm yok diye,
Çocuklar, doğa, hayvanlar nefes alsın
Artık yaşadığımız yerde huzur olsun diye…
Geçenlerde yolda yürürken bir şey dikkatimi çekti. İnsanlar kurulmuş robot misali bir oraya bir buraya koşuştururken birkaçının değil sadece hemen hemen hepsinin suratı aşık olduğunu fark edince orada öğrencileri bekleyen bir servis şoförü vardı yaşça büyük benden. Sordum tecrübesine güvenerek… Abi dedim yaklaşık 5-10 dk dır buradayım. İnsanlar gülmüyor, gülümsemiyor. Niye? diye sorduğumda “Sen de gülümseme, dikkat çekersin!” dedi. Ne oldu bize. “Tebessüm etmek sadakadır” diyen Peygamber Efendimiz’in(sav) ümmeti mi bu? Her şeyin maddileştiği bu dönemde gülümsemek ücretsiz olsa bile insanlar yaşadığı hayat şartları ve dertlerinden olsa gerek şöyle rahatça gülümsemiyorlar. Sanki mutlulukları çalınmış insanlar gibi. Bu yetişkinlerine bakan çocuklar mutlu olabilir mi mutsuz toplum arasında? Yüreği sevgi dolu insanlar güldürecek bu toplumu. Girdikleri ortama sevgi götürecekler. Herkes kendi karakterinin gereğini yapar. Sevgi dolu bir kalpten sevgi, nefret, kin dolu bir kalpten kin, nefret dışarıya sızacak. Herkes yediğinden gönderirmiş ya siz sevgi gönderin dünyaya. Değerim bilinecek diye değil, bırak bilinmesin. Kendine saygın olsun önce. Allah(cc) biliyor ya yetmez mi? Sen dünyaya değil ahirete talip olmalısın. Dünyadasın ama dünyanın olmamalısın. “Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sanan insanlar ile dolu” sözünü duymuşsundur. Kibrin, egonun kıtalar gezdiği bu çağda şeytanın kibriyle değil sevgili Peygamber Efendimiz’in (sav) sevgisiyle dol taş. Ben nice insanlar biliyorum dünya yıkılsın artık düşüncesinde olduğu halde içinde fırtınalar koptuğu halde yine de tebessümünü insanlardan eksik etmiyorlar. Dünya için değil ahiret için yaşıyorlar onlar. Dünya onlar için cehennem gözükse bile…
Yıkmak kolay yapmak zor. İnsanların yıllarca verilen emekler sonucunda ortaya çıkmış güzel eserleri densizin biri gelip yıkabiliyor. Ortalık kırık kalpler ile dolup taşıyor. Kalp kırmak kolay kalp yapmak, kalp kazanmak zor. Siz kolaya değil zora talip olun. Sizin de kalbiniz kırılacak ama değmez mi mücadeleniz daha mutlu bir yarın adına. Bana ne demeyin! Dünyanın bir yerine ateş düşüyorsa, dünyanın bir yeri kanıyorsa o ateş sizi de yaksın! Bana dokunmuyor o yılanlar aman bana ne dediğiniz zaman yarın o yılanlar sizleri de sokacak, huzursuzluk gün geçtikçe artacaktır. O ateşe odun değil su taşıyın. Söndür o yangınları elinden geldiğince… O yangın bugün başkasını yarın seni yakacak. Dedim ya nefretin panzehiri sevgidir…
Sevgi sözlerde kalmasın. Sevdikleriniz için uğruna fedakarlık yapacağınız sevginiz olsun. Sevgi sözcüklerle değil sevgi saçan yürekler ile olur. Hadi gelin dünyayı sevgiye doyuralım. Habil ve Kabil ruhlu insanlar barışsın. Cenneti dünyada yaşayalım,yaşatalım! İşte bu yüzden sevginiz varsa SEVGİ SİZSİNİZ, sevginiz yoksa SEVGİSİZSİNİZ…
Sevgiyle kalın…
Doğru tespit doğru yorumlar hocam Ben umutluyum halâ... Kaleminize yüreğinize emeğinize sağlık